31 Mayıs 2015 Pazar

Kompost Yapımı

Kompost Yapımı


Geoff Lawton permakültür konseptinin yaratıcısı 82 yaşındaki Bill Mollison’nın öğrencilerinden ve halen dünyanın sayılı hocalarından biridir. Geoff İstanbul’da ilk defa verdikleri Permakültür Tasarım Kursu’nda komposttan bahsederken  ‘If it has lived, it can live again’ ‘eğer yaşadıysa tekrar yaşayacaktır’ dedi. Bu cümle aslında kompost ile ilgili herşeyi anlatıyor. Kompost demek yeniden yaşam demek…
Kompost yaptıkça –yapmayı denedikçe- Geoff’in kompost ile ilgili tanımını daha iyi anladım. Nelerden kompost yapabilirsiniz? Bir zamanlar yaşamış herşeyden; karides, balık, ölmüş kedi, köpek, kirpi, saçlar (boyalı saçlar dahil), tüm meyve-sebze atıkları kompostlanabilir.
Kompost yanıp yanıp bitmeyen bir ateş gibidir. Ormanı bile yakıp kompost haline getirebiliriz ama hiçbirşey kaybetmeyiz. En önemlisi karbon ve azot oranlarını ayarlamaktır. Doğru oranları tutturduğumuzda yaklaşık 18 günde kompostumuzu hazır hale getirebiliriz.  Aşağıdaki tablolarda kompost yapabileceğiniz bazı maddelerin karbon (C) ve azot (N) içerikleri hakkında örnekler verilmiştir.
Kahverengiler = Yüksek C içerenlerC/N
Odun/Kül25/1
Meyve atıkları35/1
Yapraklar60/1
Kağıt175/1
Talaş400/1
Yeşiller = Yüksek NC/N
Çim20/1
Mutfak atıkları20/1
Gübre15/1
Yosun17/1
Kompost için 1/3 oranında azotça zengin malzeme, 2/3 oranında karbon zengin malzeme, kompostlaşma reaksiyonunu hızlandırmak için yeşil ot –taze kesilmiş- ve suya ihtiyacımız var.
Bizim yaptığımız uygulamada bir koyun ahırının hemen dibinde olduğumuz için taze koyun gübresini azot kaynağı olarak, saman karbon kaynağı olarak kullandık. Yeşil ot kaynağı olarakta bahçede büyüyen karalahanaların yenmeyen yapraklarını kullandık.
Kompostun yeterince ısınması için toplam hacminin en az 1 molması gerekmektedir. O yüzden başlarken taban alanı hazırlığında tabanı geniş tutmakta fayda var. Eğer taban yeterince geniş tutulmazsa üst katlar eklendikçe sivriliyor ve devriliyor. Tabanı hazırlarken alttan kompostun iç kısımlarına hava akımını sağlamak için direk toprağın üzerine kompostu karıştırmak yerine kuru yaprak, saman yada küçük ince çalılarla taban hazırlanmalıdır. Biz tabanımız için bol miktarda saman ve kurumuş ot kullandık.

Üzerine gübre ve yeşil ot ekledik. Suladık. Karışımdan bir parça alıp ellerimizin arasında sıkıştırdığımızda bir damla suyun damladı-damlayacak şekilde toplanması gerekiyor. Bizim uygulamamızda koyun gübreleri yeterince ıslak olduğu için çok sulamamıza gerek kalmadı.


Komposta eklediğimiz suyu fazla kaçırırsak yeterince ısınmaz ve üzerinde beyazımsı bir tabaka birikir. Eğer az ıslanırsa karışım kompostlaşmanın olması için gereken sıcaklığa ulaşamıyor. O yüzden eklediğimiz su miktarı çok önemli.

Kompostlaşmanın başlaması için tam merkeze karakafes otu, hayvan ölüsü, balık, civanperçemi, ısırgan otu, idrar gibi kompostlaşmayı hızlandırıcı malzemeler eklenebilir.
Son olarak kompostu yağmur gibi dış etkilerden korumak için üstünü bir branda yardımıyla kapatıyoruz. Branda ile kompostumuzun arasına yine kompostun içine hava akımını kolaylaştırmak için ince çalı ve dallar yerleştirebiliriz.

4 gün bekledikten sonra kompost dıştan içe karıştırılır. Bu karıştırma işlemi 6., 8., 10., 12., 14., 16. ve 18. günlerde tekrarlanır.

Sonuçta ortaya kahverengi, bol humuslu, mis kokulu bir toprak çıkar.
Çöp olarak attığımız tüm biyolojik atıklar, gübre, gazete-kağıt atıkları doğanın bünyesindeki dönüştürücüler sayesinde tekrar hayata dönüşür. Doğada hiçbirşey ziyan edilmiyor. Kompost doğadaki bütünselliği, tamamlayıcılığı ve düzeni gözler önüne seriyor. Güneşten alınan tüm enerji toprağa, topraktan alınan tüm enerji tekrar toprağa katılarak enerji kaybetmeden aktarımı sağlanıyor.
Kompost yapmanın bir sürü yolu var. Benim burada size anlattığım metodun adı: Berkley Metodu. Bu metod sayesinde 18 gün gibi kısa bir sürede organik atıklarımız toprağa dönüşür. Evlerimizin, apartmanlarımızın önündeki minicik boşluklarda bile organik atıklarımızı komposta dönüştürebiliriz.
Referanslar:
1)     Bill Mollison & Geoff Lawton, İstanbul Permakültür Tasarım Kursu Notları.
2)     Penny Livingston Stark, Permakültür Çalıştayı Notları.
3)     Permakültür Platormu

Kaynak : http://yesiltabak.wordpress.com/  
25 Ocak 2011

30 Mayıs 2015 Cumartesi

Akdeniz Karidesi | Japon Metodu

Akdeniz Karidesi | Japon Metodu
Gürel Türkmen
Ege Üniversitesi, Su Ürünleri Fakültesi, Su Ürünleri Yetiştiriciliği Bölümü, 35100, Bornova, İzmir, Türkiye.
Giriş
Karides, su ürünleri sektöründe büyük öneme sahip deniz canlılarındandır. Besin değerinin yüksek oluşu ve etinin lezzetli olması gibi tercih nedenleri ile ekonomik yönden su ürünleri yetiştiriciliğinde önemli yer tutmaktadır. Dünyada birçok ülkede lüks besin sınıfına girmekte ve yüksek fiyatlarla satılmaktadır. Türkiye’de de konuya bu yönden bakıldığında karides fiyatlarının diğer su ürünlerinin çok üzerinde olduğu görülmektedir.

Karides yetiştiriciliği Japonya, Filipinler ve Güneydoğu Asya ülkelerinde uzun yıllardan beri yapılmaktadır. İlk zamanlar uygulanan teknik, yavru karideslerin doğadan yakalanarak göller, dalyan ve uygun büyük su birikintilerine stoklanarak birkaç ay sonra hasat edilmelerini kapsamaktaydı. Geleneksel olan bu yetiştiricilik tekniği, ekstansif yetiştiricilik yöntemlerinin temelini oluşturmuştur (Türkmen ve diğ., 1997).
Karides yetiştiriciliğinin gelişmesinde ilk başarılı larva ve yavru üretimi Japon bilim adamı Fujinaga tarafından gerçekleştirilmiştir. Araştırmacı Penaeus japonicus üzerinde çalışmıştır. Yetiştiricilikte 1934 yılında elde edilen bu başarıya rağmen İkinci Dünya Savaşı’nın çıkması ile çalışmalara ara verilmiş, 1950’li yılların sonlarına doğru bazı özel firmaların destekleri ile çalışmalara hız verilmiş ve günümüzde uygulanan yetiştirme çalışmaları konusunda başarılı sonuçlara ulaşılmıştır (Alpbaz, 1993).
Özellikle 1970’li yıllarda karides yetiştiriciliği çalışmalarının hızlanması ve artan bir ivme ile devam etmesi sonucunda karideslerin beslenmesi ve karides yemi konusu gündeme gelmiştir. Başlangıçta sadece doğal koşullara bağlı olan beslenme, yerini bugün uygulanmakta olan Ekstansif, Yarı-Entansif, Entansif ve Süper-Entansif yetiştiricilik modellerinde yetiştiriciliği yapılan türlere ve ihtiyaçlarına, dönemlerine ve yetiştiricilik yapılan ortamın parametrelerine göre kontrollü ve dinamik besleme tekniklerine bırakmıştır (Fast ve Lester, 1992).
Türkiye’de karides yetiştiştiriciliği konusunda ilk ciddi girişim 1990’lı yıllarda yapılmış ve ilk olarak Adana’da bir özel işletme ekstansif yetiştiricilik amaçlı üretime başlamıştır. Bunu Antalya’da kurulan diğer bir özel işletme izlemiştir. Her iki işletme de Galweston (Batı) tipi kuluçkahane modeli tesis ederken karides yavrusu üretimi için pahalı ve masraflı kabul edilen bu yöntemi benimsemişlerdir. Bunun yanında karides yetiştirmeye uygun araziye sahip birçok girişimcinin başlangıçta bu kadar yüksek yatırım yapması çoğunlukla ülkemiz koşullarında zor gözükmektedir. Çalışmamızda uygulanan yöntem yapım ve işletim imkanları açısından çok daha ucuz ve doğal şartlara daha yakın yavru bireylerin üretilebildiği ve orta ölçekli işletmelerin rahatlıkla kendi yavru ihtiyaçlarını karşılayabildiği bir model olarak ele alınmıştır.
Çalışmada İzmir Körfezi başat türü olan Penaeus kerathurus Forskal, 1775 karidesinden Japon Yöntemi (Doğu) uygulanarak larva üretimlerinin araştırılması hedeflenmiştir. Bu tür sadece İzmir Körfezi ile sınırlı kalmayıp Türkiye denizlerinde geniş bir yayılım göstermektedir. Ekonomik bir türdür.
Araştırmadaki amaçlarımızdan biri de aile işletmeleri denilen küçük ve orta ölçekli karides yetiştirme olasılığı bulunan işletmelerin bu modelleri benimseyerek kendi yavru ihtiyaçlarını karşılayabilme amaçları doğrultusunda hizmet edebilmektir.
Materyal ve Yöntem
Çalışmada, 6x10x2 m. boyutlarında betonarme havuz kullanılmıştır.Larvaların son aşamada kolayca yakalanmaları için havuzda 1x1x0.4 m. ölçülerinde bir hasat çukuru yapılmıştır. Havuz tabanına 1 m2’ye 1 adet 3 cm çaplı küresel seramik hava taşları döşenmiş olup, havalandırma sisteminde 1.5 HP gücünde Siemens Air-Blower’dan yararlanılmıştır. Havuzun üzeri güneş ışınlarını geçirmemesi için siyah kalın sera naylon ile örtülmüş böylece istenmeyen oranda fitoplankton çoğalması önlenmeye çalışılmıştır. Ayrıca havuz tabanına yumurtlamaları için alınan anaç karidesleri kolayca uzaklaştırabilmek amacıyla 4 mm. göz açıklığında ağ kafes yerleştirilmiştir. Çalışmada ‰ 37’lik deniz suyu kullanılmış olup tuzluluk ölçümünde Nippon Refraktometre kullanılmıştır. Deniz suyu havuza alınırken önce 20 μ’luk kum filitresinden daha sonra 5-10 μ’luk kartuj filitrelerden geçirilmiştir. Havuz suyu sıcaklığı civalı termometre ile sabah 08.00 ve akşam 18.00’de olmak üzere günde iki kez ölçülmüş, oksijen açısından problem yaşanmıyacağı düşünülerek sadece kontrol amaçlı 1., 8., 15. ve 25. günlerde Winkler Yöntemi kullanılarak oksijen ölçümleri yapılmıştır. Çalışmanın yapıldığı 30 gün boyunca her gün akşam saat 18.00’de Hanna HI 8314 Membrane pH metre ile pH ölçümleri yapılmıştır. Havuzun toplam su kapasitesi 120 m3 olup, kullanılabilir su kapasitesi 108 m3‘tür. Başlangıçta havuz 80 cm su seviyesine kadar doldurulmuş daha sonra kademeli olarak 9. günde 180 cm su seviyesine ulaşılmıştır. Postlarva aşamasına geçildiğinde günlük % 30-40 oranında su değişimi öngörülmüştür.
Araştırmada kullanılan anaçlar, İzmir Sahil Evleri’ndeki balıkçılardan temin edilmiştir. Balıkçılar ile daha önce konuşularak anaçların canlı olarak ve hiçbir şekilde zedelenmeden ağlardan alınması özellikle antenlerin sağlam olmasına dikkat edilmesi sağlanmıştır. Anaçlar abdomen kısımları güneşe tutularak gonad gelişimleri incelenmiş ve yumurta bırakmaya yakın anaçların tespiti Primavera (1985)’ya göre yapılmıştır. Anaçların üniteye transferi 20 lt’lik plastik kovalar içersinde 10 adet olacak şekilde 22-23°C su sıcaklığında gerçekleştirilmiştir. Üniteye getirilen anaçların karapas ve total boy ile ağırlık ölçümleri yapıldıktan sonra 2x2x1 m. boyutlarında fiberglas tanklara 10’ar adet olacak şekilde stoklanmış ve yaklaşık % 25/saat su değişimi sağlanmıştır. Anaçlar aynı gün akşam saat 19.00’da havuza kurulan ağ kafese bırakılmış ve havuzun üzeri siyah naylon örtü malzemesi ile kapatılarak yoğun ışık almaları engellenmiştir. Anaçlar havuzda yumurta bırakmaları için bir geceden fazla bırakılmamış böylece larval dönemde görülebilecek larvalar arasındaki farklı dönemlerin en aza indirgenmesi amaçlanmıştır.
Larvalarda dönem tayinleri için Hudinaga (1942) ve Alpbaz (1980)’ın verdiği bilgilerden yararlanılarak bir cetvel hazırlanmış ve bu bilgilere göre larvalarda dönem tayini yapılmıştır. Bu çalışmamızda amaç, biyolojik bir çalışmadan ziyade larvaların sadece hangi dönemlerde olduğu ve gelişme durumunu saptamaya çalışıldığından mikroskopta incelenmesi en kolay olan rostrum çıkıntıları seta sayısı ve telson’daki gelişmeler dikkate alınmıştır. Ayrıca dönemlerine göre larvaların ayırt edilmesi ve incelenmesinde Euromex HWF model mikroskopto 7x’lik milimetrik oküler kullanılmıştır. Elde edilen verilerin istatiksel açıdan değerlendirilmesinde Microsoft Excel 97 Programı’ndan yararlanılmıştır.
Yumurta ve larvaların sayımı için volümetrik yöntem kullanılmışrtır. Bu amaçla havuzun 5 farklı yerinden 5’er lt’lik toplam 25 lt su örneği alınmış 40 lt’lik kovada bol havalandırma yapılarak elde edilen sayım sonucu, alınan hacimlerden toplam miktarlara oran yöntemi uygulanarak ulaşılmıştır. Çalışma sonucunda yaşama oranları tespit edilmiştir. Sayımdan başka, günlere göre ortamda larval dönemlere göre bulunma oranları da incelenmiştir. Bu amaçla nauplius alt dönemleri gün içersinde belli sürelerde görüldüğünden bu dönem oransal değerlendirilmeye tabi tutulmamış Zoea safhasının görülmeye başlandığı üçüncü günden itibaren değerlendirme yapılmıştır. Değerlendirme 10. güne kadar günlük daha sonraki dönemde 5’er günlük periodlarda yapılmıştır. Yöntem olarak sayım amaçlı alınan örnekler incelenmiş ve 100 adet birey içerisinde hangi dönem veya alt dönemlerde kaç adet birey olduğu prensibi ile hareket edilmiştir.
Larvaların beslenmesinde esas olarak ortamda doğal olarak bulunan fitoplankton ve zooplankton çoğalması teşvik edilerek doğal besinlerin kullanılması tercih edilmiştir. Bu amaçla havuz suyunda diatom çoğalmasını teşvik etmek amacı ile Potasyum Nitrat (KNO3) 4.8 kg. ve Potasyum Fosfat (KH2PO4) 0.480 kg. 100 ve10 ppm dozlarında naupliuslar görüldüğü anda uygulanmış ve daha sonra suyun rengi izlenerek plankton varlığının yoğunluğuna bakılarak yeter miktarlarda gübre kullanılmıştır. Mysis dönemi ile birlikte ortama Artemia sp. verilmeye başlanmıştır. Bu amaçla Salt Creek marka Artemia sp. yumurtaları 200 lt’lik tanklarda açılmış ve havuza verilmiştir. Postlarval dönemin başlaması ile birlikte Nippai (Ticari) marka C-1 (200 μ) ve C-2 (400 μ) mikrogranül yemler verilmeye başlanmıştır. Postlava 5 (PL5) dönemi ile birlikte larvalar arasında görülen kanibalizmi azaltmak ve besin olarak çeşitliliği arttırmak amacı ile midye (Mytilus galloprovincialis) eti çok küçük parçalar halinde kıyılarak verilmeye başlanmıştır.
Hasat için daha önceden hazırlanan 1mm göz açıklığında kafes çerçeve içersinden dalgıç motor kullanılarak havuzun suyu boşaltılmış ve havuzdaki karides yavruları hasat çukurunda toplanmıştır. Karides yavrularının strese girmemeleri için bu işlem havanın kararmaya başladığı akşam saatlerinde yapılmıştır.
Bulgular
Sıcaklık


