28 Haziran 2015 Pazar

Yabancılara balıkçılıkla ilgili eğitim veriliyor

Yabancılara balıkçılıkla ilgili eğitim veriliyor

Akdeniz Su Ürünleri Araştırma, Üretim ve Eğitim Enstitüsü, yabancılara balıkçılık eğitimi veriyor. Kırgızistan, Tacikistan, Bosna-Hersek ve Sudan'dan araştırmacılar, Antalya'daki su ürünleri istasyonunda balık yetiştiriciliği ile ilgili eğitim alıyor. Enstitü Müdürü Dr. Yılmaz Emre, şimdiye kadar balık yetiştiriciliğine yönelik çok sayıda kişiye eğitim verdiklerini söyledi.


Akdeniz Su Ürünleri Enstitüsü, balık yetiştiriciliği alanındaki tecrübesini yabacı ülkelerle paylaşıyor. Enstitü Müdürü Dr. Emre, Kırgızistan'a balık çiftliği yapımına, Bosna-Hersek'e su ürünleri araştırma enstitüsünün kurulmasına bilgi desteği, Tacikistan ve Sudan'a da eğitim alanında destek olduklarını bildirdi. Emre, "Tacikistan'dan 5-6 kişilik bir gurup geldi onlara burada eğitim verdik. Geçtiğimiz günlerde de 2 Sudanlı su ürünleri araştırmacısı enstitümüzde 2 haftalık bir eğitim aldı." diye konuştu.


Yılda 20 milyon balık yavrusu üretiliyor


Akdeniz Su Ürünleri Araştırma, Üretim ve Eğitim Enstitüsü, 20 milyona yakın yavru balık üretimiyle Türkiye'de balıkçılığın gelişmesinde de büyük katkı sağlıyor. Modern üretim sistemi ve bioteknolojik çalışmalarla yavru balık yetiştiriciliğinde önemli mesafe kaydeden Enstitü, 18 çeşit balık üretimi gerçekleştiriyor. Sazan, alabalık, levrek ve çipuranın yanında akvaryum balıkları da yetiştirdiklerini kaydeden Emre, "Türkiye'deki akvaryum balıklarının büyük bölümünün dışarıdan ithal ediliyor. Enstitümüzde yılda 900 bin civarındaki akvaryum balığı üretimiyle dışa bağımlılığı azaltıyoruz." ifadelerini kullandı.

"Üretim modelini değiştirip pazar yaklaşımını gözden geçirdikten sonra yavru balık üretiminde 20 kat artış sağladık." diyen Emre, şöyle devam etti: "2004 yılında en fazla 1 milyon yavru balık üretiyorduk. 2006 yılında bu sayı 4,5 milyona çıktı. 2007'nin ilk 4 ayı itibariyle 20 milyon civarında balık yavrusu üretmiş durumdayız. Hedefimiz 30 milyondu. Eğer pazar bulabilirsek 10 milyon daha üreteceğiz."

Balık çiftlikleri nin önem kazanmasıyla Ar-Ge çalışmalarına ağırlık verdiklerini de dile getiren Enstitü Müdürü, yürütülen projeler hakkında da şu bilgileri verdi: "TÜBİTAK ve TİGEM ile yürüttüğümüz 5 tane araştırma projelerimiz var. Fethiye'deki balık çiftliklerinin çevreye etkilerinin araştırılacağı projemiz TÜBİTAK'tan onay aldı. Haziran ayında başlayacağız. Öte yandan yine 3 üniversite 2 araştırma enstitüsüyle ortaklaşa yürüttüğümüz bir stok araştırma projesi bulunuyor. Denizlerimizdeki balık stoklarını araştıracağız. TÜBİTAK'a sunacağımız bu projeye AB de talip. Balıkçılıkla ilgili gen kaynağı ile organik su ürünleri yetiştiriciliği projelerinin çalışmaları da sürüyor."

Alabalık Hakkında Genel Bilgiler

Alabalık Hakkında Genel Bilgiler
Alabalıkgillerden, soğuk ve duru sularda yaşayan, eti turuncu ve lezzetli bir tatlı Su balığı (Trutta faris).
Familyası: Alabalıkgiller ( Salmonidae ).
Yaşadığı yerler: Deniz ve tatlı suların temiz, soğuk ve dipleri çakıllı kısımlarında yaşarlar.
Özellikleri: 20-100 cm boyunda, 25 kilograma kadar ağırlıkta olanları vardır. Türkiye’de en büyükleri 10 kilogramdır. Çoğunun boyları da 25-30 santimetredir.
Çeşitleri: Anadolu, Avrupa, deniz, Göl, dağ, gökkuşaklı, çelikbaş, dere alası alabalıkları meşhurdur.
Kemikli balıklar takımının Salmonidae familyasının deniz ve tatlı sularda yaşayan türlerinin genel adı. Vücutları yanlardan hafifçe yassılaşmış, genellikle mekik şeklindedir. Sırt yüzgeçlerinin gerisinde bulunan “adipoz” adını alan yağ yüzgeçleri alabalık için karakteristiktir. Başları çıplak olup pulsuzdur. Vücutları küçük, sert pullarla örtülüdür. Aynı populasyonun bireyleri arasında renk ve desen bakımından farklılıklar görülür. Bu çeşidin bireyleri; cinsiyete, yaşa, alınan besin ve yaşama ortamına göre değişiklikler gösterirler.
Renkleri, lacivertten açık sarıya kadar değişir. Genellikle sırtları yeşil, karın kısımları sarı veya gümüşidir. Pullar kırmızı-siyah beneklidir. Gözleri son derece kuvvetlidir. Yemini görerek alır. Çok sür’atli hareket ettiklerinden göç dönemlerinde engelleri aşabilirler. Anadrom balıklardır. (Üremelerini tatlı sularda yaparlar.)
Deniz ve tatlı su alabalıkları yumurtlamak için göl ve nehirlerden göç ederek doğdukları nehirlerin yukarı kısımlarına dönerler. Deniz alabalığı da som balığı gibi senelerce denizde yaşadıktan sonra yumurtlama mevsiminde tatlı sulara hareket eder. Dik çağlayanları aşar. Dik engelleri aşmak için bükülerek kuyruğunu çenelerinin arasına sıkıştırıp bırakır ve zemberek gibi boşanarak yukarı sıçrar.
Üreme dönemlerinde renkleri değişir. Erkek fertler daha parlaktır. Dişi bireyler daha mat renklidir. Tabii sularda 1 kilogram alabalık, 1900 - 2000 arasında yumurta bırakır. Yumurta bırakma yerleri kaynak ağızları, killi, kumlu ve çakıllı bölgelerdir. Çukura, portakal renginde ve nohut büyüklüğünde olan yumurtalarını bıraktıktan sonra, erkeği gelip spermalarını üzerine boşaltır. Sonra yumurtladığı çukurları erkeği ile beraber kum ve çakıllarla örterek yumurtalarını gizler. Ekim-Şubat ayları arasında yumurtlarlar. 2-3 Ay zarfında yumurtalardan yavrular çıkar.
Alabalıklar obur ve yırtıcı hayvanlardır. Küçük balık, solucan, balık yumurtaları, hatta kendi cinsinin küçüklerini ve su üstünde gezinen, uçuşan böcekleri yakalayarak yer. Çok hareketli olduklarından avlanmaları zordur. Özel avlanma metodları vardır. Kışı, yaşadıkları suların derinliklerinde geçirirler. Diğer su balıkları gibi su içmezler. Su ihtiyaçlarını solungaçlarından su geçmesiyle (osmozla) sağlarlar. Tuzlu suda yaşayanları ise su içer. Göç zamanlarında vücutları bir çok değişikliğe uğrar. Yaşadıkları çevreye çabuk uyum sağlayıp kolayca renk değiştirdiklerinden “Balıkların bukalemunu” olarak da adlandırılırlar.
Alabalık, en lezzetli tatlı su balığıdır. Kılçıklarının azlığı ve karın boşluğunun küçüklüğü sebebiyle eti boldur. Proteince zengin olduğundan Sağlıklı beslenmede üstün vasıflı bir gıdadır. B ve D vitaminleri ile iyod ve fosfor bakımından zengindir. Alabalık, halk arasında, kırık, çıkık, siyatik ve kemik ağrılarında tedavi için kullanılmaktadır.
Ülkemiz deniz ve akarsularında alabalık mevcuttur. Doğu Anadolu, Karadeniz, Akdeniz bölgesinin yüksek yerlerindeki akarsularda ve Aras, Çıldır, Uludağ, Sapanca göllerinde bulunduğu gibi, Abant gölünde de alabalık üretimi yapılmaktadır. Alabalık, sun'i balıkçılıkta, en çok tercih edilen balık çeşididir. Özellikle gökkuşağı alabalığı Türkiye şartlarında 10-12 ayda 250 gram ağırlığa ulaşabilmektedir. Ülkemizde yetiştirme yoluyla elde edilen alabalık iç tüketime sunularak ve ihracatı yapılarak ülkemiz ekonomisine büyük katkıda bulunmaktadır.
Alabalıkların on kadar türü bilinmektedir. Anadolu alabalığı ( Salmo trutta var.macrostigma ), Avrupaalabalığı, ırmak alabalığı ( S. trutta var. fario ), deniz alası ( Salmo trutta ), göl alası ( S. trutta lacustris ) en tanınmışlarıdır

ALABALIK YETİŞTİRİCİLİĞİ

ALABALIK YETİŞTİRİCİLİĞİ


Alabalık ülkemizde ilk ele alınan ve başarılı bir şekilde uygulanan  bir yetiştiricilik yöntemidir. Ülkemize ilk olarak  1970 li yıllarda başlayan çalışmalardan çok olumlu sonuçlar alınmıştır. Öyle ki günümüzde alabalık yetiştiriciliğinin ele alınabileceği kaynak sayısının ülkemizde oldukça azaldığı söylenebilir. Ama bu durum ülkemizde alabalık yetiştiriciliği daha fazla geliştirilemez anlamını da çıkarmaz.  İnancımız odur ki  ileriki yıllarda bu konuda daha pek çok gelişme olacaktır.  Şöyle ki bu gün sofralık alabalık üretiminde kullanılan ve yavru üretimine uygun olan su kaynakları ileride sadece yavru balık üretimine yönelebilir. 

Bu yerlerde üretilen yavruların, barajlarda veya Karadeniz de su sıcaklığının alabalık gelişmesine uygun olduğu kış aylarında besiye alınarak ülkemiz üretiminin iki üç katına çıkarılabileceğini beklemekte olasıdır.  ülkemizdeki alabalık üretimi 2002 yılı için 1000’i aşan işletmede 40.000 ton dolayındadır. 1970 li yıllarda alabalık soğuk sularda yetişen nadir bir balık türüdür diye tanıyan halkımız, bu gün her Pazar yerinde tezgahlarda nerede ise en ucuz pazarlanan balıklar arasında görmesi bu konuda sağlanan gelişmenin bir işareti sayılmalıdır. Bu gelişmelerin sağlanması pek çok atılımcı için başlangıçta pek kolay olmamıştır. 1970 li yıllarda İlk kez üretime açılan işletmeler pek çok zorluklarla karşılaşmışlardır.

Günümüzde rahmetli olmuş olan Denizlide Ömer Yavuz, Bilecik te Hasan Papilla gibi daha adlarını sayamayacağım pek çok azimli üretici başlangıçta çok büyük zorluklarla karşılaşmışlar ve büyük çabalar harcamışlardır.  Bu gün ise Avrupa çapında ün yapmış ve yılda 1000 tondan daha fazla alabalık üreten işletmelerimiz vardır. Örneğin Aydınlı Mustafa Bağcı’ nın Köyceğizdeki, işletmeleri  Avrupa içerisinde dahi önde gelen kuruluşlar arasında sayılabilir. Bu gibi başarılı kuruluşların artması da ülkemiz balık yetiştiriciliğinin gelişmesi açısından büyük önem taşımaktadır.

YETİŞTİRİCİLİĞİ YAPILAN ALABALIK TÜRLERİ

Dünyada yetiştiriciliği yapılan Alabalık türlerini iki şekilde sınıflandırmak mümkündür. Dış yayınlarda alabalık türleri genellikle Avrupa ve Amerika alabalıkları olmak üzere iki grupta incelenmektedir. Ülkemiz ve yetiştiricilik bakımından ise, alabalık türlerini yerli alabalıklar ve kültür alabalıkları olmak üzere ele alan araştırmacılarımız da vardır. Bu sınıflandırmalara göre en önemli alabalık türleri ni şu şekilde sınıflandırabiliriz.
Kahverengi alabalık (Salmo trutto fario)
Avrupa alabalıklarından Kahverengi alabalıklar (Salmo trutto fario, L.) Avrupanın dağlık bölgelerinin bir türüdür. Kırmızı benekleri belirgindir. Bu grup içerisinde Salmo trutto marmaratus Ülkemizin batı bölgelerinde Kaz dağlarında yaşamaktadır. Atlantik som balıklan (Salmo salar L.) Göçebe bir türdür. Portekizden İskandinav ülkelerine kadar pek çok temiz sulu nehirlerde bulunur. Atlantik Okyanusuna bakan Kuzey Amerika sahillerinde de yaşamaktadır.

Danube som balıkları (Hucho hucho L.) Kuzey Avrupa’nın bir çok göllerinin balıklandırılması için ele alınan bir türdür. Bir metre uzunluğa kadar büyüyebilmektedir. Salvelinus alpinus Asya ve Kuzey Amerika sahillerinde de bulunan bir türdür. Derin göllerde yaşamayı tercih etmektedirler. Renk ve şekil bakımından çok güzel görünümleri vardır.
Diğer bir grup olarak ele alabileceğimiz Amerika alabalıkları içerisinde en ünlü olanı Gökkuşağı Alabalıklarıdır (Oncarhynohus mykiss veya Salmo gairdneri R.,  ). Dünyada ve ülkemizde yetiştiriciliği en yaygın olan alabalık türüdür. Ege koşullarında 10-11 ayda porsiyonluk ortalama 250 gr ağırlığa ulaşabilmektedir. Ülkemizde alabalık yetiştirecek olanların ele alacağı birinci alabalık türü durumundadır. Su sıcaklığının tedrici yükselmesi durumunda yüksek su sıcaklıklarına uyum sağlayabilmektedir. 

Bol su ortamında su sıcaklığının 22-23 dereceye yükselmesi balıklar üzerinde kötü bir etki yaratmamaktadır. Fakat ideal yetiştirme sıcaklığı 14-17 derece dolaylarıdır. İyi kalitedeki bir kg. yapay yem ile bir kg. canlı ağırlık artışı sağlanabilmektedir. Bu verim düzeyine ıslah ve yem kalitesinin yükseltilmesi ile ulaşılmıştır. Evcil bir balık türüdür. Diğer kültür alabalıklarına oranla daha dayanıklıdır Çeşitli alt türleri bulunmaktadır.
Oncarhynohus mykiss, Kuzey Amerikanın bir türü olup 1880 yıllarında Avrupa ya getirilmiştir. Yine bu gruptan Salmo clackii R. Amerikanın kuzey bölgelerinde gökkuşağı alabalıklarına oranla daha iç bölgelerde yaşayan bir türdür. Pasifik som balıkları (Oncorhynchus sp.) denizlerden nehirlere göç eden ve yumurtalarını bıraktıktan sonra ölen som balıklarını içermektedir. Bu grup içerisinde pek çok tür bulunmaktadır. Salvelinus fontinalis Kuzey Amerikanın Atlantik okyanusuna bakan kıyı ve buralara dökülen nehirlerde yaşamaktadır. Amerika göl alabalıkları (Salvelinus namaycuch W.)  Kuzey Amerikanın derin göllerinin bir türüdür.

Alabalık türlerinin ülkemiz ve yetiştiricilik bakımından sınıflandırılması. Durumunda;
Yerli Alabalıklar olarak . Salmo trutto abanticus iç ve Doğu Anadolu'nun dağ göllerinde yaşar. Göl alabalığı olarak tanınırlar. Vücutlarında kahverengi halkalar içinde siyah noktaları ile tanınırlar. Salmo trutto labrax, PAAL. İse  Karadeniz e dökülen akarsularımız da bulunur. Vücut üzerindeki geniş gri mavi benekleri ile tanınırlar. 10-15 kg. ağırlığa kadar ulaşabilen bir türdür.Salmo trutto magrostigma, A. DUM. ise Ülkemizin güney ve güney batı bölgeleri soğuk nehirlerinde bulunur. Üzerinde siyah benekler bulunan çatal kuyrukları vardır. Rengi siyah ile gri arasıdır. Salmo trutto caspius, KESSL.Kuzey doğu Anadolu bölgemizde bulunur. Vücudunun yan kısmında etrafı açık kahverengi ve ortası siyah noktalı benekleri ile tanınırlar. Salmo trutto morpha fario L.Fırat nehrinin üst kısımlarında bulunur. Vücutlarının yan tarafında benekler vardır

Ülkemizde Gökkuşağı alabalığı yanında Kültürü yapılan diğer alabalık türleri ise  (Shasta gökkuşağı alabalığı) Dünyaya Kaliforniya dan yayılmıştır Renkleri açıktır Üzerlerinde az koyu siyah noktalar bulunur. Yan taraflarında geniş kırmızı çizgiler vardır. Gelişme özellikleri çok iyidir
.Salmo gairdneri gairdneri (Çelikbaşlı gökkuşağı alabalığı) Amerika orijinlidir Yan taraftaki kırmızı çizgileri daha parlaktır. Sırt çizgisi boyunca ve sırta yakın kısımlarda birçok kırmızı beneklere sahiptirler Geç yumurta verirler.

ALABALIKLARIN SU İSTEKLERİ

Alabalık yetiştiriciliği için kaynak, akarsu, göl ve yeraltı suları kullanılabilir En uygunu kaynak sularıdır. Suyun berrak olması istenir. İçilebilir temiz sular tercih edilir. Su sıcaklığının yılın her mevsiminde 14-15 derece dolayında olması en uygunudur Yumurtlama ve yavru çıkışı için su sıcaklığı 7-15 derece arasında olabilir. 

Yetiştirme ve yemeklik balık üretimi için su sıcaklığının yavaş yavaş yükselmesi ve gökkuşağı alabalıkları için 20 dereceye ulaşması önemli bir sakınca yaratmaz Hatta gökkuşağı alabalıkları bol su ortamında 23-24 derece su sıcaklıklarında bile yaşayabilmektedirler Fakat sıcaklık artışında dikkatli olunması yine de önemli bir konudur. Her türün farklı dönemlerinde farklı sıcaklık istekleri vardır. Örneğin, gökkuşağı alabalığında yumurtlama ve yumurta kuluçkalanması için 10-12 °C, yavru dönemi için 12-14 °C , besi için 15-17 °C sıcaklık değerleri en iyi verim sağlamak içinen uygun değerler olarak verilmektedir. Son yıllarda ülkemizde Karadeniz de tuzlu su da alabalık yetiştirilmesi yaygınlaşmış bulunmaktadır. 

Alabalıklar su sıcaklığı uygun olduğu taktirde %0 20 tuzlu deniz sularında da kolayca yaşabilmektedirler. Bu nedenle kış aylarında  su sıcaklığının 17-18 °C’den daha az olduğu dönemlerde Karadeniz de ağ kafeslerde alabalık yetiştirilebilmektedir.  Bu konudaki ülkemizdeki ilk denemelerden biri kitabın yazarı tarafından 1978-1979  yıllarında denenmiş ve başarılı olunabileceği vurgulanmıştır. Ayrıca göl ve barajlarda ağ kafeslerde balık yetiştiriciliği bakımından ülkemizde çok büyük potansiyel olduğu belirtilebilir. Bu konu da tüm baraj ve göllerimizin mevsimlere göre su koşulları incelenerek yeni olanaklar  yaratılması ülkemiz yararına olacaktır

Suyun pH'sı 6,5 7,5 arasında olmalıdır Suyun az sert olması ve SBV değerinin 4'u aşmaması tercih edilir. SBV değeri ve pH  hakkında genel balık yetiştirme kitaplanında bilgi verilmiştir. İncelenmesini öneririm.
Alabalıklar bol oksijen bulunan sularda yetiştirilirler. Su sıcaklığının 20 dereceyi aşmamasının istenmesi ılık sularda oksijen miktarının düşük olmasındandır. Diğer bir ifade ile balıkları rahatsız eden suyun sıcaklığı değil ılık sularda az oksijen bulunmasıdır. Örneğin sıcaklığı 1 derece olan suda 14 mg/lt. oksijen bulunur iken 10-20 ve 30 derece sıcaklığındaki sularda 11.3-9.19 ve 7.67 mg/lt. erimiş oksijen bulunur. Alabalıklar için oksijen miktarının 6-7  mg/lt den daha aşağıya düşmesi iyi sayılmaz. Alabalıklar az oksijenli sulardan hoşlanmadıkları için başarılı bir üretim için bol su ve sıcaklığı 20 dereceden aşağı sular aranılır.

Diğer Maddeler

Alabalık sularında potasyum hidroksit (KOH) 15 ppm, bakır 1 ppm, magnezyum klorür (MgCl2) 4000 ppm, kurşun nitrat (Pn(NO3))2 ppm, kurşun klorür (PbCU 0.3 ppm amonyak yavrular için 0,005 ppm, yetişkin balıklar için 1 ppm, klor 0.25 ppm'den fazla olmamalıdır. Su içerisinde çeşitli lifler tortu ve organik artıklar bulunmamalıdır. özellikle yumurtaların bulunduğu tavalara giden suların çok temiz olması gerekli hatta zorunludur. Çünkü yumurtalar üzerine birikebilecek mil ve kum artıkları çıkış gücünü büyük oranda etkileyebilir ve yumurta ölümlerine neden olur.