Sabah yapılan ölçümlerde ortalama 27.6 ± 0.24°C değer gözlenirken en düşük 25ºC en yüksek 29.5ºC tespit edilmiş, akşam yapılan ölçümlerde ise ortalama 29.6 ± 0.19°C en düşük 28ºC en yüksek 31,5ºC tespit edilmiştir (Çizelge 2.). Ayrıca araştırmanın sürdüğü 30 gün boyunca sabah ve akşam sıcaklık değerleri arasında bir paralellik gözlenmiştir (Şekil 1.).
Bu sonuç ortalama değer etrafında toplanma eğilimi belirten V(%) varyasyon katsayısı değerinin de küçük olmasından anlaşılmaktadır (Tablo 1).
pH

Çalışma boyunca ortalama pH, 8.07 olarak tespit edilmiştir. En düşük değer 7.85 en yüksek değer de 8.27 olarak bulunmuştur (Tablo 2.). İlk gün pH 7.96 iken 8. gün pik yaparak 8.27 değerine ulaşmıştır. Araştırma süresince yaklaşık olarak haftalık zaman dilimleri içersinde havuz suyu pH’sında ritmik olarak değer bakımından arada fazla farklılık olmasada iniş-çıkışlar görülmüştür (Şekil 2.).

Oksijen ve Tuzluluk
İlk ölçüm naupliusların görüldüğü 1. günde yapılmış ve O2 değeri 7.8 mg/lt. olarak saptanmıştır. İkinci ölçüm pH’ın en yüksek olduğu 8. günde ve buna paralel olarak ortamda fitoplankton miktarının en yüksek ve O2 miktarının en az olabileceği zamanda sabah saat 06.00’da yapılmış ve 6.8 mg/lt. değeri bulunmuştur. Daha sonraki ölçümler 15. ve 25. günlerde yapılmış ve 8.6 mg/lt. ve 8.9 mg/lt. değerleri gözlenmiştir. Bu değerler larvaların yaşam koşulları bakımından uygun sayılabilecek sonuçlardır.
Çalışmanın başlangıcında havuz suyunun tuzluluk değeri ‰37 olarak tespit edilmiş olup, 30 gün süren çalışma boyunca haftada bir kez ölçüm yapılmış ve en yüksek değer olarak ‰38 tuzluluk tespit edilmiştir.
Anaçların özellikleri
Çalışmada toplam 30 adet anaç kullanılmış ve kullanılan bireylerde ölüme rastlanılmamıştır. Anaçların beton havuza alınmadan önce karapas boyu, total boyu ve ağırlık ölçümleri alınmıştır. Saptanan sonuçlara göre ortalama karapas boyu 6.79±0.01 cm., total boy 18.13 ±0.21 cm. ve ağırlık 53.10±1.93 gr. olarak tespit edilmiştir (Tablo 3). Anaçlar havuzda yumurta bırakmak amacı ile bir geceden fazla tutulmamış ve ertesi gün sabah havuzdan uzaklaştırılmıştır. Havuzdan alınan anaçlar güneş ışığına tutularak yumurtalarını tamamen, yarı yarıya ya da kısmen bırakıp bırakmadıkları kontrol edilmiştir. Bu işlem sonucuna göre toplam 10 adet anaç yumurtalarını tamamen, 8 adet anaç yarı yarıya, 7 adet anaç kısmen bırakmış, ancak 5 adet anacın hiç yumurta bırakmadığı gözlenmiştir.

Uygulanan Besleme Programı
Larval aşamada zoea evresinde besin olarak tüketilen diatom türleri yapılan mikroskobik inceleme sonunda havuz suyunda baskın olan türler olduğu gözlenmiş ve Chaetoceros sp.Rizosolenia sp.,Thalassiosira sp.Skeletonema costatumPhaeodactylum tricornutum ve Leptocylindrus danicus gibi türlerin varlığı saptanmıştır. Mysis 1 (M1) aşamasıyla birlikte ortama Artemia sp. naupliileri verilmeye başlanmıştır. Kullanılan artemia yumurtalarında açılım oranı yaklaşık olarak % 70 olarak tespit edilmiştir. Birinci gün, 500 gr., ikinci gün 1 kg., üçüncü gün 2 kg., dördüncü gün 4 kg. olmak kaydıyla toplam 7.5 kg artemia yumurtası ekimi yapılmış ve çıkan naupliiler havuz ortamına bırakılmıştır. Böylece, ilk gün ortamda ml’de 1 adet, ikinci gün 2, üçüncü gün 4, dördüncü gün 8 adet nauplii olması sağlanmıştır. PL1 görülmeye başlandığı andan itibaren mikrogranüler toz yem C-1 verilmeye başlanmıştır. Karma yem 6 saat aralıklarla, her yemlemede 100 gr. olacak şekilde larvalara verilmiştir. Ancak PL3’ten itibaren C-2 yemine geçiş yapılmış ve PL5’e kadar bu besleme rejimi aynen uygulanmıştır. Bu safhadan itibaren hasata kadar karma yemin miktarı %50 oranında azaltılmış, ek olarak midye eti verilmeye başlanmıştır. Midye eti 6 saat aralıklarla 100 gr. olmak kaydıyla günde 4 kez verilmiştir. Bu sonuçlara göre toplam 7.5 kg artemia yumurtası, 6 kg karma yem ve 6 kg midye eti beslemede kullanılmıştır.
Larval Aşamalar ve Yaşama Oranları

Anaçların havuza alındıktan sonraki sabah yapılan incelemelerde yumurta bıraktıkları tespit edilmiştir. Birinci günden otuzuncu güne kadar ortamda hangi larval dönemlerin ve bu dönemlerdeki larvaların ortamda bulunma yüzdeleri belirlenmiş ve sonuçlar Tablo 4’de sunulmuştur.
İlk gün yapılan sayımda yaklaşık olarak 5.350.000 adet yumurta belirlenmiş, ikinci günü N6 safhası görüldüğünde tekrar sayım yapılmış toplam 4.173.000 adet nauplius sayılmıştır. Bu değerlere göre yumurtanın açılım oranı %78 olarak hesaplanmıştır. Daha sonraki günlerdeki sayımların sonuçları Tablo 5’de verilmiştir.

Bu sonuçlara göre yumurtadan itibaren PL10-11 dönemine gelindiğinde % 10.2’lik bir yaşama oranı olduğu görülmektedir. Bu larval aşamalar süresince en fazla kayıp Zoea safhasında görülmüştür. Bu dönem karides larvaları açısından oldukça hassas bir dönem olup ilk defa dışarıdan yem almaya başlamaktadırlar. Sonuç itibari ile 30 gün sonunda toplam 548.000 adet postlarva elde edilmiştir.
Tartışma ve Sonuç
Çalışmada Penaeus kerathurus türü karidesten Japon sistemi uygulanarak yumurta alımı bunu takiben larval aşamaları görmek ve karides yavrusu üretimi hedeflenmiştir. Bu sistemin geliştirildiği ve daha çok kullanıldığı yer Japonyadır ve bu ülkede ele alınan tür Türkiye denizlerinde de bulunan Penaeus japonicus’tur. Alpbaz (1978), Penaeus japonicus türü üzerinde yapmış olduğu çalışmada, 150’şer tonluk gerçek su kapasitesi 120 ton olan iki betonarme havuz kullanmıştır. Çalışmaya 50 ton su kapasitesi ile başlamış ve 8 gün içersinde 120 ton su kapasitesine ulaşmıştır. Yaptığımız çalışmada başlangıçta 48 ton su kapasitesi ile başlanılmış ve 9 gün içersinde kullanılan su kapasitesi olan 108 ton’a ulaşılmıştır. Yine aynı şekilde suda diatom miktarını arttırmak amacı ile potasyum nitrat ve potasyum fosfat kullanılmıştır. Kullanılan anaçların ortalama ağırlığı 67.3 ±0.9 gr. iken çalışmamızdaki anaçların ortalam ağırlıkları 53.10±1.93 gr. olarak tespit edil-miştir. Çalışmalarda kaydedilen su sıcaklıklarıda birbirlerine yakındır. Japonya’da yapılan çalışmada su sıcaklık ortalaması sabah olarak 26.08±0.39°C öğlen olarak kaydedilen sıcaklık ortalaması ise 27.78 ±0.2 °C dir. Çalışmamızdaki sabah ve akşam kaydedilen ortalam su sıcaklıkları sırası ile 27.61±0.24°C ve 29.65±0.19°C dir. Araştırmacının kaydettiği ortalama pH değerleri bizim çalışmamızdaki tespitlerimize oranla daha fazladır. Araştırıcı sabah ve öğle olmak üzere pH ortalama değerlerini 8.38 ± 0.15 ve 8.51 ± 0.05 olarak kaydederken çalışmadaki ortalama pH değerimiz akşam saatleri itibarı ile ortalama 8.07 ± 0.01 dir. Bunun nedeni çalışmamızda ortamdaki fitoplankton miktarını kontrol altına alabilmek amacı ile kullandığımız ve havuz suyu rengine bakarak havuzun üstünü örtüp açmak için kullanılan siyah örtü malzemesinin rolü olduğu düşünülebilir. Ayrıca çalışmamızda anaçların %33’ü tamamen yumurta bırakmış, %26’sı da yarı yarıya yumurta bırakmıştır. Alpbaz (1978), çalışmasında bu oranları sırası ile %40.6 ve %59.1 olarak bulmuştur. Hudinaga and Kittaka(1967), çalışmalarında anaçlarının %60’a yakınının tamamen yumurta bıraktıklarını belirtmektedir. Burada anaçların olgunluk şartları ve stres faktörlerin de etkili olduğu düşünülmektedir. Her iki çalışmada ele alınan türler farklı olsada larval gelişim bakımından birbirlerine çok yakın benzerlikler göstermektedirler. Yapılan çalışma ile Alpbaz (1978) çalışmasında larval evrelerdeki gelişimler incelendiğinde aralarında yakın benzerlikler vardır. Araştırmacı 10. Günde PL1 ve PL2 ‘nin ortamda görüldüğünü kaydederken çalışmamızda 10. günde az sayıda da olsa M3 ve PL1gözlenmiştir. Araştırmacı 20. gün PL4-5-6-7-8 dönemlerini kaydederken çalışmamızda aynı gün sadece PL4-5-6 dönemleri tespit edilmiştir. Burada çalışmamızda anaçların sadece bir gece havuzda yumurta bırakmak amacı ile tutulmasının ve yumurtaların birbirlerine çok yakın zamanlarda açılarak ortamda hemen hemen eş zamanlı bireylerin oluşmasının rölü olduğu daha sonraları tamamen beslenmeye bağlı olarak larval dönemler arasında farkların olabileceği düşünülmektedir. Araştırmalar 20.-30. Günler arasında da benzerlik kaydetmişlerdir.
Larval yaşama oranları bakımından araştırma sonuçlarına bakıldığında yumurtadan 30. Gün sonuna kadar % 10. 2’lik bir yaşama oranı bulunmuştur. Post-larva döneminde larvaların havuz tabanına inmeleri sayım bakımından sağlıklı sonuç almayı etkileyebileceğinden gece aktif olan karideslerden akşam saatlerinde alınan sayım sonuçları daha sağlıklı veriler oluşturmuştur. Yumurtadan açılım oranı N6 safhası itibari ile %78 bulunmuştur. En fazla kayıp %34.2 oranı ile Zoea döneminde görülmüştür. Köse ve diğ.(1999), yaptıkları çalışmada en fazla kaybın Zoea safhasında yaşandığını belirtmişlerdir. Bırakılan yumurta sayısına bakıldığında 10 adet anaçın tamamen yumurta bıraktığı 8 adet anaçın yarı yarıya bıraktığı ve 7 adet anaçın kısmen bıraktığı sonucundan hareketle yaklaşık olarak 15 anaçın tam olarak yumurta bıraktığını kabul edersek yaklaşık olarak bir anaç 350.000 civarında yumurta bırakmıştır. Doğal şartlarda Geldiay ve Kocataş (1973), bu türün yaklaşık 1.000.000 adet yumurta bırakabildiğini belirtmektedirler. Kontrol altında elde edilen bu sayı optimal olarak değerlendirilebilir. Ortalama ağırlık bakımından anaçların seçiminde Penaeus kerathurus türü için Alpbaz (1993), 40-50 gr. ağırlığında olmasının gerektiğini bildirmektedir. Çalışmada kullanılan anaçlar ortalma 53.10 ± 1.93 gr dır.
Alpbaz (1980), yaptığı çalışmada Penaeus kerathurus türü karidesten havuz koşularında larval gelişimleri incelemiştir. Yaşama oranı bakımından 2. denemesinde en fazla kayıpları Zoea döneminde kaydetmiş ve bu dönemde yaşama oranını %44 olarak belirtmiştir. Aynı dönem itibarı ile yaşama oranı çalışmamızda bu sonuca paralel olrak %44.4 olarak bulunmuştur. Gökpınar (1996), yaptığı çalışmada aynı tank yöntemi ile Penaeus kerathurus’tan yumurta alma tekniğinde farklı gübreleme programları uygulamış ve sonunda baskın olan türlerin Phaeodactylum tricornutumRhizosolenia alata gracillima veLeptocylindrus danicus olduklarını belirlemiştir. Çalışmamızda bu sonuçlara paralel olarak havuz suyunda diatom türlerinin baskın oldukları gözlenmiştir.
Shigueno (1975), çalışmasında Japon sisteminde larva yetiştiriciliğinde uygulanan teknikleri detaylı bir şekilde açıklayarak 100 m3’lük tank için 50-60 anaçın gerekli olduğunu belirtmiş ve başlangıç su yüksekliğini 80 cm olarak vermiştir. Araştırmada 30 adet anaç kullanılmış yumurtalı anaç bulma zamanı bakımından biraz geç kalınmıştır. Çalışmada Penaeus kerathurus türünden Japon sistemi kullanılarak larva yetiştiriciliğinin uygulanabilirliği görülmüştür. Zira bu sistem uzun yıllardan beridir Uzak Doğu’da uygulanmaktadır. Bu sistem canlı yem ünitesi olarak adlandırılan ve batı tipi kuluçkahane modellerinin önemli bir bölümünü oluşturan, ayrıca maliyeti yüksek yapılara gerek duymayan bir sistemdir. Kompleks yapılara gereksinim duyulmadan karides yavrusu elde etmek mümkün olabilmektedir. Bugün dünyada karides larvası yetiştiriciliği üzerinde çeşitli uygulamalar vardır. Çalışmadan izleneceği gibi uygulanan yetiştirme yöntemi başarılı bir yetiştiriciliği mümkün kılmaktadır. Diğer yöntemlerde larvaların yetiştirildiği havuzda her hangi bir yem üretimi söz konusu değildir. Yetiştirmenin yapılabilmesi için ayrıca diatom ve zooplankton üretim havuzlarına ihtiyaç duyulması uygulamanın olumsuz tarafıdır. Hudinaga (1967), ise 200 tonluk bir havuzda hem yetiştirmenin hem de yem üretiminin mümkün kılınabileceğini uygulama ile göstermiş ve bugün genel olarak karides larvası üretiminde bu araştırmacının önerdiği yöntemler kullanılmaktadır. Özellikle kısıtlı ve az havuz koşullarında bu yöntemlerin önerdiği bir tek havuzda yetiştiriciliğin gübreleme ile birlikte yem üretmeyede yönelik olarak uygulanmasının daha pratik bir uygulama olacağı sonucuna varılabilir (Alpbaz, 1978 ). Çalışmanın yapıldığı İzmir ili ve anaçların temin edildiği İzmir Körfezi’nde araştırmaya başlama ve uygulamanın başlangıç zamanı açısından biraz geç kalınmıştır. BölgedePenaeus kerathurus türü karides anaçlarının gonad gelişimi bakımından en uygun aylar olarak Haziran ve Temmuz ayları kaydedilmektedir. Bu amaçla karides larvası elde edilmesi bakımından anaçların gonad gelişimlerine göre hareket edilmesi gerekmektedir. Yapılan çalışmada yaşama oranının Zoea döneminde düşüş gösterdiği Postlarval aşamaya gelindiğinde sıkça görülen kanibalizm sebebiyle başlangıca göre aşırı oranda düştüğü gözlenmiştir. Yine bu sistem uygulanarak dışarıdan sadece bir tür diatom aşılaması yapılarak Zoea döneminde en çok tüketilen tek tür diatomun ortamda baskın kılınmasıyla bu dönemdeki kayıpların önüne geçilebileceği söylenebilir. Postlarval dönemde kanibalizmi azaltmak veya önüne geçmek amacıyla yemleme sıklığı arttırılabilir yada ortama daha fazla Artemia sp. naupliileri verilebilir. Fakat bu karides larvası üretim maliyetini arttıran en önemli unsurdur. Bunlardan başka kullanılan havuz suyunun, fiziko-kimyasal kriterleri bakımından uygun olması başarılı üretimi etkileyen önemli faktörlerin başında gelmektedir.
Gürel TÜRKMEN
E.Ü. Su Ürünleri Dergisi 2001
E.U. Journal of Fisheries & Aquatic Sciences 2001
Cilt/Volume 18, Sayı/Issue (1-2): 203-211
Kaynakça
Alpbaz, A. G. 1978. Karides (Penaeus japonicus) Larvası Yetiştiriciliği Üzerine Bir Çalışma. E.Ü. Ziraat Fak.. Derg. 15/3, 1978/119-148.
Alpbaz, A. G. 1980. İzmir Körfezinin Başat Karides Türü (Penaeus kerathurus Forskal,1775) ve Bunlardan Larva Üretimi Üzerine Çalışmalar. E.Ü. Ziraat Fak. Yay. No:434, 76 s.
Alpbaz, A. G. 1993. Kabuklu ve Eklembacaklılar Yetiştiriciliği. E.Ü. Sü Ürünleri Fakültesi Yayınları No:26,E.Ü. Basımevi, Bornova , İzmir. 317 s.
Fast, A.W., Lester, L.J. 1992. Marine Shrimp Culture: Principles And Practices. Elsevier Science Publishing Company ,Inc.USA.
Geldiay, R., Kocataş, A. 1973. Türkiye Natantia (Crustacea) Faunasının Bazı Biyolojik ve Ekolojik Özellikleri Hakkında. TÜBİTAK 4. Bilim Kongresi 5-8 Kasım, Ankara, 1-7 s.
Gökpınar, Ş. 1996. The Succession of Phytoplankton in the Nursery Rearing Tanks of Penaeus kerathurus (Forskal, 1775). Turkish Journal of Biology, 20: 111-119.
Hudinaga, M., 1942. Reproduction, development and rearing of P. japonicus Bate. Jpn J Zool 10 (2): 305-393.
Hudinaga, M., Kittaka, Z., 1967. Studies on Food and Growth of Larval Stage of a Prawn, Penaeus japonicus with Reference of The Aplication to Practical Mass Culture. Setonaikai Fishery Development Co. Ltd. Aibo. Yamaguchi, Japan.
Köse, A., Hindioğlu, A, Özden, O., Alpbaz, A.G., 1999. Karides Penaeus kerathurus Larvalarının Gelişimi ve Yaşama Oranı Üzerine Bir Araştırma. E.Ü. Su Ürünleri Fakültesi Su Ürünleri Dergisi, 16(1/2): 131-140.
Primavera, J.H. 1985. A review of maturation and reproduction in closed thelycum penaeids. p.47-64.In Taki,Y. Primaverea, J.H. (eds.), Proceedings of the First International Conference on the Culture of Penaeid Prawns/Shrimps, 1984 December 4-7. Iloilo City, Philippines, SEAFDEC, Aquaculture Department.
Shigueno, K., 1975. Shrimp Culture in Japan. Association for International Technical Promotion. Tokyo,Japan. p.153.
Türkmen, G., Hoşsu, B., Korkut, A.Y., 1997. Karides Yetiştiriciliğinde Ön Büyütme ve Büyütme Dönemlerinde Uygulanan Besleme Teknikleri. Akdeniz Balıkçılık Kongresi 9-11 Nisan, İzmir. 349-355 s.

Türkiye'de ilk kez denizden uzak karides yetiştirildi



Adana'da su ürünleriyle ilgili araştırma geliştirme şirketi kuran kadın girişimci Asuman Beksarı, Türkiye'de ilk kez denizden 60 kilometre uzakta 2 ayrı cins karides yetiştirdi.


Adana'da Çukurova Üniversitesi (ÇÜ) Yerleşkesi içindeki Teknokent'te su ürünleriyle ilgili araştırma geliştirme şirketi kuran kadın girişimci Asuman Beksarı, Türkiye'de ilk kez denizden 60 kilometre uzakta 2 ayrı cins karides yetiştirdi.

Su ürünleri mühendisi Aysun Beksarı, öğrencilik yıllarından bu yana hayali olan yengeç ve karides yetiştiriciliği ile ilgili çalışma yapmak için 7 ay önce, Su Ürünleri Fakültesi'nde görevli Prof.Dr. Metin Kumlu ile birlikte şirket kurdu. Karides yetiştiriciliği ile ilgili hazırladıkları projelerle Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğü ve KOSGEB'e başvuran Beksarı ve Prof. Dr. Kumlu, kredi desteği aldı. Hemen işe başlayan çift, hazırladıkları havuzlara Adana'ya 60 kilometre uzaklıktaki Karataş ilçesinden deniz suyu taşıyarak, deniz dışında karides yetiştirdi. Ülkede tüketilen karidesin denizden avlandığını veya ithal edildiğini belirten Beksarı, "Türkiye'de karides yetiştiren kimse yok. Bu konuda ilk yatırım yapacak kişiler, büyük avantaj sağlayacaktır. Yatırımcıları bekliyoruz" dedi.

"KARİDESİN EKONOMİK GETİRİSİ ÇOK FAZLA"

Su ürünlerinin ekonomik getirisinin çok fazla olduğunu belirten Beksarı şöyle konuştu: "Karidesi ticari boyuta yansıtabilmek için elimizi taşın altına koymamız gerektiğini düşündük. Türkiye'de su ürünleri konusunda araştırma geliştirme yapan tek firmayız. Yatırımcının önünü açmak için çalışıyoruz. Biri bize gelip, 'Burada karides yetiştiriciliği yapmak istiyorum' diyenleri artık yönlendirebilecek durumdayız. Şu anda 2 karides türü üzerinde çalışıyoruz. Bunlar İskenderun jumbo karides ve ıslah edilmiş pasifik beyaz karides türüdür. Bu 2 türü bölgemiz koşullarında hasat koşullarına kadar getirmiş durumdayız. Türkiye'de karidesi ticari boyuta taşıyan kimse yok. Bu konuda Adana'nın Karataş İlçesi'nde yetiştiricilik yapmaya çok uygun araziler var. Aynı anda milyarlarca yavru üretilebilir. Üretimde Amerikan pasifik beyazı 3.5 ayda, İskenderun jumbo karides ise 5 ayda istenilen boyuta ulaşıyor. Veya istenilen boyuttayken hasat edilebiliyor. Deniz kenarına yakın, her biri 5-10 dönümlük toprak havuzlarda üretilecek karides, yatırımcıya büyük kar ettirecektir."