Su Miktarı

En az 100 Lt/sn su miktarına sahip olmak ideal bir alabalık üretim işletmesi kurmak için gereklidir. Daha az su miktarına sahip olan kaynaklarda da alabalık üretimi ele alınabilir ise de ısınma olabilir ve bu durum balık üretimi için tehlikeli bir ortam yaratabilir. Yabancı yayınlara göre 100 Lt/sn su bulunan bir kaynakta 6-9 ton balık yetiştirilebileceği bildirilir. Fakat iyi bir planlama yapılır ise 100 lt/sn su ortamında 15-20 ton alabalık üretmek mümkündür. Diğer yaşlarda ise,
1000 yumurta için 0.5 -1 Lt/dakika,
0-2 aylık 1000 adet yavru için 1 - 3 lt/dakika,
4-8 aylık 1000 adet yavru için 6-10 lt/dakika
su gerektiği belirtilebilir. Bazı yazarlar her bir aylık yaşta 1000 balık için 1 lt/dakika su hesaplanması gerektiğini önermektedirler. Örneğin, balık yavruları 7 aylık ise 1000 balık için 7 lt/dakika su gerektiği hesaplanabilir. Yalnız bu arada şu konuyu da hatırlamak gerekir ki; balıkların ihtiyacı olan suyun hesaplanmasında balıkların ay olarak yaşları yanında gelişme durumlarının da dikkate alınması gerekir. İyi yemlenmiş ve gelişmesi hızlı olan gruplarda su ihtiyacının bir miktar daha yüksek tutulması düşünülür.
Balık yetiştirmede su idaresi çok önemlidir. Örneğin 100 Lt/sn su içeren bir kaynakta 15.000 kg balık yetiştirilebileceği belirtilmiş olmakla beraber iyi bir menajman ile bu üretimi yılda 25-30 tona çıkarmakta mümkündür.

ALABALIK TESİSLERİ

Arazinin özel mülk veya tapulu olması kuruluş işlemlerini azaltır. Fakat hazine malı araziler de kiralanabilir. Bu kiralama işlemlerinden önce bazı çalışmaların yapılmış olması gerekir. Ülkemizde en çok 10-15 yıl süre ile kiraya verilme işlemi uygulanmakta ve süre tekrar uzatılabilmektedir.
Yetiştiricilik yapılacak alanın su kaynağına yakın olması yararlı olacaktır. Çünkü kaynaktan uzaklaştıkça suyun yol boyunca ısınma, bulanma ve yabancı atıklarla kirlenme riski vardır. Kaynak uzak ise suyu boru ile ısınmadan getirmek te planlanabilir. Arazi meyilli ve havuz yapımına uygun olmalıdır. Su normal cazibe ile havuzlara alınabilmeli ve havuzlar istenildiğinde kolayca boşaltılabilmelidir.
İşletme alanının biraz önce belirtildiği gibi kaynağa yakın ve havuz kurulmaya elverişli olması yanında diğer bazı özellikler de aranır. Bunların başında yol durumu gelir. Gerek inşaat sırasında gerekli malzemelerin taşınması ve üretim zamanında ürünün kolayca nakli bakımından ulaşım sorununun bulunmaması lâzımdır. Pazara da yakın olması istenir. İnşaat malzemeleri temininin kolay olması tesis maliyetini düşürecektir İş gücü ve yem temini gibi konuların kolaylıkla sağlanması dikkate alınmalıdır İçme suyu ve elektrik gibi konular da düşünülmelidir.
Alabalık işletmelerinde Damızlık ve stok havuzları,  üretim havuzları Kuluçka havuzları ve yavru üretim havuzlan olmak üzere 4 tür havuz bulunması gerektiği söylenebilir
Kuluçka havuzları ve yavru üretim havuzlan bina içerisinde plânlanır. Çünkü yumurta ve yavrular 3-5 cm ye ulaşıncaya kadar mutlaka az ışıklı yerde tutulmaları zorunluluğu vardır Yumurta ve çok küçük yavruların direkt olarak güneş ışığında yaşayamayıp öldükleri kesinlikle bilinmelidir.

Kuluçkahane ve kuluçka havuzları

Üretilecek balık miktarına göre plânlanır. Üstü örtülü pencereleri kapatılabilir karanlık olabilecek şekilde inşa edilirler. Kuluçkahane de kuluçka tavalarının konulacağı kuluçka kanalları bulunur Kuluçka tavaları çeşitli ebatlarda olabilir ise de 50X50 boyutlu olarak önerilebilir.
 Kuluçka tavalarının konulacağı uzun kanal şeklindeki havuzcuklar da tava boyutlarına göre planlanır, örneğin 49 x 50x15 boyutlu tavalar kullanılacak ise 50 cm. enindeki kanallar planlanabilir, örneğin işletme de 20 ton balık üretimi plânlayalım Her biri 250 gr. geleceği hesabı ile 80.000 adet balık üretilecek demektir. Balıklar bu yaşa gelinceye kadar %20 zaiyat olabileceği var sayılır ise bu durumda, 100.000 dolayında yumurtanın  kuluçkaya konulması gerektiği hesap edilir. 

Bir tavaya ortalama 10.000 adet yumurta konulabilir. Bu durumda 10 adet kuluçka tavasına ve bunların konulacağı kanala gereksinim duyulacaktır. 80.000 yavru balık 3-4 cm; boya ulaşıncaya kadar bina içinde tutulacağına göre 1 m2 ye 2000-3000 yavru konulacağı hesabı ile 30-40 m2 iç havuz yapılması planlanabilir. Bu iç havuzlar 0.5 veya 1 m. genişlikte 0.75 derinlik ve bina enine göre 5-10 m. uzunlukta yapılabilir. 1 m. enindeki havuzlar gerektiğinde kuluçka tavalarının ikisini yan yana koyarak kullanma amacıyla da yararlanılabilir. Su derinliği yumurta konulduğunda yumurtaların üst kısmında 5-8 cm. su bulunacak şekilde plânlanır. İlk bir iki ay su derinliği larvalar için, 30-40 cm. tutulur. Yavrular büyüdükçe su derinliği 60-75 cm. ye çıkarılabilir.

Üretim havuzları ve diğerleri

Alabalık havuzlarının betondan yapılması tercih edilir. 1 m2 su alanında 15-20 kg. alabalık yetiştirilebilir. Uygun yetiştirme ve bilinçli bir planlama ile de yıl ortalaması olarak 1 m2 de 30 kg balık pazarlamak ta mümkündür. havuzların çok çeşitli şekillerde planlanması mümkün ise de son yıllarda 2-4 m. enindeki kanal tipinde uzun havuzlar inşa edilmektedir. Görüşümüze göre en ideali 3 m. olmaktadır. Su derinliği 1,2 m. ile 1,40 m. arasında olabilir. Su giriş çıkışları kontrollu ve ızgaralı olarak yapılır. Planlamada süzgeçler ve boşaltma düzenleri dikkatle planlanır. İdare binası. yem deposu, işletme çok büyük ise küçük bir laboratuvar, soğuk hava ünitesi ve personelin kalacağı yerler de plânlamalarda dikkate alınır. Binaların havuzların kontrolü mümkün kılacak bir yerde inşa edilmeleri yararlı olacaktır.

ALABALIKLAR HAKKINDA GENEL BİLGİLER

Ülkemizde alabalıklar porsiyonluk tabir edilen 3-4 tanesi 1 kg çeken ortalama 200-300 gr. ağırlıkta iken pazarlanmaktadır.. Gökkuşağı alabalıkları bu ağırlığa 10-12 ayda ulaştırılabilmektedir. Son yıllarda Karadeniz de besiye alınmış ve 1 kg dolayındaki balıklarında pazarlar da yer aldığı gözlenmektedir. Bir kg ağırlığındaki bir dişi alabalık 1600-2000 adet yumurta verebilir. Alabalık yumurtaları 4-5 mm. çapındadır. Ülkemizde yetiştiriciliği yapılan gökkuşağı alabalıklarının yumurtalarından yavru çıkışı 14-15 derece su sıcaklığında 21 gün sürer. Su daha soğuk ise bu süre bir miktar uzar. örneğin su 12 derece ise 26 gün, 10 derece ise 30 günde yavru çıkışı tamamlanır. Bazı yayınlarda yumurtalardan yavru çıkışı derece/gün olarak belirtilir. Bu yöntem ile işletmemizde kaç günde yumurtadan yavru çıkacağını basitçe hesaplayabiliriz, örneğin, Gökkuşağı alabalıklarında 300 derece gün, kahverengi alabalıklarda ise 400-450 derece gündür. Diyelim ki Gökkuşağı alabalığı yetiştirilen işletmemizde kuluçkalarda kullanılacak suyun sıcaklığı 14°C dir. Bu zaman 300/14=21-22 günde yavruların yumurtadan çıkacakları hesaplanır.
Erkek alabalıklardan sağımla alınan üreme hücreleri topluluğuna süt tabir edilir. Bu sütün 1 cm3 ünde milyonlarca erkek üreme hücresi olan spermatozoid bulunur. Bir erkek balıktan bir mevsimde 1 kaç kez süt alınabilir. Bu nedenle bir işletmede dişi balık sayısının 1/3 ü oranında erkek balık bulundurmak yeterli olabilir. Normal besi koşullarında bir erkekten iki haftada bir süt alımı mümkündür.
Yumurtlama zamanında dişi alabalıkta karın şişkin, anüs kızarık, yuvarlakça ve dışa doğru çıkıktır. Erkek balıkta ise karın düz yapıdadır. Erkek balığın karnına yandan hafifçe basılınca beyaz renkli süt çıktığı görülür. Erkeğin rengi üreme zamanında parlaklaşır ve kızıllaşır. Yaşlı erkeklerde ağız ucu üste doğru kıvrıklaşır. Bir işletmede 1.000.000 adet yumurta üretimi için 750 kg. damızlık balık bulundurmak yeterlidir.
Yumurta ve yavru üretimi.
Yumurta sağımından 1-2 ay önce yemleme azaltılır. Yumurtlama dönemi yaklaştıkça balıkların suyun geldiği yerde toplanma eğilimleri artar. Bu dönemde yemlemenin kesilmesi gerekir veya verilen yem miktarı azaltılır. Ayrıca erkek dişi ayırımı yapılarak özel olarak hazırlanmış ve temizlenmiş havuzlara konulur. Verimli bir yumurta alımı için, bir yıl önceden başlayan yemlemenin kalite ve miktar bakımından en yüksek düzeyde tutulması çok yararlı olacaktır.
Doğal yem yiyen balıklarda yumurta rengi pembe kırmızı, yapay yemle büyütülen balıklardan elde edilen yumurtaların rengi ise soluk beyaz veya az sarımsı olur. Fakat her iki renk yumurtadan da başarılı şekilde yavru üretilebilir.
Damızlık balıkların beslenmesi devamlı olmalıdır. Kesik kesik beslenen ve düzenli gelişme kazandırılmayan balıklardan iyi bir damızlık özelliği beklenemez.
Damızlıkta kullanılacak dişi balıkların 3-4 yaşında olması en uygunudur. Fakat, iyi beslenmiş iki yaşlı balıklardan da başarı ile yumurta elde edilebilir. Erkek balıkların ise 2-4 yaş arasında olması istenir. Fakat, gerek erkek, gerekse dişilerde 350 gr.'ı geçen balıklardan da damızlık olarak yararlanılabilir. 6-7 yaşını geçen balıklar ise damızlıktan çıkarılmalıdır. Çünkü bu balıklarda kısırlık artar ve yumurtalarda döl tutma oranı yarı yarıya azalabilir. Balığın ağırlığı arttıkça yumurta büyüklüğü ve elde edilecek yumurta sayısı da artar.