Toprak Üretim Havuzlarında Dikkat Edilmesi Gerekenler




Birinci adımda, toprak havuzların hazırlanması ve işletilmesinde karşılaşılan sorunları belirtelim. Toprak yapısının iyi belirlenmemesi sonucunda hazırlığını yaptığımız toprak havuzlar, bir anda balçık havuzlara dönüşebilir. Çok geçirgen havuzlar suyu da çok kolay emeceğinden balık boylama ve hasatta balıkların solungaçlarının tıkanmasına neden olurlar. Hasat sonrası tazyikli su ile bu görüntü giderilebilirse de boylama sırasında bunun telafisi çok zordur. Bu nedenle toprak havuzlarda en çok kayıp boylama sonrasında verilmektedir. Böyle bir toprak yapısında yetiştiricilik yapılmaması en uygunudur ancak; havuzlar hazırlanmış ve yetiştiricilik için kullanılmaya kesin karar verilmişse iş makineleri ile toprağın dibine ve yan duvarlarına basınç uygulayarak sıkıştırmak ve havuz diplerini iri taneli yüksek yoğunluklu çakıl taşları ile doldurmak en mantıklı çözümdür. Bunlar da dikkate alınmadı ise ilk balık hasatından sonra yeniden iş makineleri ile balçık kısmı temizleyip sağlamlaştırma ve dolgu çalışması yapmak zorunludur.
İkinci adımda, balıkların stoklama yoğunluğu ve havuz büyüklüğü ile ilgili karşılaşılan sorunlar gelmektedir. Yukarıda sözünü ettiğimiz gibi, toprak havuz yetiştiriciliği yarı entansif bir yetiştiricilik tipidir. Ağ kafeslerde bir metreküpte ortalama 25 kilogram balık stoklanabilirken toprak havuzlarda bu miktar 8-12 kilograma kadar inmektedir. Yetiştiriciler, stoklama yoğunluğundan kaybettikleri avantajı havuz büyüklüklerini arttırarak gidermeye çalışmaktadırlar. Havuz büyüklüğünün artması, havuz kontrolündeki zorlukları da beraberinde getirmektedir. Bilindiği gibi, toprak havuzlarda boylama ve hasat işlemleri ığrıp çekilerek yapılmaktadır. Havuz büyüklüğünün artması; işletme çalışanı sayısını arttıracağı gibi balıkların daha çok zarar görmesine neden olacaktır. Bu nedenle seçilen kapasite ne olursa olsun havuzlarda 80-100 metrelik uzunluklar ve 25-30 metrelik genişlikler yerine kontrolü daha kolay, 35-40 metrelik uzunluklar ve 10-12 metrelik genişlikler ideal olarak belirlenmelidir.
Üçüncü adımda, havuzların havalandırılması ve yabancı maddeler ile ilgili sorunlar gelmektedir. Toprak havuzlar, genelde eski tarım arazilerinin bulunduğu ortamlara kurulmaktadır. Çevreden rüzgarla birlikte taşınan bitki özleri zamanla havuz içerisini sarmakta, özellikle de geceleri balıkların tükettiği oksijene ortak olmaktadır. Bu bitkiler boylama ve hasat sırasında da balıkların zedelenmesine neden olmaktadır. Özellikle hasat sonrasında bu bitkilerle mücadele yönünde çalışmaların yapılması, bir sonraki yetiştiricilik periyodu için son derece önemlidir. Oksijenle ilgili sorunların büyük bir bölümü pedallı havalandırma makineleri ile çözülmüş gibi görünse de tam anlamıyla başarılı olduğunun söylenmesi zordur. Buna karşılık son yıllarda kullanılmaya başlayan sıvı oksijen destekleriyle balıkların özellikle oksijen yetersizliğine bağlı stresleri giderilmiştir. Bu tip sistemlerin ilk yatırım giderleri pahalı olmakla birlikte, birim alandaki stoklama yoğunluğunu arttırmaya yardımcı olmaları nedeniyle kısa sürede kendilerini amorti ettiği görülmektedir.
Toprak havuzlarda karşılan problemlerin 
Dördüncü adımını yavru balık seçimi oluşturmaktadır. Kuluçkahanelerden sağlanan yavru balıkların ebeveynlerinin de sağlıklı ve güçlü bireyler olması, toprak havuzlardaki yetiştiriciliğin en önemli faktörlerinden biridir. İlk ve son gelen yumurtalardan elde edilen yavru bireylerin dayanıklılığı ve kondüsyonu diğer bireylerden daha düşük olmaktadır. Yukarıdaki bölümlerde de söz edildiği gibi toprak havuz özellikleri kuluçkahaneye çok iyi anlatılmalı ve yavru temini konusunda sürekli irtibat halinde olunmalıdır.
Toprak havuzlarda yetiştiricilik yapan değerli meslektaşlarımız şunu önemle göz önünde bulundurmalılardır ki karşılaştıkları ya da karşılaşacakları her sorunun bir çözümü mutlaka vardır. Önemli olan bu sorunlara geçici çözümler değil, Ar-Ge’ye önem vererek ticari sorunlara bilimsel ve sürekli çözümler getirebilmektir.

Transparan kafalı balık türü şaşırtıyor


Transparan kafalı balık türü şaşırtıyor


Cam(transparan) kafalı balık türü Macropinna Microstoma Atlantik, Pasifik ve Hint okyanuslarının genellikle tropikal iklimli bölgelerinde 600 ila 800 metre derinliklerde yaşıyorlar


Cam(transparan) kafalı balık türü Macropinna Microstoma Atlantik, Pasifik ve Hint okyanuslarının genellikle tropikal iklimli bölgelerinde 600 ila 800 metre derinliklerde yaşıyorlar. İçi sıvı dolu şeffaf kafa yapısının tam olarak ne işe yaradığı henüz bilinmiyor; fakat bu yapı sayesinde deniz analarına yaklaşabildiği ve avlanmak için bu gizlenme tekniğini kullandığı tahmin ediliyor.

Monterey Körfezi Akvaryumu Araştırma Merkezi (MBARI)'nde balığı inceleyen bilim adamları, yaklaşan bir av olması halinde balığın gözlerinin tıpkı bir dürbün gibi döndüğünü kaydetmişler. Normalde yüzgeçlerini suda neredeyse hareketsiz tutarak sabit kalan bu balık, avını farkettiği anda son derece keskin dönüşler yapabiliyor.

1939 yılından beri varlığı bilinen ama ancak 2004 yılında canlı yakalanarak fotoğrafı çekilebilen, yani oldukça yeni keşfedilmiş olan bu ilginç canlı bulunduğu laboratuvardaki akvaryumda halen incelenmekte.

Robotik cihaz 'Argo' Karadeniz sularında


Robotik cihaz 'Argo' Karadeniz sularında



ODTÜ Erdemli Deniz Bilimleri Enstitüsü, denizlerin sürekli gözlemlenmesi ve olası iklim değişikliğinin izlenmesi amacıyla "Argo" adı verilen robotik ölçüm cihazını Karadeniz sularına bıraktı


Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Erdemli Deniz Bilimleri Enstitüsü, denizlerin sürekli gözlemlenmesi ve olası iklim değişikliğinin izlenmesi amacıyla "Argo" adı verilen robotik ölçüm cihazı Karadeniz sularına bıraktı.

ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsü Müdürü Dr.Devrim Tezcan, "ARGO" ismini verdikleri bu cihazın su ve deniz kolonundaki fiziksel parametreleri ve oksijen seviyesini ölçmeye yarayan, içerisinde anteni, pompaları, sensörü olan, su içerisinde önceden belirlenen bir derinlikte kalan, akıntıyla hareket edebilen bir cihaz olduğunu söyledi.

"ARGO"nun denizde 5 günlük süre içerisinde 750 metre derinliğe dalıp çıktığını anlatan Tezcan: şunları söyledi :

"Deniz suyunun tüm fiziksel parametrelerini ölçüyor ve yüzeye ulaştığı zaman uydu aracılığıyla verileri bize gönderiyor. Verilerin gönderilmesi bittikten sonra cihaz park diye tabir ettiğimiz derinliğe tekrar iniyor ve hareketine devam ediyor. Bu sayede hem o derinlikteki akıntıyı hem de deniz kolonu, su kolonu boyunca fiziksel parametrelerin tuzluluk, sıcaklık gibi parametrelerin nasıl değiştiğini gözlemliyor ."

Cihazda bulunan oksijen sensörünün önemine değinen Tezcan, "Bu sensör Karadeniz için önemli bir parametre. Çünkü bildiğiniz gibi Karadeniz'de yaklaşık 150 metre derinlikten itibaren Oksijen kalmıyor. Mevsimsel olarak zaman içerisinde bunun ölçümünü,değişimini görmek istiyoruz. Bu cihaz akıntıyla sürüklendiği yerden her 5 günde bir profil alarak bu bilgileri bize gönderecek. Görülebilecek bu değişimi hem mevsime hem de zamana bağlı olarak takip edebileceğiz" diye konuştu.

-Türkiye'de ilk

Bu cihazdan dünyanın çeşitli denizlerinde özellikle okyanuslarda 3 bin taneden fazla dolaştığını anlatan Tezcan, şunları kaydetti :

"Fakat Karadeniz'de bir kaç ülkeye ait 6 tane dolaşmakta. Biz ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsü olarak DPT'nin yani Kalkınma Bakanlığının desteğiyle kurduğumuz Deniz Ekosistem ve İklim Araştırmaları Merkezi (DEKOSİM) ile bu cihazlardan 6 tane denizlerimizde bırakacağız. Bunların 4 tanesini Karadeniz'e, 2 tanesini de Akdeniz'e bırakacağız. ARGO adlı cihazın ilki Türkiye'de ilk defa Sinop'un 10 mil açığında, 2 bin metre derinliğinde tüm hazırlıklar, testler tamamlandıktan sonra denize bırakıldı. Diğer 3 ARGO'yu da kısa sürede denize bırakacağız. Dolayısıyla bundan sonra bu cihazla Türkiye denizlerinde özellikle Karadeniz'de bize ciddi bir veri sağlayacak. Bu Türkiye açısından önemli bir çalışma. Özellikle Karadeniz'deki canlı kaynaklarının üstteki su kolonunun değişiminin anlaşılması bu cihazla sağlanacak. Bu cihazlar denizde dolaşarak 4 yıl boyunca her 5 günde bir kendiliğinden ölçümler alacak. Uyduya gönderecek ve gerçek zamanlı verilere ulaşılmış olacağız ."

Tezcan, denizlerde gemilerle araştırma yapmanın maliyetli olduğunu, ARGO sayesinde daha az maliyetle araştırma yapabileceklerini sözlerine ekledi.

Dalgalar ışık saçıyor


Vaadhoo Adası'ndaki dalgalar ışık saçıyor




25.01.2014 00:05

Vaadhoo adası, Maldivler'de yer alan en özel adalardan birisi.Adada geceleri gelgit olayının yaşandığı sırada ortaya çıkan mavi renkli sürpriz ışıltı görenleri hayrete düşürüyor.
Vaadhoo adası, Maldivler'de yer alan en özel adalardan birisi.Adada geceleri gelgit olayının yaşandığı sırada ortaya çıkan mavi renkli sürpriz ışıltı görenleri hayrete düşürüyor.

Sahilde yaşanan bu muhteşem olayın nedeni ise kıyıya vuran dalgalarda bulunan ışıklı planktonlar.Işıklı planktonlar, tek hücreli canlılardır. Fakat bu tek hücrelerinin içerisinde biyolojik olarak elektrik üretebilecek kadar teknolojik bir yapı saklı.Bu, o kadar üst bir teknoloji ki, rahatsız edildiklerinde bu minik canlılar koca bir sahili bile aydınlatabilecek kadar çok ışık yayabiliyorlar.

Uzmanlar, dinoflagellaların su yüzeyinde süzülmesiyle çevrelerindeki suda oluşan hareketin, canlıların içindeki proton dolu organellere elektrik sinyalleri gönderdiğini belirtiyor.Bu elektrik sinyalleri, voltaj değişikliğine hassasiyet gösteren proton kanallarını açıyor, bir dizi kimyasal tepkimeyi tetikliyor.Bu da neon mavisi ışığı üreten lusiferaz proteinini harekete geçiriyor.





İsviçreli öğrenciler mürekkep balığından esinlenerek yüzen robot yaptı

İsviçreli öğrenciler mürekkep balığından esinlenerek yüzen robot yaptı



20.02.2015 00:07

Zürih Teknoloji Enstitüsü öğrencilerinin geliştirdiği dört kanatlı çok yönlü, çevreye duyarlı bir jenerasyonun oluşmasına yardımcı olabilecek robot maksimum 10 metreye dalabiliyor ve suda 90 dakika kalabiliyor.


Zürih Teknoloji Enstitüsü öğrencilerinin geliştirdiği mürekkepbalığı örnek alınarak tasarlanan robotta bulunan dört kanat 270 derece hareket açığı olan ışınlarlar içeriyor.Balıklarda olduğu gibi bir yüzme kesesi olan mekanizmaya bağlı olan kanatlar sayesinde robot suda batmadan durabiliyor.22 kg ağırlığındaki robot 3 boyutlu bir bağlantı faresi tarafından kontrol ediliyor.

Alessandra Schappi insan şeklindeki bu yüzen robotta kamera da bulunduğunu söylüyor:“Bu fareyi kullanıyoruz. 6 derecelik bir boşlukta bunu hareket ettirebiliyoruz. Eğer suyun dibine dalmak istiyorsak bir tarafta bulunan kanatların her ikisi kanat çırpıyor. Sadece fareyi aşağı doğru hareket ettiriyoruz ve gördüğünüz gibi dibe dalıyoruz.”