Üreme Zamanı

Alabalık türlerine göre değişebilir. Gökkuşağı alabalıklarında genel olarak Ocak, Mart aylan arasıdır. Fakat fertlere ve hatlara görede fark edebilir, örneğin Japonya da seçim ve seleksiyon yolu ile Ekim-Kasım aylarında yumurta veren gökkuşağı alabalık hatları geliştirilmiştir. Seleksiyon bilindiği gibi yeni generasyonu meydana getirecek bireylerin seçimi işlemidir ve bunun sonucu gelecek generasyonda ortaya çıkacaktır.
Üreme zamanı bölgelere ve iklime göre de fark eder. Suyun kuvvetli akışı da etkili olur. Güçlü ve akıntılı sularda bulunan balıklarda üreme zamanı daha erkendir Balıkların sağlığı ve iyi bir yemleme de üreme zamanının erken oluşmasında etkendir Yapılan çalışmalar balık yaşının üreme zamanını etkilemediğini ortaya koymuştur

Üretim

Üretim zamanı gelince ilk yapılacak iş erkek ve dişi balıkların ayrılmasıdır. Havuzlardaki tüm balıkları kısa sürede yakalamak için balık yakalama arabasına sahip olunması çok yararlı olacaktır Ayrılan dişi ve erkek balıklar ayrı küçük havuzlara alınırlar. Bu havuzlar dölleme işleminin yapılacağı binaya yakın olmalıdır. Havuzların derinliği 0.75-1 m., uzunlukları 2-3 m., genişlikleri de 1 m. dolayında olmalıdır. Böylece işlem sırasında balıkların yakalanması kolay olacaktır. 

Bu havuzların dip kısmında çakıl veya bitki bulunmamalıdır. Çünkü, balıkların yumurta bırakmalarına etken olacak bir ortam yaratılmış olur. Beton ve düz olarak yapılmış olması en uygunudur. Bu havuzların üst kısmı ağ ile kapatılmalı veya kenarları balıkların sıçradıkları zaman kaçamayacakları kadar 30-40 cm yüksek olmalıdır. Yumurtlama zamanı gelen balıklarda suyun geldiği yöne doğru gidebilme amacı ile zıplama eğilimlerinin arttığı görülür. 

Damızlık balıkların tutulduğu bu havuzlara mümkün olduğu kadar bol su verilmelidir. Böylece cinsel olgunluğun, hızla gelişmesi sağlanabilir. Fakat akıntının çok fazla olması da doğru değildir. Yumuşak ve balıkları sürüklemeyen bir akıntı sağlanmalıdır. Havuzlara konulan damızlık balıklar her hafta kontrol edilerek yumurta alım zamanının gelip gelmediği izlenmelidir. Böylece en uygun yumurta alım zamanı kolaylıkla saptanır ve sağım işlemine geçilebilir. 

Eğer dişi balığın karnı şiş ve az bir basınç ile anüsten yuvarlak olgun yumurtalar çıkıyor ise yumurta alım zamanı gelmiş veya çok yakınlaşmış demektir. Erkeklerde ise üreme zamanı süt kremsi beyaz renktedir. Kötü süt sulu görünümdedir. Üreme zamanı değil ise erkeğin karnına basılır ise süt gelmeyebilir veya az gelir. Aynca kanama da görülebilir.
Dişi balıklarda olgun yumurtalar yuvarlaktır. Yumurta olgun olarak 8-10 gün kalabilir. Fazla olgunlaşan yumurtalardan çoğunlukla erkek balık çıkar ve bunların bir kısmında da kötü özellikler görülebilir. Döllenme oranı da düşebilir. Gerek döllenme, gerek döllenmeden sonra kuluçkalama da, gerekse yumurtadan yavru çıktıktan sonra ölüm oranı yüksek olabilir. Bu nedenle sağım işleminin devamlı kontrol edilerek zamanında yapılması çok önemlidir. Elde edilecek sıhhatli yavrulardan ileride sıhhatli balıklar yetiştirilebileceği unutulmamalıdır. Ayrıca yumurtalar daha olgunlaşmadan sağım yapılır ise aynı aksaklıklar izlenebilir
Eğer dişi balıktan bir yıl yumurta sağılmaz ise balık bu yumurtaları kendi vücudunda eritir ve absorbe eder. Bu durum kısırlığa neden olur. Bu nedenle dişi balıkların yumurtasından yararlanılsın yararlanılmasın her yıl mutlaka sağılmalı ve yumurtalar alınmalıdır.

Yapay Tohumlama

İki şekilde yapılır. Birincisi kuru yöntem, ikincisi ise yaş yöntemdir. Kuru yöntem su ile karıştırmadan yapılan dölleme işlemidir, yaş yöntem ise su içerisinde yapılan dölleme işlemidir. Yaş yöntemin çok süratli uygulanması gerekir. Kuru yöntem yaş yöntemden daha uygun ve yaygın bir uygulamadır. Çünkü alabalık erkek tohumları su içerisinde 30 saniye gibi kısa bir süre içerisinde ölmeye başlarlar ve en uzun olarak ancak 1-2 dakika su içerisinde yaşayabilirler. Bunun yanında kuru yöntemle çalışıldığında spermatpzoitler daha uzun süre yaşar ve hayatiyetlerini koruyabilirler. Ülkemizdeki çalışmalarda tamamıyla kuru yöntem ele alınlığından bu yöntemin pratik yetiştiricilik açısından önemi dikkate alınarak aşağıda etraflıca açıklanmıştır.

Kuru yöntem ile yapay tohumlama

Kuru yöntem ile yapay tohumlama yapmak için öncelikle bir kısım malzemenin hazırlanması gerekir. Bu malzemeler, 2-3 adet yuvarlak kap (20-30 cm. çaplı), temiz bir el havlusu, yumurtaları yıkamak için delikli tencere, yumurtaları karıştırmak için horoz veya kaz tüyü, bir masa, su geçirmez muşamba önlük veya pantolon, balıkları yakalamak için gerekli kepçeler ve taşımak için kovalar ile yumurtaların konulacağı kuluçka tablalarıdır

Kuru yöntemin uygulanması

Daha önce de belirttiğimiz gibi dişi ve erkek balıkların önceden ayrı havuzlara ayrılmış olması yararlı olacaktır. İşlem günü erkek ve dişi balıklardan o gün sağım yapılacak olanlar tekrar bir ayıklamaya tabi tutulur. Böylece işleme başlanıldığı anda sağılacak olan bütün balıkların ayrılmış olması yararlı olur. Balığın tutulması havlu veya yün eldiven ile olur ise balık elden kaymaz. Tecrübeli kişiler çıplak elle de balığı zedelemeden tutabilirler. Balıklar küçük ise sağım bir tek kişi tarafından yapılır, iri ise bir kişi iki eli ile balığı tutar diğer kişi ise sağımı yapar. Balık küçük ise bir el ile balık tutulur iken diğer elin baş ve işaret parmağı ile sağım yapılır. Sağım sırasında balığın sırtı az gövdeye dönük ve yere doğrudur. Sağım anüsten baş kısma doğru olur. Anüse en yakın olan yumurtalar en olgun yumurtalardır önce anüse yakın olan yumurtalar sağılır, örneğin anüse 3-4 cm. kısımda bulunan yumurtalar balığın karnı bu kısımda sıvazlanarak sağılır. Anüsten baş kısma doğru çıkılarak sağım birkaç kez tekrarlanarak tüm yumurta alınır. Yumurtalar olgun ise sağım çok kolay olacaktır. Tüm yumurta boşaltılmadan sağıma son verilmez. Karnın bastırılarak sağım yapılmasında parmağın basıncı balığın iç organlarını zedelememelidir. Kanama yapabilir. Fakat zaman zaman görülecek az bir kanamanın bir zararı yoktur. Telaşa kapılmamalıdır. Balık bu zedelenmeyi kolayca kapatabilir. Elbetteki sağım sırasında balık mümkün olduğunca zedelenmemeye çalışılır.
Sağılan yumurtaların içerisinde kırık yumurtaların proteinlerini uzaklaştırmak için yumurtaların izotonik eriyik içerisinde yakanması gerekir. Eğer bu eriyik içerisinde yıkama yapılmaz ise ileride mantarlaşmalara veya bakteri üremesine neden olabilirler. İzotonik eriyiği;
Tuz(Na cl)                     90.4 gr
Kalsiyum klörür (CaCl2) 2.6 gr.
Potasyum klörür ( KCl)   2,4 gr.
Su                                    10 Ll.
olarak hazırlanır. Biraz bikarbonat ilavesi ile su Ph’sının 7’ye ayarlanması gerekir. Sağılan yumurtaların bu izotonik su ile yıkanmasından sınra dölleme işlemine geçilir.
İki veya dört dişinin yumurtası aynı kaba sağıldıktan sonra yumurta üzerine iki erkeğin sütü sağılır. Erkek balık da sağılmadan önce kurulanmalıdır, özellikle kuyruk kısmında ve anüse yakın kısımlarda damlayacak su kalmaması gerekir. Çünkü bu kısımlardan sağılan süt üzerine su damlayacak olur ise erkek üreme hücreleri kısa sürede ölürler. Dişi balıkta karın kısmına basınç yapılarak yumurtanın çıkarılmasına karşılık erkek balıkta biraz yan kısımlara basınç yaparak süt çıkartılır. Bir kaç damla süt bir kap yumurtayı döllemek için yeterlidir. Kesin sonuç için iki erkekten alınan süt müşterek kullanılır. Çünkü, balıklardan birinin kısır olması durumunda diğer balığın spermleri tüm yumurtaları döllemeye yeterli olacaktır.
Yumurta üzerine süt sağıldıktan sonra tüy ile yumurtalar sakin ve telaşsız bir şekilde karıştırılır. Karıştırılan yumurta yarısına kadar su ile dolu bir kaba konulur ve hemen süratle tekrar tüy ile karıştırılır. Bu karıştırma 3-4 kez suyu döndürme şeklinde yeterlidir. Döllenme işlemi böylece tamamlanmış olur
Yumurtalar bu kap içerisinde 20 dakika bekletildikten sonra yumurtalar tekrar 5-6 kez yıkanır. Bu yıkamada kötü yumurtalar, kan artıkları ve süt artıkları temizlenmiş olur. Temizlenen yumurtalar yumurta tavalarına konulur ve işlem bu şekilde tamamlanmış olur

Sağım işlemlerinin yapıldığı yer yumurtaların konulacağı kuluçka tavalarına uzak ise yumurtaların taşınması kapalı bir kap içerisinde yapılmalı ve yumurtaların güneş ışığı görmesi önlenmelidir. Fakat bir çok yetiştirici sağım yerinin tavaların konulacağı kuluçka havuzlarına yakın olmasını planlarlar. Böylece sağım ve hemen sonra yumurtalar tavalara yerleştirilerek kuluçka yerlerine konulmaları sağlıklı bir şekilde sağlanmış olur.