Yukarı çıkmak istiyorsak fareyi bu yukarı yönlü kullanıyoruz ve böylece yukarı doğru yüzüyoruz. Öne doğru yüzmek istediğimizde fareyi öne doğru itiyoruz ve robot dört kanadını da kullanarak ilerlemeye başlıyor. Geriye doğru gitmek istiyorsanız aynı şekilde fareyi geriye çekiyorsunuz.”

Kanatlar yoluyla belli bir açıda ilerlemek için uçağın ekseni üzerinde yaptığı devir gibi bazı akrobatik açılar mevcut. Zürih Teknoloji Enstitüsü öğrencileri robotu geliştirmek için 4,600 parçayı bir araya getirdi. Robot projesinin bitmiş hali geçen yıl Mayıs ayında tanıtıldı.

Öğrencilerin robotu su altında yönlendirme süreci biraz zaman aldı

“Fransa denizinde deney yaptığımızda deniz yosunlarını sorunsuz bir şekilde geçebildik. Robot üzerinde bulunan kamerayla bazı balıkları da çekebildik. Bu görüntüleri canlı olarak kendi bilgisayarımıza da aktarabildik.”Projede yer alan Schappi ve Möller Sepios isimli robotu farklı kılan özelliğinin saniyede kat ettiği hız değil kıvraklığı olduğunu söylüyor. Maksimum 10 metreye dalabilen robot suda 90 dakika kalabiliyor.Sepios robotu su altı botu hattı projeleri ile deniz altı yaşam araştırmaları için önemli bir imkan sunuyor.


SEPIOS


http://www.dailymotion.com/video/x2hi1sl

Yeni Organik Gübremiz “Yengeç Kabuğu”


Yeni Organik Gübremiz “Yengeç Kabuğu”
01/03/2014


Yeni Organik Gübremiz “Yengeç Kabuğu” NKÜ’de gerçekleştirilen bir araştırmada, yengeç kabuğunun organik gübre olarak kullanımının artırılmasının toprağa yararlar sağlayacağı sonucuna ulaşıldı- NKÜ Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Adiloğlu: “Dünya çapında, deniz ürünleri üreticisi şirketler tarafından büyük miktarlarda yengeç kabuğu değerlendirilmeden çevreye atılmaktadır”- “Yengeç kabuğu, yeni bir organik gübre olarak asit toprakların verimliliğinin artırılması ve bu tip topraklarda bitki beslenmesi için önerilmektedir”

Namık Kemal Üniversitesinde (NKÜ) yapılan bir araştırmada, artan oranlarda yengeç kabuğunun organik gübre olarak kullanılmasının, özellikle asit toprakların bazı kimyasal özelliklerinin, makro ve mikro element kapsamı üzerinde olumlu etkiler meydana getirdiği bildirildi.

NKÜ Ziraat Fakültesi Toprak Bilimi ve Bitki Besleme Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Aydın Adiloğlu, AA muhabirine yaptığı açıklamada, deniz ürünleri arasında yer alan yengeç kabuğunun organik gübre olarak kullanılabilirliğini iki çalışmayla incelediğini söyledi.

Tarımsal üretimde kullanılan kimyasalların (ilaç, gübre) olumsuz etkilerinin, insan ve toplum sağlığı üzerindeki zararlarının artarak kendini göstermeye başladığını belirten Adiloğlu, bunların ortadan kaldırılmasına yönelik kimyasal gübre ve tarımsal savaş ilaçlarının hiç kullanılmaması ya da mümkün olduğunca azaltılmasına ilişkin ekolojik tarım uygulamalarının son yıllarda arttığını vurguladı.

Yengeç kabuğunun organik gübre olarak kullanılmasının özellikle asit topraklarda pH’nın (bir çözeltinin asitlik veya bazlık derecesini tarif eden ölçü birimi) düzeltilmesi, bitkinin kuru ağırlığı ve mikro element alımını etkilediğinin yapılan çalışmalarda ortaya konulduğunu aktaran Adiloğlu, şöyle devam etti:




“Dünya çapında, deniz ürünleri üreticisi şirketler tarafından büyük miktarlarda yengeç kabuğu değerlendirilmeden çevreye atılmaktadır. Özellikle son yıllarda atıkların yeniden değerlendirilmesinin gündeme gelmesiyle kabuklu su ürünleri çürümeye bırakılmak yerine kimyasal veya biyolojik yöntemlerle yeniden değerlendirilmekte, yeni organik gübreler elde edilmektedir. Organik tarımda gübreleme hem toprak verimliliğinin sürdürülebilirliğini sağlamak hem de bitki besin maddesi ihtiyaçlarını karşılamak açısından önemlidir. Çalışmamız kapsamında artan oranlarda yengeç kabuğunun organik gübre olarak kullanılması, özellikle asit toprakların bazı kimyasal özelliklerinin, makro ve mikro element kapsamı üzerine olumlu etkileri tespit edilmiştir.”

Demir, bakır, çinko ve mangan içeriklerinde artış
Adiloğlu, asit topraklara artan miktarlarda uygulanan yengeç kabuğunun, mısır bitkisinin kuru madde miktarı ile azot, fosfor, kalsiyum ve magnezyum içeriğini artırdığına dikkati çekti.

Yengeç kabuğu gübresi uygulanmasıyla mısır bitkisinin potasyum içeriğinin azaldığını, demir, bakır, çinko ve mangan içeriklerinde artış görüldüğünü aktaran Adiloğlu, “Asit topraklarda yengeç kabuğu bir organik gübre olarak uygulandığında verimliliğin artmasını sağlamaktadır. Bu durum, asit topraklar için önemlidir. Asit topraklarda fosfor eksikliği, demir, bakır, çinko, mangan toksisiteleri ve azot mineralizasyonunun engellenmesi sık sık görülmektedir. Yengeç kabuğu, yeni bir organik gübre olarak asit toprakların verimliliğinin artırılması ve bu tip topraklarda bitki beslenmesi için önerilmektedir” ifadesini kullandı.

Yurt dışında yayımlanan önemli bilimsel dergilerde yer alan çalışmanın ikinci ayağında ise yengeç kabuğu gübresinin asit toprağın kireç materyali ile ıslahına alternatif olabileceğinin araştırıldığını dile getiren Adiloğlu, yüksek kalsiyum içeren yengeç kabuğunun asit toprakların ıslahında kullanılabileceğinin ortaya konulduğunu anlattı.

Aydın Adiloğlu, söz konusu iki araştırmanın bulgularının, kontrolsüz kullanım sonucu toprakların verimliliğinin azalmasında önemli yer tutan kimyasal gübrelere alternatif olması bakımından önemli olduğunu sözlerine ekledi.