Döllenme işleminden sonra ilk 36 saatlik dönemde yumurtalar bir yerden diğer yere biraz dikkatli davranmak şartı ile nakledilebilirler. Bu dönemden sonra, gözlerin iki siyah nokta şeklinde gelişmesine kadar 14-16. güne kadar yumurtaların nakledilmeleri çok tehlikelidir. Bu dönemde yumurtalar mümkün olduğunca kımıldatılmamalıdır. Çünkü çok hassastırlar. Bu sırada her hangi bir ani harekete ve şoka tabi tutulmamalıdırlar. Su akıntısı çok dikkatli düzenlenmelidir. Yumurtaları su hareket ettirmemelidir. 15. günden itibaren ise yumurtaların bir işletmeden diğerine nakledilmesi mümkündür. Dünya üzerinde döllenmiş yumurta ticareti bu dönemde yapılır. Dünyanın her tarafına uçak ile bu yumurtalar bu dönemde yollanabilirler; Hatta ölü yumurta sayısı az ise bu dönemde ayıklanması bile ihtimal edilebilir, ölü yumurta ayıklaması 1-7. gün arasında yapılırsa daha iyi olur. Ölü yumurtaların ayıklanması da önemli bir konu olup, normal yumurtalar arasında beyaz ve donuk renkli olarak hemen tanınırlar. Ayıklama cımbız veya kamıştan özel olarak yapılan küçük maşacıklar ile yapılır. Küçük bir boru ile emmek suretiyle de ölü yumurtalar ayrılabilir. Bazı işletmelerde emme işlemi gören top gibi lastik ve ucunda küçük bir hortumu bulunan pratik aletler kullanılır. Bu konu için yapılmış ve üst kısımlarda resimleri verilen malzemelerden de yararlanılabilir. Özellikle binlerce yumurta sağan işletmelerde ölü yumurtaları canlı olanlardan ayıklayan makinaların kullanılması çok yararlı olur.Yavrular yumurtadan, çıkmaya başlayınca kalan yumurta kabuklarının ayıklanıp atılması gerekmektedir. Mantarlaşma ve ölü yumurta çok ise yumurtalar 5-6 günde bir kez 1/300.000 sulandırılmış malahit yeşili banyosuna tabi tutulurlar ise mantarlaşma azaltılabilir veya önlenebilir..

ALABALIKLARIN BESLENMESİ

Yavruların bakım ve beslenmesi.
Yumurtadan yeni çıkan yavrular çok nazik yapılıdırlar. Genel olarak kuluçka tablalarının delikleri bunların geçmesini engellemeyecek genişlikte ise, yavrular bu tablanın alt kısmına geçer ve dip kısımda istirahat eder şekilde hareketsiz dururlar. Bu dönemde havuz dip kısmının daha önceden çok iyi bir şekilde temizlenmiş olması gerekir. Bu dönemde ölecek keseli yavrularında hemen temizlenerek ayıklanması gerekir. Verilen su temiz ve az hareketli olmalıdır. Besin kesesinin kaybolmasından az önce balıklarda hareket başlar ve yem bulmak için su yüzeyine doğru yüzme hareketleri yaparlar. Bu dönemde yem verilmeye başlanılır.
        
Alabalık yumurtalarından yavru elde edildikten bir süre sonraya kadar yavruları yemlemeye gerek yoktur. Çünkü yavru balık karın altında bulunan besin kesesinden beslenir. Bu süre suyun sıcaklığına ve balık türüne göre fark edebilir, örneğin gökkuşağı alabalık yavruları 14-16 derecede su sıcaklıklarında 18-20 günden itibaren yem almaya başlayabilirler. Bu konuda genel bir kural olarak yavru balığın karın altında bulunan besin keseciğinin azalmaya başladığı dönemden itibaren balıklara azar azar yem verilmeye başlanır. Yemleme çok dikkatli yapılmalı ve yavruların yemi alıp almadıkları dikkatle incelenerek yemlemeye devam edilmelidir.
Yavru alabalıkların beslenmesinde eskiden dalak ve ciğer ezilerek verilmesi yaygın bir uygulama idi. Fakat günümüzde dalak verilmesi işlemi azalmıştır. Daha çok toz yemler ile besleme yolu izlenmektedir. Bunun çeşitli kolaylıkları vardır, öncelikle toz yemlerin stoklanarak saklanması kolaydır. Dalak gibi yemler ise her gün temin edilme zorunluğundadır. Bu nedenle bizde toz yem ile yavru balıkların beslenilmesini önereceğiz .
Yavru balıkların beslenmesinde kullanılan toz yemlerin proteince daha zengin olması gerekir. Bu amaçla ortalama %40 dolayında balık unu içermesi yararlı olur. Yavru balıklar için özel olarak hazırlanmış toz yem temini zor olduğunda bazı yetiştiriciler ergin balıklar için hazırlattıkları pelet yemleri eleyerek elde ettikleri toz yem ile yavru balıklarını besleme yolunu izlemektedirler. Kısmen de olsa başarılı olmaktadırlar. Bu yolu zorda kalan her yetiştirici için önerebiliriz. Eleme ile elde edilen bu toz yem içerisine bir miktar balık unu, kan, ezilmiş dalak veya sığır ciğeri ilave edilebilir ise pratik olarak yavru balık besleme problemi çözümlenmiş olur.
Yavru balıkların beslenmesinde ilk günler yem çok az verilir. Her gün yem miktarı arttırılarak balıklar yeme alıştırılır. Yemlemenin bir günde azar azar ve 4-5 kere de yapılması gerekir. Yemlemede yemin tüketimi dikkatlice takip edilir. Yemlerin yenilmeden dip kısma çökme durumuna imkân verilmemelidir. Çünkü yenilmeden dip kısma çökecek yemler yavru balıklar tarafından alınamaz ve zamanla çürüyerek havuz ortamının bozulmasına neden olur.
                       
Ergin balıkların beslenmesi

Alabalıkların beslenmesinde üç yol izlenebilir. Bunlar taze yaş yemler karışık yemler ve pelet yemler ile beslemedir. Taze yaş yem olarak her türlü balık ve diğer hayvansal su ürünleri bu amaçla kullanılabilir, özellikle ucuz olarak temin edilecek balıklar ile yapılabilecek yemleme ile başarılı bir yetiştiricilik mümkündür. Fakat bu tür yemlerin devamlı ve ekonomik olarak temin edilmeleri zor olabilir. Ayrıca bu tür yemlemede kirlenme konularına çok dikkat edilmesi gerekir. Son yıllarda, ancak çok miktarda ıskarta balık avlanan kuzey ülkeleri kıyı limanlarında bu uygulama devam etmektedir. Ülkemiz için bazı durumlarda arada sırada pelet yem yanında bu tür yemler ile balıkların beslenmesi mümkündür. Bu durumda karışık yemleme diyeceğimiz ikinci yemleme yöntemi uygulanmış olur.
Günümüz alabalık yetiştiriciliğinde en ekonomik ve pratik yemleme şekli pelet yemler ile yapılan yetiştirme olmaktadır. Pelet yemler kullanılmasının yararlan çoktur. Öncelikle her zaman temin edilebilirler. Depolanmaları kolaydır. Balık miktarı ve ağırlığına göre bir planlama yapılarak gerekli miktarda yem verilmesi mümkün olur. Bu nedenle ülkemizde alabalık yetiştiriciliğinde pelet yemler ile yemleme yöntemi önerilir ve en uygun besleme şeklide bu olmaktadır.
Alabalıklar genel olarak etobur hayvanlardır. Bu nedenle alabalık besisinde kullanılan yemlerin proteince zengin olmaları gerekir. Alabalık yemlerinde en az % 30-35 protein bulunmalıdır. Ayrıca protein kaynağının balıklardan gelmesi daha yararlı olacaktır.  Balıklara verilecek yem miktarı genel olarak toplam canlı ağırlığın %2 si dolayındadır