Kaynak : haberciniz

Su Ürünleri Üretim Yerlerinin Kiraya Verilmesine Dair Tebliğ

 Su Ürünleri Üretim Yerlerinin Kiraya Verilmesine Dair Tebliğ

Su Ürünleri Üretim Yerlerinin Kiraya Verilmesine Dair Tebliğ
Amaç
Madde 1 — Ülkemiz su kaynaklarının verimli şekilde kullanılması, su ürünleri faaliyetlerinde sürdürülebilirliliğin ve yatırımların planlı bir şekilde gerçekleştirilmesinin sağlanmasıdır.
Kapsam
Madde 2 — Bu Tebliğ, denizlerde ve iç sularda su ürünleri üretim yerlerinin projesiz veya projeli kiraya verilmesi ile ilgili amaç, kapsam, hukuki dayanak, su ürünleri üretim yerlerinin; kiraya verilmesi ve ihaleyi yapacak idarenin tespiti, kira süresi ile tahmini kira bedellerinin tespiti, şartnamenin hazırlanması, ilan, avlama hakkının kiraya verilmesi, ihale kararının kesinleşmesi, teminat, ek teminat, kira sözleşmesinin düzenlenmesi, yer teslimi, kira bedellerinin tahsili ve daha sonraki yıllara ait kira bedellerinin tespiti, bu yerlerin projeye dayalı olarak kiraya verilmesi, kira sözleşmesinin devri, kira sözleşmesinin feshi, kira süresi sonunda teslim alınması ve ecrimisil takibatı, avlanabilir su ürünleri stok miktarında değişiklik olması durumunda kira bedellerinin tespiti, uygulanacak hükümler, yetki, yürütme ve yürürlük ile ilgili hususları kapsar.
Hukuki Dayanak
Madde 3 — Bu Tebliğ, 19.7.2003 tarih ve 25173 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 4916 sayılı Çeşitli Kanunlarda ve Maliye Bakanlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanunun 20 ve 21 inci maddelerine dayanılarak hazırlanmıştır.
Tanımlar
Madde 4 — Bu Tebliğde geçen;
a) Kanun : 8/9/1983 tarih ve 2886 sayılı Devlet İhale Kanununu,
b) Bakanlık : Tarım ve Köyişleri Bakanlığını,
c) İl Müdürlüğü : Tarım ve Köyişleri Bakanlığı İl Müdürlüğü’nü,
d) İdare : Su ürünleri üretim yerinin kira işlemlerini yürütmeye yetkili olan su ürünleri üretim bölgesindeki İl Özel İdare Müdürlüğü veya yetki devrinde bulunulan ilçe Kaymakamlıklarını,
e) Kuruluş : Su ürünleri üretim yerinde, bu amaçla kurulan kooperatif birliği, kooperatif veya köy birliklerini,
f) Su Ürünleri : Denizlerde ve iç sularda bulunan bitkisel ve hayvansal ürünleri,
g) Su Ürünleri Üretim Yerleri : Göller, baraj gölleri, dalyan, voli yerleri, havuzlar, nehirler ve nehir ağızlarındaki av yerleri ile deniz ve iç sularda belirlenmiş yerlerdeki su ürünleri üretiminin (yetiştiricilik ve avcılık) yapılması uygun bulunan su sahasını,
h) Su Ürünleri Yetiştiricilik Tesisi : Projeye dayalı olarak, içinde veya üzerinde ağ kafeslerin kurulduğu deniz, lagün, göl, baraj gölü, akarsu ve kaynak suları ile bu kaynaklardan su alınarak karada (havuzlarda) yapılan tesisleri,
i) Su Ürünleri Üretim Bölgesi : Su ürünleri üretim yerinin bulunduğu il ve bağlı olduğu ilçeleri,
j) Kiracı : Su ürünleri üretim yerinin kiraya verildiği kuruluş, gerçek veya tüzel kişileri,
k) Proje : Su ürünleri yetiştirmek isteyenlerin bu tesislerin yerini, mahiyetini, mimari çizim ve inşaat hesaplarını, keşif-metraj cetvellerini, yetiştiricilik tekniğini ve üretim planını, kamu kurum ve kuruluşlarından alınmış belgeler ile kurulacak işletmeye ait her türlü belge ve bilgileri,
ifade eder.
Su Ürünleri Üretim Yerlerinin Kiraya Verilmesi ve İhaleyi Yapacak İdarenin Tespiti
Madde 5 — Su ürünleri üretim yerlerinin kiraya verilmesi ve ihaleyi yapacak İdarenin tespitine ilişkin genel hususlar aşağıda belirtilmiştir:
a) Su ürünleri üretim yerleri, İl Müdürlüğünün bildireceği görüş ve belirleyeceği esaslar dahilinde, İdarece tespit edilecek özel şartlar ve bu tebliğ esaslarına göre kiraya verilir. Su ürünleri üretim yerlerinin kira işlemleri, su ürünleri üretim bölgesinde bulunan İdarece yürütülür.
b) Su ürünleri üretim yerlerinde bulunan bitkisel ve hayvansal ürünler, İl Müdürlüğünün önerileri esas alınarak, birlikte veya ayrı ayrı kiraya verilebilir.
c) Bir su ürünleri üretim yeri, birden fazla il veya ilçe sınırları içinde kaldığı takdirde;
1) Üretim yeri, yetkili makamlarca birden fazla üretim bölgesine ayrılmışsa, her bölge, sınırları içinde bulunduğu il veya ilçedeki İdarece,
2) Üretim yerinin, birden fazla bölgeye ayrılması mümkün olmadığı takdirde, yüzölçümü itibarıyla en fazla kısmının bulunduğu il veya ilçedeki İdarece,
kiraya verilir.
d) Su ürünleri üretim yerlerine ait kira işlemlerinin, avlanma yasağı dönemlerinde yürütülmesi ve sonuçlandırılması esastır.
Su Ürünleri Üretim Yerlerinin Kira Süresi ile Tahminî Kira Bedellerinin Tespiti
Madde 6 — Su ürünleri üretim yerleri, projesiz kiralamalarda azami beş yıl, projeye dayalı olarak yapılan kiralamalarda ise onbeş yıl süreyle kiraya verilir.
Kiraya verilecek su ürünleri üretim yerinin özellikleri dikkate alınarak, kira süresi ile ihaleye esas alınacak tahmini kira bedeli, İl Müdürlüğü tarafından belirlenir.
Tahmini kira bedellerine esas;
a) Avlanabilir 1 (bir) ton/yıl su ürünleri stok miktarının,
b) İç su ve denizlerde yetiştiricilik yapılacak 1 (bir) dekar yüzey alanı,
c) Yetiştiricilik tesislerinde kullanılacak 1 (bir) lt/sn suyun,
d) Yetiştiricilik tesislerinde kullanılacak 1 (bir) dekar arazinin,
asgari kira bedeli her takvim yılının Ocak ayında Bakanlıkça belirlenir.
İhaleye esas alınacak tahmini kira bedelleri tespitinde, belirlenen asgari bedel ve su ürünleri üretim yerinin özellikleri dikkate alınır.
Şartnamenin Hazırlanması
Madde 7 — Su ürünleri üretim yerlerinin, kira ihalelerinde uygulanacak teknik şartname ve ekleri; bu tebliğ ile su ürünleri üretim yerlerinin özellikleri esas alınarak, İl Müdürlüğünce hazırlanır ve kiralama talebi ile birlikte İdareye gönderilir.
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün mülkiyetinde veya tasarrufu altında bulunan su ürünleri üretim yerlerinin kiraya verilmesi işlemlerinde, adı geçen genel müdürlüğün taşra teşkilatınca, kiralamaya esas görüşleri ile birlikte avlanabilir su ürünlerinin miktarı, kira süresi ile hazırladığı teknik şartname ve eklerini, tahmini kira bedelinin belirlenmesi amacıyla İl Müdürlüğüne gönderilir.
İlan
Madde 8 — Su ürünleri üretim yerlerinin kira ihalelerine ilişkin ilanlarda, yer alması gerekli hususlar, Kanunun 18 inci maddesi esaslarına göre İdarece tespit edilir. İlanda Kanunun 51/h maddesine göre ihale yapılamaması halinde yapılacak, ikinci ihalenin günü ve saati ayrıca belirlenir.
Bu ilanlar;
a) Üretim bölgesinde çıkan günlük gazetelerde, ilk ilan, ihale tarihinden en az yirmi gün ve son ilan ise en az on gün önce olmak üzere,
b) Günlük gazete çıkmayan üretim bölgesinde, ihale tarihinden en az yirmi gün önce, Kanunun 17 nci maddesinin (1-b) bendinde bahsedilen yerlerde,
c) Yıllık tahminî kira bedelinin, Kanunun 17 nci maddesinin ikinci bendinde belirtilen miktarı aşması halinde, ayrıca, diğer şehirlerde ihale tarihinden en az on gün önce bir defa,
yayımlanır.
Su Ürünleri Üretim Yerlerinin Avlama Hakkının Kiraya Verilmesi
Madde 9 — Su ürünleri üretim yerlerinin avlama hakkının kiraya verilmesinde uygulanacak ihale usulü aşağıda belirtilmiştir:
a) Su ürünleri üretim yerlerinin avlama hakkı, Kanunun 51 inci maddesinin (h) bendinde bahsedilen kuruluşlara, öncelikle ve pazarlık suretiyle kiraya verilir.
b) Komisyon ilanda belirtilen ihale gün ve saatinde toplanır. Süresi içinde başvuran kooperatif birliği, kooperatif ve köy birliklerinin başvurularını inceler. İlanda ve hazırlanacak şartnamede belirtilen şartları taşıyan kuruluşları tespit eder. Bu tesbit sonunda, su ürünleri üretim yeri;
1) Şartları haiz tek bir kuruluş varsa, 6 ncı maddenin ikinci fıkrasına göre, tespit edilen ilk yıl tahminî kira bedeli üzerinden bu kuruluşa,
2) Şartları haiz kuruluş sayısı birden fazla ise ve tamamının aralarında anlaşıp, müşterek ve müteselsil sorumlu olarak kiralamak istedikleri takdirde, 6 ncı maddenin ikinci fıkrasına göre tespit edilen ilk yıl tahminî kira bedeli üzerinden müştereken bu kuruluşlara,
3) Şartları haiz birden fazla kuruluş olup tamamının aralarında anlaşamamaları halinde, komisyonca belirlenen gün ve saatte bu kuruluşlar arasında yapılacak ihalede, 6 ncı maddenin ikinci fıkrasına göre tespit edilen ilk yıl tahminî kira bedeli üzerinden en yüksek bedeli teklif eden kuruluşa,
Kanunun 51 inci maddesinin (h) bendine göre pazarlıkla kiraya verilir.
c) Su ürünleri üretim yerindeki kuruluşlar ihale saatine kadar başvuruda bulunmadıkları, talepte bulunmakla birlikte aranılan şartları taşımadıkları için bu kuruluşlara ihale yapılmadığı takdirde; su ürünleri üretim yeri, şartname ve ilanda belirtilen gün ve saatte, bu kuruluşlara da açık olmak üzere, Kanun hükümlerine göre kapalı veya açık teklif usulü ile ihaleye çıkarılır.
Su ürünleri üretim yeri, ihale sonucunda, 6 ncı maddenin ikinci fıkrasına göre tespit edilen ilk yıl tahminî kira bedeli üzerinden en yüksek bedeli teklif eden istekliye kiraya verilir.
d) Komisyon; teklifleri ihale günü tetkik edip değerlendirerek bir karar alamayacağı sonucuna varırsa, ihale için on günü geçmemek üzere bir tarih tespit edilir. Bu süre içinde teklifleri tetkik eder ve belirlenen günde ihaleyi yapar.
İhale Kararının Kesinleşmesi
Madde 10 — Su ürünleri üretim yerlerinin kiraya verilmesi ile ilgili ihale kararlarının, Kanunun 31 inci maddesi hükmü gereğince ita amirlerince, onbeş işgünü içinde onaylanması veya iptal edilmesi gerekir.
Teminat
Madde 11 — Kanunun 25 inci maddesi gereğince, su ürünleri üretim yerinin ilk yıl tahminî kira bedeli üzerinden %3 oranında geçici teminat ve 54 üncü maddesi gereğince ihale bedeli üzerinden %6 oranında kesin teminat alınır. Kanunun 26 ncı maddesinde sayılan değerler teminat olarak kabul edilir.
Ek Teminat
Madde 12 — Kiracıdan, ilk yıl kira bedeli toplamı kadar ek teminat alınır.
Bu teminat, Kanunun 26 ncı maddesinde veya 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkındaki Kanunun 10 uncu maddesinde belirtilen değerlerden birisi gösterilmek suretiyle de karşılanabilir.
Projeye dayalı kiralamalarda ek teminat miktarı, üç yılda bir kira artışı dikkate alınarak artırılır.
Kira Sözleşmesi Düzenlenmesi
Madde 13 — İdare ile su ürünleri üretim yerini kiralayan kuruluş, gerçek ve tüzel kişiler arasında, Kanun hükümlerine göre su ürünleri üretim yerinin kullanılması ile ilgili usul, esas ve şartları gösteren kira sözleşmesi düzenlenir. Bu sözleşme, Kanunun 57 nci maddesi uyarınca noterlikçe tescil edilir.
Kira sözleşmesinin bir örneği İl Müdürlüğüne gönderilir ve daha sonraki yılların kira bedellerinin tespiti sırasında dikkate alınmak üzere, bu yılların kira bedellerinin bir sonraki yılın kira dönemi başlamadan en az bir ay önce İdareye bildirilmesi istenir.
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğüne ait su ürünleri üretim yerlerinde ise, kira sözleşmesinin bir örneği, bu taşra teşkilatına gönderilir.
Yer Teslimi
Madde 14 — Kira sözleşmesinin düzenlenmesinden sonra, İdarece su ürünleri üretim yeri, en geç on gün içinde, bir tutanak ile kiracıya teslim edilir.
Bu tutanağın bir örneği, 13 üncü maddeye göre düzenlenen kira sözleşmesi ile birlikte İl Müdürlüğüne gönderilir.
Kira Bedellerinin Tahsili
Madde 15 — Su ürünleri üretim yerlerinin yıllık kira bedelleri, İdarece belirlenecek esaslar ve süreler doğrultusunda tahsil edilir.
Su Ürünleri Üretim Yerlerinin Daha Sonraki Yıllara Ait Kira Bedellerinin Tespiti
Madde 16 — Su ürünleri üretim yerinin daha sonraki yıllara ait kira bedelleri; üretim yerinin özellikleri, bir önceki dönem kira bedeli, Bakanlıkça her yıl için tespit edilen asgari bedel ve DİE TEFE (Devlet İstatistik Enstitüsü Toptan Eşya Fiyatları Endeksi) artış oranları dikkate alınarak, İl Müdürlüğünce belirlenir. Bu bedel 13 üncü maddenin ikinci fıkrası hükmü göz önünde bulundurularak İdareye bildirilir.
Kiraya verilen su ürünleri üretim yerinin, daha sonraki yıllara ait kira bedeli İdarece, her yılın kira dönemi sona ermeden en az onbeş gün önce kiracıya tebliğ edilir ve kira bedeli ayrıca İl Müdürlüğüne bildirilir.
Su Ürünleri Üretim Yerlerinin Projeye Dayalı Olarak Kiraya Verilmesi
Madde 17 — Su ürünleri üretim yerlerinin projeye dayalı olarak kiraya verilmesinde uygulanacak genel usul ve esaslar aşağıda belirtilmiştir:
a) Su ürünleri üretim yeri, üretim yerinin ıslahı, karada veya denizde üretim tesisi yapılmak suretiyle üretimde bulunulması amacıyla, Bakanlıkça onaylanacak projesine istinaden İl Müdürlüğünün belirleyeceği kira süresi dikkate alınarak, idarece, onbeş yıla kadar Kanununun 51’inci maddesinin (g) bendi uyarınca pazarlık usulü ile kiraya verilir.
b) Projeye dayalı kiralama işlemlerinde, 9 uncu maddedeki şartlar aranmaz.
c) Projenin, ihaleden önce Bakanlıkça onaylanması gerekmektedir.
d) Projeye dayalı kiraya verilen yerin, ilk yıl tahminî kira bedeli, 6 ncı maddenin ikinci fıkrasına göre belirlenir.
Daha sonraki yılların kira bedelleri, 16 ncı madde esasları uyarınca tespit edilir.
e) Projeye dayalı kiralamalarda kira süresi sona eren işletmeler için yeniden kiralama taleplerinde, kiralamaya esas yerin mülkiyetinde veya tasarrufunda olan kurumun taşra teşkilatlarının görüşü alındıktan sonra İl Müdürlüğünün teklifi ile İdarece üretim yeri, yeniden pazarlık usulü ile (a) bendine göre kiraya verilir.
f) Kira süresi sona eren ve yeniden kiralama talebinde bulunan tesis sahiplerince, mevcut proje yatırımlarının uygulanması durumunda, müteşebbis adına önceden Bakanlıkça onaylı projesi istenir. Ancak, tesiste yeni yatırımların planlanması ve kapasite artırımın planlanması durumunda, müteşebbis tarafından hazırlatılacak projenin Bakanlıkça yeniden onaylanması gerekir.
g) Projeye dayalı olarak kiraya verilmesi uygun görülen yerler için, Bakanlıkça onaylanan proje ile birlikte yerin özelliğine göre İl Müdürlüğünce hazırlanan teknik şartname, kira süresi ve bedeli tespit edilerek, İl Müdürlüğünce kira teklifi İdareye yapılır.
h) Projeye dayalı olarak kiraya verilmesi uygun görülen yerler için de teknik şartname esas alınarak sözleşme İdarece düzenlenir.
Kira Sözleşmesinin Devri
Madde 18 — Su ürünleri istihsal sahasının, su ürünleri avlama hakkını kiralayan kooperatif, kooperatif birliği, köy birlikleri veya diğer kiracılar bu haklarını başkalarına devredemezler.
Projeye dayalı kiralamalarda ise; su ürünleri üretim yerlerinin, kiracı tarafından başkasına devredilmesi veya ortak alınması talepleri durumunda, kira sözleşmeleri İl Müdürlüğünün teklifi ile Kanunun 66 ncı maddesine göre İdarenin izniyle devredilebilir.
Kiracı tarafından su ürünleri üretim faaliyetlerinden doğan vergi ve SSK prim borcu olmadığına dair ilişiksiz belgesini, İdareye vermeleri gerekir.
Kiracının önceki dönemlere ait kira borcunun bulunmaması ve İdarece devrinde sakınca görülmemesi halinde, kira sözleşme devir işlemi İdarece yapılır.
Ancak, devir alacaklarda, ilk ihaledeki şartlar aranır.
Kira Sözleşmesinin Feshi
Madde 19 — Su ürünleri üretim yerine ait kira sözleşmesinin iptalini gerektiren genel hükümler ile bu konuda yapılacak işlemler aşağıda belirtilmiştir:
a) Kiracı, sözleşmede ve şartnamede belirtilen yükümlülüklerini yerine getirmemesi halinde, Kanunun 62 nci maddesi gereğince, İdarece kira sözleşmesi tek taraflı olarak feshedilir. Ayrıca, kat'i teminat, irat kaydedilerek bir yıllık kira bedeli tutarında tazminat alınır, bir zarar ve ziyan var ise kiracıya ödettirilir.
Bu zarar ve ziyanın, üçüncü şahıs tarafından yapılması İdarenin zarar ve ziyanı kiracıdan isteme hakkını kaldırmaz.
b) Su ürünleri üretim yerinin, yıllık kira bedellerinin, kiracı tarafından sözleşmede belirtilen tarihlerde ödenmesi esastır. Kira bedeli, vadesi geldiğinde ödenmediği takdirde Kanunun 62 nci maddesi hükmüne göre İdarece, en az on ve en çok otuz günlük bir süre tayin edilmek suretiyle, biriken kira alacağının, bu süre içinde gecikme zammı ile beraber ödenmemesi halinde, süre sonunda kira sözleşmesinin feshedileceği, ayrıca kesin teminatın irat kaydedileceği, bir yıllık kira bedeli tutarında tazminat alınacağı noter aracılığıyla kiracıya bildirilir.
Kira alacağı, tespit edilen süre içerisinde ödenmediği takdirde, sürenin sonunda, İdarece kira sözleşmesi, tek taraflı feshedilir.
Fesih tarihine kadar biriken kira borcu var ise kat'i teminat ve ek teminatlarından mahsup yoluna gidilir. Arta kalan kısım var ise iade, borcu çıkarsa tahsil edilir.
c) Kira sözleşmesinin iptalini gerektiren hususlar aşağıda açıklanmıştır:
1) Kiracı tarafından, yukarıdaki maddelerde yazılı hükümler ile İdarenin, İl Müdürlüğünün veya Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü taşra teşkilatının belirleyeceği esaslar ile şartname veya düzenlenen kira sözleşmesi hükümlerine uyulmaması,
2) Kooperatif birliği, kooperatif ve köy birliklerinde, ilgili kurumların müfettiş veya kontrolörlerince, yapılan denetimlerde, tespit edilen aksaklıkların giderilmemesi,
3) Sözleşmeden sonra, tüzel kişiliğin tasfiyesi veya sona ermesi,
4) Projeye dayalı kiralamalarda, öngörülen yatırımların belirtilen süreler içinde tamamlanmaması ve üretim faaliyetine geçilmemesi halinde, müteşebbisin kira sözleşmesi İdarece fesh edilir ve 2886 sayılı kanunun 83 ve 84 üncü maddeleri gereğince yapılan işlem İçişleri Bakanlığına bildirilir.
d) Kira sözleşmesinin feshinden önce, İl Müdürlüğünün görüşüne bağlı olarak İdarece karar verilir.
Kira sözleşmelerinin fesih durumlarında, su ürünleri üretim yerleri, en kısa sürede kiracıdan teslim alınır ve kira alacağı var ise, ödenmeyen süre için, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 51 inci maddesi uyarınca gecikme zammı uygulanmak suretiyle tahsil edilir.
Su Ürünleri Üretim Yerinin Kira Süresi Sonunda Teslim Alınması ve Ecrimisil Takibatı
Madde 20 — Kiracı, su ürünleri üretim yerini, kira süresi içinde aynen korumak ve kira süresinin sonunda İdareye teslim etmek zorundadır.
Kiracı, su ürünleri üretim yerinde, avlanma tesislerinde ve her türlü taşınır mallarda yaptığı onarım ve benzeri giderlerinin ödenmesi için, İdareden herhangi bir talepte bulunamaz.
Kira süresi sonunda, su ürünleri üretim yeri kiracı veya vekili tarafından teslim edilmediği takdirde, 2886 sayılı Kanunun 75 inci maddesi gereğince, tahliyesi sağlanır ve tahliyeye kadar geçen süre için de ecrimisil takibatı yapılır. İdarenin taşınmaz malı yeniden kiraya verememesinden doğacak menfi zararlarını isteme hakkı saklıdır.
Ayrıca, İdarenin, teslim alamadığı veya noksan veya hasarlı teslim aldığı taşınır mallardaki (teslim sırasında tutanakla tespit edilen) zarar ve ziyanı için tazminat davası açma hakkı mevcuttur.
Avlanabilir Su Ürünleri Stok Miktarlarında Değişiklik Olması Durumunda Kira Bedellerinin Tespiti
Madde 21 — Avlak sahalarında İl Müdürlüğünce veya Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünce her kira dönemi başlamadan iki ay önce, avlanabilir yıllık su ürünleri stok miktarı belirlenir.
Belirlenen yıllık avlanabilir su ürünleri stok miktarında artış veya düşüş olması halinde, İl Müdürlüğünce değişen stok miktarları üzerinden yeni dönem kira bedeli belirlenerek 16 ncı madde hükümlerince işlem yapılır.
Dönem içinde avlanabilir stok miktarlarında artış olması halinde, İl Müdürlüğünce tespit edilen ilave stok miktarı için, kira bedeli belirlenerek İdareye bildirilir. Bu bedel ayrıca kira bedeline ilave edilerek tahsil edilir.
Uygulanacak Hükümler
Madde 22 — Bu Tebliğde yer almayan hususlarda, yürürlükteki mevzuat uygulanır.
Yetki
Madde 23 — Bakanlık, Tebliğin uygulanması için, ayrıca gerekli düzenlemeleri yapmaya yetkilidir.
Yürürlük
Madde 24 — Bu Tebliğ yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
Yürütme
Madde 25 — Bu Tebliğ hükümlerini Tarım ve Köyişleri Bakanı yürütür.

KEREVİT (TATLI SU ISTAKOZU) YETİŞTİRİCİLİĞİ

KEREVİT (TATLI SU ISTAKOZU) YETİŞTİRİCİLİĞİ



Tür: Astacus leptodactylus (göl ıstakozu), Astacus astacus (nehir ıstakozu, has ıstakoz).
Bir aile işletmesi için muntazam gelir sağlayabilecek bir havuz örneği verelim:
Bunu için 7 m genişliğinde, 1,3 m derinliğinde ve uzunluğu batıya doğru olmak üzere ve içinde birer uçları havuzun duvarlarına dayalı olmak şartıyla yeter miktarda künkler konmuş bir havuz yaptırmak gerekir. Bu havuzun dibine kireçli taşlar ile akvaryum bitkileri konularak, üzerine de güneş ışınlarının vurmaması için bir de örtü hazırlanmalıdır. Bu ölçülerdeki havuz 1400 adet kerevit alacak hacimdedir. 

Havuzun suyu 25 mm lik bir boru ile devamlı olarak değiştirilmelidir. Ayrıca havuzun içinde taşlardan ve çalı çırpıdan sığınaklar yapmak gerekir. Doğu Almanya'da 1954 yılında ala ıstakozlarla yapılan bir denemede yetiştiricilik 1 m³ hacminde oval havuzlar kullanılmıştır. Istakozlara yeter miktarda saklanacak yer temin etmek için bu havuzların tabanına oluklu tuğla ve borular döşenmiştir. Ayrıca toprak havuzların meyilli yerlerindeki otların altında doğal gizlenme yerleri de yapılmıştır. Havuz tabanı ayrıca çamur tabakasıyla kaplanmıştır.

Yetiştiricilik için şu koşullara uyulması gerekir:
Kerevit havuzlarının derin olması nedeniyle oldukça düz bir arazi seçilir. Sık ağaçlı araziler tercih edilmez. Toprak her mevsimde suyu tutabilme özelliğine sahip olmalıdır (killi). Kırmızı kerevitin 21-29ºC de, beyaz kerevitin ise 27ºC de yetiştirilmesi uygundur. Su sıcaklığının 13ºC ye kadar düşmesi durumunda kerevitler çamura gömülür ve hareketsiz beklerler. pH 5,8-8,2 arasında olmalıdır. Su sertliği en az 50 ppm olmalıdır. 200 ppm tercih edilmelidir. Yapılan çalışmalar kerevitlerin % 0 1-6 tuzlulukta da iyi geliştiklerini göstermiştir. 

Suda plastidler ve tarım ilaçlarının bulunmaması gerekir. Artezyen kuyuları genelde yetiştiricilik için uygun değildir. NaCl nin bir miktarı zararsız hatta yararlıdır. Suda kireç bulunmuyorsa ilave edilmelidir. 

Genel olarak yumurtalı dişiler Nisan-Mayıs aylarında yakalanır ve Haziranın ilk haftalarında ya da Mayıs sonunda yumurta elde edilir. Yumurtalar su ile birlikte kuluçka cihazına yerleştirilir. 1 lt kuluçka cihazına yaklaşık 8-10 bin adet yumurta konabilir. Su miktarı 0,8-1 lt/dk yı aşmamalıdır. Yavru çıkışı su sıcaklığına bağlı olarak kuluçka cihazına yerleştirildikten 6-8 gün sonra başlar ve 10-12 günde sona erer. Çıkan yavrular içinde su buluna plastik kaselere konur. 

Istakoz larvaları besin olarak fitoplankton tercih ederler. Yavrular yemlemeye başladıktan sonra 2 gün daha kuluçka cihazında bekletilebilir. Çıkıştan 7-9 gün sonra ilk kabuk değişimi başlar. Istakozlar 3. Yılın sonunda 8-9,5 cm boya erişirler. İlk yılda 8 defa kabuk değiştirerek 5 cm, ikinci yılda 5 defa kabuk değiştirerek 8 cm, üçüncü yılda 8-12 cm uzunluğa ve 150-250 gr ağırlığa erişebilirler.
 

Planktonlar ve Plankton Üretimi


Planktonlar ve Plankton Üretimi



Planktonlar
Fitoplanktonlar okyanuslarda yaşayan mikroskobik alglerdir. Fitoplankton denizlerde besin zincirinin en alt seviyesidir ve bazı balina türlerinin (Blue whales, bowhead whales, baleen whales, gray whales, humpbacks, right whales) dahil birçok canlının temel besinidir, denizlerde 80-150 yıl civarlarında yaşamlarını sürdürebilirler. Bir günde sayıları 2 kat artabilir. Çok çeşitli türü, değişik boyut ve görünümlerde olmasına rağmen tüm fitoplanktonlar fotosentezden kaynaklanan chlorophyll pigmentinden dolay yeşil olurlar.

Plankton Üretimi

Öncelikle 2 tane 1-2 ya da 3 lt. pet ya da cam hijyenik bir şişe, şişelere 24 saat hava vermek için hava motoru ve günde 16-20 saat ışık vermek için floresan gerekiyor. Daylight, 5000-6500K floresanlar uygun olacaktır. Işığın kapandı sürede tamamen karanlık ortam yaratılmalıdır. Aydınlatma sürelerini ayarlamak için timer (zamanlayıcı) kullanmak işlerinizi çok rahatlatacaktır.

Aldığınız kültürü 2′ye bölerek bu 2 ayrı şişeye yarı yarıya paylaştırarak ve hazırladığınız şişelerin diğer yarısına da 1018-1020 tuzlulukda su ilave ederek fito plankton üretimine başlayabilirsiniz.
Türkiye’de Aquamaks’dan elde edeceğiniz plankton kültürü 1 ya da 2 lt %98 saf kültürden oluşacaktır. Koyu yeşil renkli, su şeklindedir.

Alınan kültürün miktarına bağlı olarak, bir kısmını şişeleyerek buzdolabında muhafaza edebilir ve hergün akvaryumunuzda kullanabilirsiniz ya da 2 ayrı şişede çarpışma (ölüm / crash) riskini bölerek üretime başlayabilirsiniz. Üretim için yarım litrenin altında kültürü kullanmamanızı zira üremede sıkıntı yaşandığını söyleyebilirim. Bu oranlarla 1 hafta içinde tamamı kullanıma hazır olacaktır.
Hazırlanan su ile tamamlanan sistemle planktonlar sürekli hazır ve koyu yeşil olacaktır. Gün geçtikçe yeşil rengin koyulaştığını kendiniz gözle de görebilirsiniz. 

Sürekli verdiğiniz havanın yanısıra her gün şişeyi karıştırarak altta biriken tortuları dağıtmalısınız ki planktonlarda çarpışma olmasın. Verilen hava miktarı çok önemli olmamakla birlikte tabanda birikme yaratmamak için suda yeterli sirkülasyonu yaratmalıdır. Su sıcaklığı için oda sıcaklığı idealdir. Besin için akvaryum bitki gübreleri kullanılabileceği gibi herhangi bir besin kullanmadan da üretim gerçekleştirebilirsiniz. Fitolar fotosentetik canlılardır ve ışık yeterli olacaktır.


Buharlaşan su ile birlikte seviye azaldıkça, tuzluluğu düzenlenmiş, tamamen temiz yeni su hazırlayarak şişeye ilave eder ve böyle sürekliliği sağlayabilirsiniz. Kendi uygulamamda haftada bir şişenin yarısı kullanım için dolaba, diğer yarısı da yeni üretim için hazırladığım yeni şişeye ekleniyor. Hazırlanan planktonlardan yarım litrelik bir şişeyi buzdolabına koyarak akvaryuma ilave etmek için sürekli hazır tutabilirsiniz. Buzdolabındaki şişe de her gün çalkalanmalıdır. Buzdolabında soğukta kalan planktonlar yaklaşık 3-5 ay ölmeden muhafaza edilebilmektedirler.

Planktonlarda ölümleri sarıya dönen renklerinden anlayabilirsiniz. Ölüm yaşandığında suyun koyu yeşil rengi sarımtırak bir renk almaktadır. Ölü planktonları akvaryumunuzda kesinlikle kullanmamalısınız.

Pilanktonların ilk akvaryuma eklenirken kesinlikle sabırlı olmalı ve yeterli kullanım miktarının 10′da 1′i kadar oranda eklemelisiniz. Bir anda akvaryuma fazla miktarda eklenen planktonlar akvaryumda dengeleri bozmaktadır. İdeal oran 1 haftalık süreye yayılmalıdır. 400 litrelik bir akvaryum için günlük 10 ml. elinizdeki plankton yeterli olacaktır. Miktarlara sürekli riayet edilmelidir.

Fito plankton eklemeye başladıktan sonra akvaryumunuz camlarında yosunlaşmanın oldukça azaldığını farkedebilirsiniz. Fitolar önemli miktarda Omega-3 asitleri içerir. Akvaryumunuzda clam, simbiyotik zooxanthellae, feather duster, soft mercanlar, bazı küçük balıklar, balık larvaları ve zooplanktonlar fitoları besin olarak tüketirler. Üretimi deniz akvaryumları için belki de en kolay şeylerden birisidir.

Alg yani plankton kültürü -resimlerini koyduğum- fitoplanktondur. Bitkiseldir.
Rotifer ise gammarus gibi bir zooplankton türüdür, rengi böyle yeşil olmaz, hayvansaldır ve gözle görülürler. Fitolar mikroorganizma, zoolar hayvandırlar.
kyn:evciltoplist.com

At Nalı Yengeçleri, İlaç Sektörü Tarafından Nasıl Kullanılıyor


Kan Hasadı: At Nalı Yengeçleri, İlaç Sektörü Tarafından Nasıl Kullanılıyor?
Canlılarla İlgili İlginç Gerçekler





Her yıl, yarım milyon at nalı yengeci yakalanır ve benzersiz bir biyomedikal teknoloji yaratmak için canlı olarak kanatılır. Bu hayvanların kanıyla ilgili olarak herkesin ilk fark ettiği şey mavi olması, bebek mavisi. Buna rağmen, at nalı yengeci kanı ile ilgili olağanüstü şey rengi değil. Sadece onun kan hücrelerinin amebositlerinde bulunan, eser miktarlardaki bakteri varlığını algılayıp onları içinden kaçılamaz bir pıhtının içinde kapana kıstıran bir kimyasal.