HASTALIKLAR

Balık hastalıklarının teşhisi özel bir bilgi ister. Hastalık çıktığında konu üzerinde tecrübeli bir veteriner çağırılması en doğru davranış olur. Üreticiler bakımından hastalıkların çıkmasını önleyici koruyucu tedbirlerin önceden ele alınması ve düşünülmesi temel sağlık prensibi olmalıdır. Hastalıklardan korunmak için iyi, düzenli ve dengeli bir besleme, balıkları normalden fazla sık bulundurmama, su olanaklarının devamlı şekilde yeterli olmasının sağlanması, diğer işletmelerden balık satın alındığında karantina da tutularak hastalık getirmelerinin engellenmesi gibi bir çok konuda tedbirli olmak gerekir.
Hastalıkların teşhisi :
Balıklarda iştahın azalması, normal olmayan hareketler izlenmesi, ölümler görülmesi, üzeri yaralı veya kanayan balıkların saptanması, kör balıkların artmaya başlaması, gözlerde patlak durumların izlenmesi, balıkların aşırı şekilde su çıkış ve geliş yerlerinde toplanmaları gibi çeşitli şekillerde ortaya çıkar. Genel olarak balıkların aşırı şekilde havuzdan kaçmaya çalışmaları havuz suyunda bir aksaklığın belirtisi olabilir. Havuz suyu kontrol edilir ve dip kısımlarda yem vs. artık birikimi olup olmadığı varsa temizlenmesine çalışılır. Balıkların vücutlarında kızartı veya kan lekeleri var ise her hangi bir parazit olasılığı vardır. Balıklarda ani ölümler başlayınca ilk akla gelecek konu yemlerin kalitesi olmalıdır. Bu durumda hemen yem azaltılmalı veya mümkünse değiştirilmelidir. Bu ilk koruyucu ve önleyici tedbirlerde ihmalci olmamak gerekir.
Alabalıklarda görülen bazı önemli hastalıklar aşağıda özetlenmiştir:
Frunkulosis:  Balıkların dış kısımlarında yaralar vardır Bazı yaralar çukurlar şeklindedir. Solungaçlarda da iltihaplanmalar mevcuttur. Yavru balıklarda dalak büyümüştür ve kırmızı görünüştedir. Böbrekler yumuşak yapıdadır. Yavru balıklar gölge yerlerde toplanma eğilimi göstermektedirler. Tedavi için 100 kg alabalık için günlük olarak verilen yeme 15 kg. sulfamerazin katılır ve hastalık geçinceye kadar bu tedaviye devam edilmesi önerilmektedir
Solungaç Hastalığı: Solungaçlar şişmiş ve üzerleri mukoza ile kaplanmıştır ileri dönemde hastalıklı yerler kanar ve ağız etrafı yaralar ile kaplanır Balıkların hareketi azalmıştır, yem almak istemezler Solungaçlar soluklaşmıştır. Daha çok küçük yavru balıklarda görülen ve tahripkâr olabilen bir hastalıktır. Tedavi için, 1/200'lük bakır sülfat eriyiğinde 2 dakikalık daldırma banyosu, 1/15000 oranındaki malahit yeşilinde 2 saniyelik daldırma banyosu ve 100 kg. balık için günlük yeme 2 gr. sülfamerazin katılarak balıkların bir hafta süreyle yemlenmesi önerilmektedir
Vibriosis: Vücut üzerinde iç kısmı irin ile dolu şişkinlikler belirir Yüzgeç bağlantılarında kan birikimleri görülür. Anüs çıkıntılı bir durum alır ve gözlerde patlak durumundaki şişkinlikler görülebilir. Vücudun genel renginde bir kararma izlenir. İç organlarda ise dalağın şiştiği, böbreğin erimeye başladığı ve sindirim organlarının sarımsı bir mukoza ile kaplandığı görülür. Balık yemlerine binde 3 terramisin veya %02 furazolidone katılarak bir haftalık yemleme önerilmektedir.
Kostiasis:Bir parazit hastalığıdır. Vücut ve yüzgeçlerde pas renginde lekeler görülmesi ile anlaşılır. Malahit yeşili banyosu veya formaldehit banyosu (l/500'lük) önerilir.
İchthyaphthiriasis hastalığı:Balıklarda parlaklık artmıştır. Vücut üzerinde beyaz küçük  kesecikler görülür. Solungaçlarda da yığıntı şeklinde beyazlıklar belirir. 1/4000 oranındaki formaldehit eriyiğinde 1-2 saatlik banyo önerilmektedir. Devamlı temizlik, ölü balıkların hemen atılması, havuz değiştirilerek balıkların bol su akıntılı diğer bir havuza alınması tedaviyi hızlaştıncı etkilerde bulunabilir.
Oktomitus:Sindirim organlarında görülen bir hastalıktır. Balıklar aşırı zayıflar ve çoğunlukla ishal görülür. Bazı vücut bölgelerinde deri üzerinin siyahlaştığı izlenir. Kesin teşhis mikroskop kontrolü ile yapılır. Yemlere %02 oranında fumagill'in veya %02 Carborsane karıştırılması bildirilmektedir.
Dönme hastalığı (Whirling):özellikle küçük yavrularda görülür. Hasta balıklar kendi kendilerine oldukları yerde dönerler. Bu balıklar veya hastalık görülen havuzda yavru sayısı az ise balıkların tümünün imha edilmesi bile düşünülmelidir.
Viral septisemi:Bir yaşını aşmış balıklarda görülen bu hastalığın kesin tedavisi bilinmemektedir. Hasta balıklarda vücudun siyahlaştığı ve gözlerin dışarı fırladığı görülür. Daha sonra balık su da daireler çizerek yüzer ve zayıfladığı izlenir.
Troid tümörleri:Balıklarda troid bezlerinin şişmesinin izlenmesi ile.teşhis edilir. Yemlere iyotlu tuz katılması yolu ile iyot eksikliğinden ileri gelen bu hastalık önlenebilir.
Diğerleri:Balık hastalıkları çok geniş konuları kapsamaktadır, özellikle yemlerin kalitesinin düşük olması bir çok hastalıklara neden olabilmektedir. Bu nedenle kaliteli yem kullanmak ve temiz bir yetiştirme ortamı sağlıklı bir üretim için temel şartlardır. Rasyonlarda protein oranının düşük olması çeşitli solungaç hastalıkları ve sindirim bozukluklarına neden olabilir. Bozuk yemler ile hazırlanmış rasyonlar karaciğerlerde beklenmeyen arazlara neden olabilmektedir. Beslenme yetersizlikleri anemi ve zayıflama hastalıklarının başlıca amili olabilir. Mineral ve vitamin eksikliklerinin yapacağı bir çok arazlar çoğu kez bilinmeyen hastalıklar görünümünü yaratabilir. Çünkü her türlü vitamin noksanlığının kendine göre vücutta meydana getirdiği zararlar mevcuttur. Aşırı yağlı yemler ile beslenme karaciğerlerde yağlanmaya neden olabilir ve kısırlık meydana getirebilir. Küflü yemler visceral granuloma adı verilen ve böbreğin şişmesi ve açık gri renkli modüllerin böbrekte oluşmasına neden olan hastalık amili olabilmektedir. Uzun süren açlık zayıflama ve neticede ölüme varan sonuçlara götürebilir. Suya karışacak deterjanlar ve diğer artık maddelerinde sağlık ve hastalıklar üzerinde çok önemli etkileri vardır. Hastalıkların önlenmesinde kullanılan formol, metilen mavisi, malahit yeşili gibi maddelerinde normal dozlardan fazla kullanılması ve suya karışması da çok tehlikeli ve toplu ölümlere neden olabileceği unutulmamalıdır. Kireç, çimento ve boya artıkları, oksijen yetersizliği, suyun sertliğinde ani artış veya eksilişler, pH durumundaki kritik değişmeler gibi bir çok konularda hastalık ve ölüm nedeni olabilir. Sonuç olarak çevre koşullarının en iyi düzeyde tutulması, yemlemenin çok iyi planlanması ve balık sıklığının iyi düzenlenerek gerekli oksijeni devamlı sağlayacak temiz suyun kesintisiz havuzlara verilebilmesi, hastalıkları tedavi etme yerine gerekli korunmaların düzenlenmesi ile başarılı bir yetiştiriciliğin mümkün kılınabileceği hiç bir zaman unutulmamalıdır.

2 Haziran 2015 Salı

TOPRAK HAVUZLARDA ÇİPURA YETİŞTİRİCİLİĞİ


TOPRAK HAVUZLARDA ÇİPURA YETİŞTİRİCİLİĞİ





TÜRKİYEDE VE DÜNYADA NE KADAR ÇİPURA YETİŞTİRİLİYOR?




Şimdilerde yılda 800 bin ton dolayında balık üretiyoruz. Bunların yüzde 80’i deniz avından, yüzde 20’si çiftliklerden geliyor. Çiftliklerde üretilen balık miktarı 150 bin tona yaklaştı.

Çiftliklerin yüzde 91’i denizde Yüzde 6’sı İç Anadolu’nun yüzde 3’ü Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun iç sularında. Toplam çiftlik balığı üretiminin yüzde 66’sı Ege Denizi’nde gerçekleştiriliyor.



Çiftliklerde 60 bin ton alabalık, 45 bin ton levrek, 35 bin ton çipura yetiştiriliyor. Diğer balık cinslerinin ve midyenin üretimi küçük miktarlarda.

Çiftliklerden balıkların 1 kilosunun çıkış fiyatı ortalama olarak alabalık için 4 TL, çipura için 6 TL ve levrek için 7 TL dolayındadır.

Akdeniz ülkelerinden Yunanistan yılda 80 bin tona yakın (bizim üretimimizin 2 katı) çipura üretiyor. İspanya’nın üretimi 24 bin ton, İtalya’nınki 10 bin ton.

Biz çiftliklerde üretilen çipuranın yüzde 15’ni ihraç ediyoruz.

İhracat ettiğimiz balıkların yarısı İtalya’ya, dörtte biri İspanya’ya, beşte biri Yunanistan’a gidiyor.



Dünya’da şimdilerde toplam balık üretiminin yüzde 33’ü (46 milyon tonu) balık çiftliklerinde gerçekleştiriliyor.

Bizde çiftlik balıkçılığı 1980’lerde başladı. Daha önce bu tür üretimden haberimiz yoktu.

311‘i denizlerde olmak üzere 1.470 balık çiftliğiniz bulunduğu söyleniyor. Bu çiftlikler için 20 kuluçkahanede yavru üretiliyor.





BİYOLOJİSİ






Çipura balığı oval, yüksek yapılı ve yanlardan basık şekilde bir vücut yapısına sahiptir.



Kafa yapısı dışbükey olup küçük göz yapısındadır.



Yanakları pullarla kaplıdır ve ön solungaç kemiğinin üzeri pulsuzdur



Alt çene kemiği üst çene kemiğinden kısadır.



Her iki çenede de kesici ve öğütücü dişler sıralar şeklinde bulunmaktadır.



Yan çizgisi üzerinde 75-85 pul bulunmaktadır.



Sırt yüzgecinde 11 sert ve 13 yumuşak ışın bulunurken anal yüzgecinde ise 3 sert 11-12 yumuşak ışın bulunmaktadır.



Göğüs yüzgeçleri uzun ve sivri yapıdadır.



Buna karşın karın yüzgeçleri kısadır.



Kuyruk yüzgecinin lobları simetrik ve uçları sivridir.



Çipuranın rengi gümüş gri tonundadır ve solungaç kemiğinin üst kısmında aynı zamanda yan çizginin başlangıcında bulunan karakteristik bir siyah beneği vardır.



Gözlerin arasında ise bir altın renkli birde siyah renkli bant bulunur.



Ortalama boyları 20-40 cm. arasındadır.



7-8 kg.a kadar büyüyebildikleri düşünülmektedir.





DOĞAL YAŞAM ALANI




Akdeniz ve Ege'de yaygın bulunan bir türdür.



İngiltere'den Senegal'e kadar olan tüm Doğu Atlantik kıyılarında yaygın olarak bulunmaktadır.



Karadeniz' de hemen hemen hiç görülmez.



Yaşamının bazı evrelerinde farklı tuzluluk ve sıcaklık değerleri taşıyan lagün, acı su ve deniz ortamlarında görülebilmektedir.



Düşük su sıcaklıklarına toleranslı değildir.



Tipik bir Akdeniz balığı olarak bilinmektedir.



Çipuralar kayalık, yosunlu zeminlerde bulunmayı severler ve sıklıkla kumlu çamurlu zeminlerde avlanırlar.



Yaz aylarında daha sığ sularda yaşamayı seven çipura balıkları buna karşın kış aylarında daha derin sulara çekilirler.



Ülkemiz sularında yoğun bir şekilde yetiştiriciliği yapılmakta ve levrek balığından sonra önemli bir pazar payına sahip olmaktadır. Eti çok lezzetlidir.





BESLENMESİ


Diğer küçük balıklar ve omurgasız canlılarla beslenen yırtıcı bir balık türüdür.Balıklardan ziyade küçük deniz canlıları ile beslenirler.



Karides, teke, mamun, yengeç yavrusu, sulina, midye ve dilimlenmiş sardalya ya da hamsi kullanılabilir.



Çene ve diş yapısı çok kuvvetli olduğu için kabuklu canlıları kolaylıkla kırabilmektedir.



0-3 yaş arası çipuraların mide içerikleri incelendiğinde bu türün karnivor bir form olduğu ve özellikle ergin bireylerin Crustacea ve Mollusca familyasına ait türlerle beslendiği ortaya çıkmıştır.



Çipura, balıklarının durumuna göre beslenmeleri farklı olur. Yaşına göre yem rasyonları yapılır.



Havuzlara yeni konulan yavru balıkları yeme alıştırmak oldukça güçtür. Bu dönemde, ekonomik değeri az veya fiyatı ucuz olan taze ve donmuş balıkları kıyma makinesinden geçirilerek balık ezmesi yapılır: Burada hiç unutulmaması gereken husus ezme yapılacak balığın çok taze olmasıdır. Bu ezmenin içine 1 .1 oranında toz çipura yavru balığı yemi karıştırılarak yavru balıkların yiyebileceği bir yem elde edilir. Yavrulara bu yemden günde 4-6defa, canlı ağırlıkların % 10-15 i kadar verilmelidir. Bu dönemde dikkat edeceğimiz başka bir husus, yavru balıkları hastalıklardan korumak için yemlere antibiyotik karıştırılmasıdır.



Ağırlığı 10-15 gr a ulaşan balıklara, günde verilecek yem miktarı canlı ağırlığının % 3 üne düşürülür. Taze ve karma yemden de pelet yeme geçilir. Pelet yemin, çapı 1.5 mm' den başlanır. Balık büyüdükçe pelet yemin çapı da büyütülür. Pelet yem % 46-52 hayvansal





ÜREMESİ




Çipura balıkları protandrik hermafrotizm gösterirler.



3-4 yaşına erişen çipura balıkları dişileşir.



Üreme dönemlerinin Akdeniz koşullarında Ekim-Aralık ayları arası olduğu kabul edilmektedir.



Seksüel olgunluğa erişmiş dişi bir çipura balığı vücut ağırlığının kg.ı başına 100.000-150.000 adet yumurta verebilir. Protein ihtiva etmelidir. Peletteki ve dolayısıyla rasyondaki hayvansal proteinler balık unundan gelmelidir. Su sıcaklığına bağlı olarak balığa verilecek yem miktarı da canlı ağırlığının % 1.3-2 si kadar olmalıdır. Yaklaşık 2.5-3 kg. yemle 1 kg. çipura balığı elde edilir.



Çipura balıklarımızı yemlerken, hiç bir öğünde tam olarak doyurmamalıyız. Balıklarımızı doyurursak yem zayiatımız artar.



YETİŞTRİCİLİK YÖNTEMLERİ



Ekstansif Yetiştirme Yöntemi:



Açık denizlerde yapılan yetiştiricilikte genel olarak deniz yosunları ve yumuşakçaların üretimi yapılmaktadır.



Kıyı bölgedeki lagüner alanlarda ise başta çipura, levrek, kefal ve yılan balığı gibi türlerin yetiştiriciliği yapılır.



Yavrular ilkbahar dönemlerinde barınmak ve beslenmek üzere lagüner alanlara girerler.

Bu dönem içinde bir çok zooplankton ve fitoplanktonun yanı sıra küçük balık, karides yavruları mamun, sülines, midye ve akivades ile beslenirler.


ÇİPURA BALIĞI YETİŞTİRME TEKNİKLERİ  VE BİYOLOJİSİ
(Sparus aurata Lin., 1758)

Kaynak :Şahin SAKA-Kürşat FIRAT
Ege Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi
Yetiştiricilik BölümüYetiştiricilik Anabilim Dalı İskele-Urla, 35440 İZMİR

GİRİŞ
Günümüzde Akdeniz Bölgesi’nde oldukça iyi bir pazara sahip olan çipura balığına ait çalışmalar uzun yıllardır devam etmektedir. Yetiştiricilik çalışmalarında elde edilen bilgiler ise daha birçok konunun çalışılması gerektiğini ortaya çıkarmaktadır (Tandler ve Helps, 1985, Conides, 1992).

Çipuraların fizyolojisi ve biyolojisi üzerine yapılan çalışmalar diğer türlere oranla daha azdır. Laboratuar şartlarında çalışmaların zorluğu ve çipura balığının kültür koşullarında üretiminin oldukça güç olması bu türle ilgili araştırmaları olumsuz etkilemiştir (Freddi ve ark., 1981, Camus ve Koutsikopoulos, 1984, Tandler ve Helps, 1985, Francescon ve ark., 1988 ). Ülkemizde bu tür ile ilgili çalışmalar larval dönem yaşama oranının arttırılması, larva yetiştirme protokollerinin hazırlanması, gelişim oranının yükseltilmesi ve hastalıkların tedavisi konularında devam etmektedir.

ÇİPURA (Sparus aurata, Lin., 1758) BALIĞININ BİYOLOJİSİ
Chrysophrys aurata sinonimi ile de adlandırılan çipura,
Phylum: Vertabrata
Subphylum: Pisces
Clasis: Osteichthyes
Ordo: Perciformes
Subordo: Percoidei
Familya: Sparidae
Genus: Sparus
Species: aurata (Linneaus, 1758)
şekli ile sistematikteki yerini almıştır.

Klimatik yapıdan çipura balığına tüm Akdeniz’de rastlanmakla birlikte doğu ve güney doğu Akdeniz ülkelerinde, Kanarya Adaları'nda, İngiltere kıyılarında, Verde Burnu’nda ve nadir olarak Karadeniz kıyılarında rastlanır. Genellikle tropikal, subtropikal ve ılıman kuşaklarda yayılım gösteren çipura deniz fenogramlarının bulunduğu kumlu–çamurlu ve çamurlu ortamlarda yaşamını sürdürür. Bunun yanı sıra nehir ağızlarına ve lagüner bölgelere de girer (FAO, 1987).

Ülkemizde daha çok güney sahilleri ve Ege kıyılarında yayılım gösterir. 30-50 gram olanları ince lidaki, 100 gramolanları lidaki, 100-180 gram olanları kaba lidaki, 200 ve üzeri ağırlıkta olanları da çipura olarak adlandırılır (Alpbaz, 1990). 0-3 yaş arası çipuraların mide içerikleri incelendiğinde bu türün karnivor bir form olduğu ve özellikle ergin bireylerin Crustacea ve Mollusca familyasına ait türlerle beslendiği ortaya çıkmıştır. Sırt yüksekliği fazla olup lateralden yassılaşmış simetrik bir yapıya sahiptir. Baş iri, burun küt ve ağız terminal konumlu olup düzdür. Alt çenede dişler önde 4 adet kanin, arkada 4 sıra molar, üst çenede ön tarafta 4 adet kanin, arkada ise 3 sıra molar şeklindedir. Üst dudak, alt dudağa oranla daha kalın olup gözün başladığı noktanın paralelinde biter. Gözler orta derecede gelişmiştir. Göz çukuru önündeki mesafe, göz çapından en az iki kat daha uzundur. Gözler arasında V şeklinde yıldızsı bir bant vardır.

Operkulum ve prooperkulum pullarla kaplıdır. Yanal çizgi hafif eğimli olarak operkulumdan kaudal yüzgece kadar kesintisiz olarak devam eder. Yanal çizgi üzerinde 73-85 adet pul bulunur. Dorsal yüzgeç anal yüzgeçten daha uzundur. Pektoral yüzgeç anüse kadar uzanır. Kaudal yüzgeç homoserk yapıdadır. Bu tür için yüzgeç formülü D XI/13-14, A III/11-12, P I/5, V 5/5 şeklindedir. Renk dorsalde gri-esmer, ventralde gümüşidir. Pektoral yüzgecin dorsalinde ve operkulum üzerinde kırmızı-menekşe renkli bir leke karakteristiktir.
Hermafrodit özellik gösteren çipuralar 8. aylarında ovaryum oluşumlarıyla birlikte dişi özellik gösterirler. 12. ayda üremenin ilk sezonunda tüm bireyler erkek karakterdedir. Gonadın ventralinde olgun testiküller belirir. Gonadın dişi kısmında ise hiçbir gelişme gözlenmez. 23-24. aylardaki balıkların ikinci üreme periyodunda ise bireylerde erkeklikten dişiliğe geçiş söz konusudur. Bu dönemde gonadlarda belirgin bir olgunlaşma gözlenmektedir. Bu cinsiyet değişimi ani olmamakla birlikte özellikle 3. yaştaki bireyler intersex özelliğindedir. Ancak bu cinsiyet değişimi populasyonun tamamında değil sadece yaklaşık olarak %80’inde gözlenmektedir ki kalan %20’lik oran populasyonun ve devamının sağlanabilmesi için genetiksel bir emniyet marjı olarak nitelendirilebilir. Bu tip bir cinsiyet değişimine protandrik hermafroditizm adı verilmektedir. Bütün bu değişimlere genetik ve çevresel faktörler ile beslenme özellikleri etki yapmaktadır.

Çipuraların üreme periyodu ülkemizde Ekim-Aralık ayları arasında olup en iyi gelişim 22-25 °C aralığında gözlenmektedir. Yaşayabilecekleri sıcaklık aralığı 3-34 °C, tuzluluk değeri ise ‰5-40 olarak belirtilmiştir. ‰1 tuzluluğa kadar yaşayabildikleri Chervinski ve Chanin (1985) tarafından bildirilmiştir. Genellikle 5-25 m arası derinliklerde yayılım gösterirler. Yaşları ilerledikçe derinlerde yaşamayı tercih ederler. Bunun için dalyan alanlarında ergin bireylere rastlanmaz. Yaz aylarında 0.5-9 m derinliğe kadar olan sığ sulara giriş yapan çipuralar, kış aylarında 35-40 m derinliğe kadar inerler. 2 yaşını aşan bireyler daha da derin sulara inebilmektedirler. Maximum boyları 70 cm’ye ulaşan çipuraların ortalama uzunlukları 25-40 cm. arasındadır.