Bu biyolojik tuhaf yapısal özellikten yararlanmak için, ilaç firmaları "pıhtılaştırıcı" anlamındaki "koagülan" isimli kimyasalı içeren hücreleri patlatıyor. Sonrasında koagülanı, kanla temas etmiş olabilecek herhangi bir karışımdaki bulaşmayı (kontaminasyonu) ortaya çıkarmak için kullanabiliyorlar. Eğer sıvıda tehlikeli bakteri endotoksinleri varsa (trilyonda bir konsantrasyonda olsa bile) at nalı yengeci kanı özütü iş başına geçip, solüsyonu, maddenin eş kâşifi bilim insanı Fred Bang' in “jel” diye adlandırdığı şeye dönüştürüyor. Bang, 1956' da maddeyi duyurduğu makalesinde, “Bu jel bakterileri hareketsiz hale getiriyor fakat onları öldürmüyor. Jel ya da pıhtı sabit, sert ve oda sıcaklığında bir kaç hafta boyunca bu haliyle kalmıştır.” diye yazmıştı.


Bakteriyel kontaminasyon yoksa pıhtılaşma oluşmuyor ve solüsyon bakterisiz olarak kabul edilebilir. Bu, basit ve neredeyse anlık test, bu yengecin Limulus polyphemus olan tür ismine ithafen, LAL (Limulus amebocyte lysate) Testi olarak biliniyor. LAL testi, muhtemel bulaşıcı maddelerin “büyük tavşan kolonileri” üzerinde test edildiği daha korkunç manzaranın yerini aldı. İlaç firmaları da hem yavaş hem de pahalı olduğu için tavşan yönteminden hoşlanmıyorlar.


Yani, şimdilerde at nalı yengeci kanı testi büyük bir iş sayılıyor. PBS'in Nature (Doğa) belgeseli, “ABD Besin ve İlaç Müdürlüğü (FDA) tarafından onaylanmış her ilaç, LAL kullanılarak test edilmiş olmak zorunda, örneğin kalp pilleri ve protez cihazlar gibi cerrahi implantlar.” diye tanıtıyor.


Sizi bilmiyoruz; ama Amerika'da hayatında bir kez enjeksiyon olmuş her bir kişinin, unutulabilir bir deniz yaratığının gizlenmiş süper güçlü bir kimyasal taşıyan kanını hasat ettiğimiz için korunduğu fikri bize epey çılgınca geliyor. Bu senaryo bilim-kurgu bile değil, postmodern teknoloji!


Tek sorun, firmaların büyük miktarda canlı yengeç kanı tedarik etmeye ihtiyaç duyması. At nalı yengeçleri kıyı yakınlarında deniz tabanında yaşar. Çiftleşmek istediklerinde çok sığı sulara yüzerler ve at nalı yengeci avcıları bu suda yürür ve yengeçleri yaşam alanlarından kaparak dışarı çıkarırlar. Biyomedikal sahasında çalışan araştırmacılar, yengeç bedenlerini ilk kullananlar değiller. Sömürge zamanları kadar geçmişte, “cancerine gübresi” tarlaları zenginleştirmek için kullanılmıştı. 20. yüzyılda olsa da, bu Delaware Körfezi etrafında organize bir endüstri haline geldi. Yengeçler buğulandı ve arazilerin öğünü için öğütüldü. Kalanlarla domuzlar beslendi. Milyonlarca yengeç hasat edildi.



Gübre üretimi için hasat edilmiş at nalı yengeçleri, 1928 (Delaware Public Archives)




Biz 1970'lerde, at nalı yengeci popülasyonunu yavaşça öldürdükçe, gübre enstitüsü düşüşe geçti ve öldü. Ama hasatlar 1990'larda, balıkçıların yengeçleri "şeytan minaresi" olarak adlandırılan büyük salyangozları avlamak için yem olarak kullanabileceklerini fark etmeleriyle hasatlar geri döndü. Sözün özü, bu hayvanlara insanlar tarafından hiç de nazik davranılmadı. Onlar bizde tavşanlar için sahip olduğumuz gibi bir sevgi uyandırmadı. Fred Bang’den önceki insanların gözünde, at nalı yengeçlerinin tek meziyeti yakınlığı oldu. Onlar da bizim gibi kıyı şeridini seviyorlardı.


Bang, bu bakterice zengin habitatın, yengeçlerin muhteşem kimyasal korumalarının evrimleşmesinin nedeni olduğunu iddia ediyor. Dolaşım sistemleri bizimkinden çok bir örümceğinki gibi çalışıyor. Biz kötü bir şey soluduğumuzda, o şey yol üstünde beyaz kan hücrelerimize karşı savaşarak, vücudumuz ve kan dolaşımı boyunca kendi yolunu bulmak zorunda. Ancak, bir bakteri at nalı yengecinin dış iskeletinin altında kendi yolunu bulursa, zarar vermek için serbestçe dolaşabilir. Woods Hole Deniz Biyolojisi Laboratuvarının "yengeç tarihi" bölümü şöyle açıklıyor:


“Kanın dokularla direkt temasına izin veren büyük sinüsler var. Birçok geniş açık alanlar var ve at nalı yengecinin kabuğundaki bir çatlaktan giren bakteriler yengecin büyük iç alanlarına kolayca ulaşabilir, ölümcül bir senaryo."


Coagulogen kimyasalı, at nalı yengeçlerinin dolaşım sisteminin sonuna kadar açık arazisini değiştiriyor. Yengeç kan hücreleri işgalcileri algıladıklarında, bakterinin hareketine karşı yapışkan fiziksel bir bariyer haline gelip enfeksiyonun yayılmasını önleyen kimyasal taneciklerini salıveriyorlar. Buna en iyi metafor X-Men'den Buz Adam'ın süper gücü olabilir, ancak düşmanları kıstırmak için soğuk yerine, at nalı yengeçleri olağanüstü kimyasalını kullanıyor. Bu numara, belki de at nalı yengeçleri için ne yazık ki, insanlar üzerinde işlemiyor.


Biyomedikal atnalı yengeci toplayıcıları, onları laboratuara geri getirdikten sonra, hayvanların kalpleri çevresindeki dokuda delik açıp kanının %30'una kadarını akıtıyorlar. LAL kandan çıkarılıyor ve litre başına $15,000 'a kadar satılabiliyor. Sadece beş firma yengeçlerin kanını alıyor: Associates of Cape Cod, Lonza, Wako Chemicals, Charles River Endosafe ve Limuli Labs.




Bu Metot, Hayvanlara Zarar Verip Onları Öldürmüyor Mu?


At nalı yengeçleri, tekrar kanatmaktan kaçınmak için okyanusa, başlangıçta alındıkları yerlerden çok uzaklara bırakılıyorlar. İşlem bütünüyle 24 – 72 saatlik bir süre alıyor. Endüstri, hayvanların sanıldığı kadar çok miktarının ölmediğini söylüyor. Farklılık gösteren tahminlere göre, gerçekte kanatılan hayvanların %10 ila 30’u ölüyor. Bunu bizler için kan vermek gibi düşünebiliriz. Yengeçler biraz elma suyu ve kraker alır ve kısa bir süre sonra iyi olurlar.


Ancak bazı insanlar problemler fark ettiler. At nalı yengeçlerinin biyomedikal amaçlı büyük miktarlarda hasat edildiği bölgelerde (Massachusetts'teki Pleasant Körfezi gibi) çok ama çok az dişi yumurtluyor. Belki de kanatma, teknik bir terim kullanacak olursak, öldürmese de süründürüyor!


New Hampshire ve Plymouth Eyalet Üniversitelerindeki araştırmacılar bu hipotezi test etmeye karar verdiler. Yararımız için kanatılan dişi at nalı yengeçlerine ivmeölçerler taktılar. Sonuçlarını The Biological Bulletin dergisinde, “Sublethal Behavioral and Physiological Effects of the Bioledical Bleeding Process on the American horseshoe Crab, Limulus polyphemus.” başlıklı yeni makalelerinde açıkladılar. Kanatma işlemi kanatılmış hayvanları daha uyuşuk, yavaş ve akranlarına göre akıntıyı daha az takip eder hale getiriyor gibi görünüyor.



İvmeölçer giydirilmiş bir atnalı yengeci. (Win Watson, New Hampshire Universitesi)








Makalede şöyle yazıyorlar:


“Aktivite düzeyi, hareket hızı ve akıntısal ritimlerin ekspresyonundaki değişimler L. polyphemus türünün özellikle yumurtlama mevsiminde günlük aktivitelerine engel olabilir. Yumurtlama, bir çok gelgit geçiş bölgesinde enerjisel anlamda maliyetli seyahatlar gerektiriyor, büyük dişiler bu alanda daha çok seyehat yapmaya eğilimli, genellikle aynı hafta içerisinde birden fazla yolculuk ediyorlar. Örneğin biyomedikal kanatmanın sebep olacağı bir aktivite eksikliği, hem bu yolculukların sayısını hem de zamanlamasını etkileyebilir. Sonuncu durumda, dişiler iyileşirken yumurtlama aktivitesine geç kalabilir, bu da yumurtlama verimini düşürebilir.”


Kısacası, dişi bir at nalı yengecini kanatmak onu öldürmese bile çiftleşme eğilimini düşürüyor. Yazarlar yengeçlerin sadece %18’inin öldüğünü belirtiyorlar. Kanatma işlemi yengeçler için açıkça bütünüyle hasat etmeye göre daha iyi olsa da, bu çalışma bedava at nalı yengeci kanı gibi bir şeyin olmadığını gösteriyor.


Neden Yapay Olarak Üretmiyoruz?


Sorulacak mantıklı soru, neden LAL’in yerini alabilecek sentetik madde geliştirilmiyor? Sonuçta, diyabetikler için insülini hala domuzlardan elde etmiyoruz. Bunu üretmek için, proteini kodlayan DNA dizisini kullanan mayaları kullanıyoruz. Anlaşılan o ki, şu anda firmalar bu çözümü araştırıyor. Eğer bundan kaçınabileceklerse, ürünlerinin öncüsünün Balıkçılık İşletme Planı ile düzenlenmesini istemiyorlar.


Bilhassa, Singapur Ulusal Üniversitesi'nden biyolog Ding Jeak Ling Faktör C olarak bilenen anahtar bakteriyel algılama enzimini mayada üretmede başarılı oldu ve işlemin lisansını ürünü PyroGene adıyla satışa sunan Lonza’ya verdi. Hyglos adında bir Alman firması da başka bir sentetik endotoksin detektör üzerinde çalışıyor. Bundan başka, daha da ileri teknolojiler de yolda. Yani, at nalı yengeçleri için iyi haber! .


Geçen 30 yıl boyunca yeni biyoteknoloji ekonomisinin yüksek değerli bir kısmı olan at nalı yengeçlerinin, balıkçıların deniz salyangozu avlamak için yem olarak kullanıldığı eski durumlarına geri dönebilir. Değerli olmak at nalı yengeçlerinin birkaç yolla canını yakıyor. Ama hiçbir ekonomik değeri olmamak daha da kötü. (Kozmik) Şaka gibi!


Hayvanlar Hakkında Bilgiler, Mavi Kanın Nedeni ve Sonuç


At nalı yengeçleri yarım milyar yaşındaki antik hayvanlardır. Onların bir şeyler yapmada kendi yolları vardır, onlarca yıldır bizim sömürdüğümüz bir gerçek. Mavi kanları? Bunun nedeni, demirin bizim kanımızda oynadığı rolü onlarda bakırın oynamasıdır. Kanımızdaki demir-tabanlı, oksijen taşıyan hemoglobin molekülleri ona kırmızı rengi verir; bakır-tabanlı oksijen taşıyan hemosiyanin molekülleri onların kanını bebek mavisi yapar.


Bizim türümüz binlerce yıl daha sonra evrimleşti, bugün ki anatomik yapımıza birkaç yüz bin yıl önce girdik. Umalım ki at nalı yengeçlerini onların antik kimyasal mucizesini klonladıktan sonra yok etmeyiz.


Çeviren: Fadime Öztoprak (Evrim Ağacı)


Düzenleyen: ÇMB (Evrim Ağacı)




Atnalı Yengeç




Amerikan atnalı yengeci (Limulus Polyphemus) Maine sahillerinden güneyde Yukatan yarımadasına kadar Atlantik'de bulunuyor. Benzer bir tür de Japonya'dan Endonezya' ya kadar uzanan bir kesimde pasifik okyanusunda bulunuyor. Son 250.000.000 yıldır evrim geçirmek zahmetine katlanmayan bu deniz canlısı tıp alanında kullanılan kanı ile ünlü. Uzakdoğuluların yemeye doyamadıkları yengecin bakır esaslı kanı lysate adı verilen bir madde. Lysate ilaçların saflığını kontrolde kullanılıyor. Atnalı yengecin kabuğuda kanı pıhtılaştırmaya yarayan karışımlarım yapımında ve vücutta eriyen ameliyat iplikleri için hammadde olarak değerlendiriliyor. Bu yüzden ABD'de sıkı olarak korunan yengecin uzakdoğulu akrabaları ise yok olmak üzereler.