ÇİPURA BALIĞI YETİŞTİRİCİLİĞİ
Çipuralarda Üreme Fizyolojisi
Çipura balıklarının gonad gelişimi hermafrodit özellik gösterir. 21±3 oC de yapılan çalışmada 4 aylık çipuraların gonadlarında sitolojik ve topoğrafik olarak hiçbir farklılaşma olmadığını bildirmiştir. 5. ayda topoğrafik farklılaşma başlar. Bu dönemin başlangıcında konjektif doku (bağlayıcı doku) gonadın dorsalinde ve ventralinde gelişimi başlatır. Ortada merkezi bir boşluk vardır. Bu kısmın dorsalinde ovaryum, vetralinde testiküllerin oluşumu başlayacaktır. Ancak bu farklılaşma çok zor ayırt edilir. Bu iki kısım germinal hücre yuvaları ile birleşir. Çok sayıda ovogonium birleşmesi ile oluşan ovijel lameller görülür. Ancak bu ayda oositler deformasyona uğrar ve gonad merkezinin kenarında ovujel lameller şeklinde bir yatakta kalır. Gonadın ventralinde 5 aylık balığa göre daha fazla spermatogonium vardır. Ovogoniumlar bir yatak içinde sıkışmışlardır. 10-11. aylarda, gonadın ventral kısmında spermatogenez aktivitesi gelişerek sürmektedir. Testiküller tüplerdeki spermetozoitler spermatogoniumlardan yola çıkarak germinal hücrelerin bulunduğu bölüme yerleşir. Testiküller kısım gonadın dorsal kısmını çevirmeye başlar ve büyür. Spermatozoit kanalı uzayan merkezde olup spermatozoitlerin toplandığı kısımdır ve ovaryum ile testiküllerin arasındadır. 1-2 dişi germinal hücre yatağı merkezin kenarında sıkışıp kalır. Bunlar ovogoniumlardır ve oositleri mayoz bölünmesi ile primer vitellogenesis olayının oluşmasını sağlayacaklardır. 12. ay üremenin ilk sezonudur. Populasyonun tüm bireyleri erkek özelliği gösterir. Gonadın ventral kısmında olgun bir testikül vardır. Ancak düşük bir RGS değerine sahiptir. Spermatozoitlerin doldurduğu tüplerde spermiasyon olayı meydana gelir. Gonadın dişi kısmında ise hiçbir değişme gözlenmez ve iyice küçülmüştür.

13-16. aylar arasında cinsiyet dönüşümü başlar. Gonadın spermatozoit kısmında gonadların boşalıp dinlenme fazı başlar. Testiküler tüplerde yalnızca spermatogoniumlar vardır. Ovaryum kısmında ise ovogoniumlar hızlı bir şekilde çoğalmaya başlar. Primer oositler hızlı bir şekilde previtellogenesis dönemine girer. 16. ayda ovaryum gonadın %80'lik bölümünü kaplar.

Dorsal kısımda oosit hücreleri previtellogenesisi tamamlar ve vitellogenesise geçer. Aynı zamanda ventraldaki spermatogoniumlar ölerek dejenerasyon başlar. 23-24 aylarda üremenin ikinci periyodunda dişiler olgun bir gonada sahiptir. Ventral kısımda ise dejenere olmuş bir testikül yer alır. Populasyonun geriye kalan %20'lik kısmında cinsiyet dönüşümü durur. Gonadın dorsal kısmındaki oositler atresiye uğrar ve dorsaldaki gelişim ventraldeki gelişimin içine sıkışır (Zohar ve diğ., 1984).

Doğal koşullarda iki yaşında dişi özelliği gösteren anaçlar üç yaşında intersex özelliği taşırlar. Bu bireylere hormon müdahalesi yapılırsa erkek olarak görev yaparlar. Aksi halde 4 yaşında dişi özelliği gösterirler. Bu cinsiyet dönüşümleri bulundukları populasyonun dişi erkek oranına göre gecikmeler gösterebilir. Çipura balıklarının erkek bireylerinde spermatogenesis tamamlandığında dişilerin çoğunda oosit hücrelerinin olgunlaşması ve yumurtaların atılması için gereken hazırlık devam etmektedir. Çipura erkeklerinden ekim ve mart ayları arasında sperm almak mümkündür.

Anaçlarda Yumurta ve Sperm Gelişimi
Çipuralarda ovaryumlardaki yumurta hücresinin gelişimi 7 aşamada meydana gelir :
          - İlkel yumurta hücreleri çok küçük olup boyutları 8-12 mikron arasındadır. Hücreler mitoz bölünme ile çoğalır.
          - Yumurta hücresinin etrafında folikül oluşmuştur. Bu hücrenin ikinci katını oluşturur.
          - Hücrelerin boyutları 40-200 mikron büyüklüğe ulaşır. Etrafları folikül ile tamamen çevrilidir.
          - Vitellogenesis başlamıştır. Yumurta çapı 200-350 mikron arasındadır. Lipoid maddelerin stoplazma içinde birikimi başlamıştır.
          - Stoplazma lipoid damlacıklarla doludur. Vitellogenesis hızlanmıştır. Yumurta büyüklüğü 300-350 mikron arasındadır.
          - Yumurta sarısı tabakası lipoid damlasının ikinci halkanın oluşmaya başladığı yer olan hücre kenarına doğru iter. Çekirdek içi maddeler protein sentezinde ve besin maddesi birikiminde rol oynayan çekirdek içi maddelerin çekirdek zarına yapıştığı görülür. Yumurta çapı yaklaşık 600 mikrondur.

Vitellogenesis tamamlanmıştır. Yumurta çapı 700-800 mikron arasındadır. Çekirdek içi maddeler merkeze doğru çekilmeye başlamıştır. Mikropil deliği bu dönmede oluşmuştur. Yumurta değişime uğramaksızın birkaç hafta bu durumda kalır.

Uygun şartlar sağlandığında folikül tekasındaki kasların kontraksiyonu ile ovulasyon meydana gelir. Eğer biotik ve abiotik şartlar uygun değilse foliküllerin deformasyonu ile yumurtaların emilimi ortaya çıkar.

Testislerin oluşumu içerisinde (Bkz. 3.1.) spermlerin gelişimi spermatogoniumların aktif olarak testis kanalları duvarlarında çoğalması ile başlar. Önce spermatogoniumlardan primer spermatozittler, onlardan da sekonder spermatozitler meydana gelir. Testiküller kanal boşluklarında toplanan ve burada uygun koşullar oluşuncaya kadar bekleme pozisyonuna giren spermler gonadotropin etkisi ile döl vermeye hazır hale gelirler.

Anaçlar ve Yumurtlama
Anaç olarak 2-6 yaşındaki çipuralar kullanılır. Anaç olabilecek bireyler genç dönemlerinde seçilerek büyütülebileceği gibi doğal ortamdan olta ve pareketa ile yakalanabilirler. Anaçlardan yumurta doğal şekilde serbest ve müdahaleli (Hormon Uygulamalı-Dekalaj) olarak sağlandığı gibi kullanılmamakla birlikte sağım yöntemi ile de alınabilir. Yetiştiricilik ortamında tutulan erkeklerde spermatogenezis tamamlanmış olmasına rağmen, dişilerde oositler sadece vitellogenezis’in son safhasında gelişme gösterdiğinden ve sonra hızlı bir atresiye (dejenerasyon) uğradığından doğal ortamdan yakalanan anaçların kullanılması daha iyi sonuçlar vermektedir.

Çipura dişileri ardışık yumurtlarlar. Vücut ağırlığının her kilogramı için ortalama 20.000-30.000 adet yumurta verecek şekilde 3-4 aylık periyotta hemen hemen her gün yumurta verirler. Böylece çipura dişilerinin fekonditeleri sezonluk her kg vücut ağırlına karşılık 2-3 milyon yumurtaya ulaşabilir. Anaçlar 4-7 m3' lük tanklara yoğunluğu 10-15 kg/m3 olacak şekilde stoklanır. Mevsim dışı yumurta elde etmek için tanklar, ışıklandırmanın ve sıcaklığın kontrol edilebileceği sistem ile donatılmalıdır. Stoklamada dişi erkek oranı anaç balığın durumuna göre 1:1, 1:2 veya 2:3 kg olacak şekilde ayarlanır. Balıklar günde 1-3 kez vücut ağırlığının (kg) %1-1.5’u kadar kalamar etine dayalı kuru pelet yemle beslenmelidir. Bunun yanı sıra taze midye sübye ve kalamar etleri ile de beslenebilirler. Verilen yemler %50-55 protein ve %10-15 deniz orjini canlıların yağlarından oluşmalıdır. Yağlar en az %5 n-3 HUFA içermeli ve temel olarak 22:6n-3 (DNA) tipinde olmalıdır (Zohar ve diğ., 1995). Bu diet yumurtlamaya başlamadan en az 1-2 ay önce anaçlara verilmelidir. Su sıcaklığı yumurtlama döneminde 16-18°Carasında tutulmalıdır.

Spermatogenesis erkeklerde tamamlandığında, dişilerin çoğunda oositlein olgunlaşması ve yumurta atılması için gerekli hazırlıklar devam etmektedir. Spermotogenez ve oogenez arasındaki bu fark hormon kullanımı ile oositlerin gelişim hızlandırılarak kapatılabilir. HCG hormonunun çipuralarda bağışıklık sistemini harekete geçirdiği, bu yüzden çipuranın olgunlaştırma gonotrophini için homolog radioimmunoussay (RIA) sistemi ile ölçüm teknikleri geliştirilmiştir. RIA kullanıldığında görülmüştür ki dişi çipuraların yetiştiricilik ortamında yumurta vermemesinin nedeni Gth’ın hipofizde birikmesine rağmen kan dolaşım sistemine girmemesidir. Bu olay yumurtlamanın başlaması için gonadotropin releasing hormonlarının (GnRH veya GnRHa) kullanılabileceğini göstermiştir. Bunun sonucunda çalışmalar polypeptitler ve proteinlerin yeni polymer tabanlı üretimleri üzerine kaymıştır. Bu sistemler çipuralar üzerinde uzun Gth salgısı ve başarılı bir yumurtlama için çok etkilidir (Gordin ve Zohar, 1978, Zohar ve Gordin, 1979, Zohar ve ark., 1989a, 1989b, 1990a). Çipura balıklarında yapılan çalışmalarda HCG 800-1500 IU/kg, GnRH 1-20 mgr/kg olacak düzeyinde kullanılmaktadır. Çipuralarda 1 mgr/kg olacak şekilde yapılan hormon uygulamasının yumurtlama periyodunu uzattığı, anomaliyi azalttığı, 7.5 mgr/kg tek enjeksiyon GnRH uygulamasının dişilerde %80 üzerinde yumurtlamanın teşvikini sağladığı tespit edilmiştir.

Çevresel koşulların optimum olarak sağlanması ile birlikte, yumurtlama tüm yıl boyunca elde edilebilmektedir. Yumurtlama, hormon uygulamasından 48-72 saat sonra başlar. Hormon uygulamasından sonraki birkaç gün içinde, günün farklı zamanlarında yumurtlama meydana gelebilir. Yumurtlama başladıktan sonra yaklaşık 1 hafta içinde populasyon içindeki dişilerin yumurtlama zamanı aynı döneme rastlamaktadır. Yumurtlama genellikle gün batarken ve 24 saat aralıklarla olur. Yumurtlayacak populasyon strese karşı çok hassas olduğundan yumurtlama süresince stres faktörleri ortada kaldırılmalıdır.
Yumurtlama sezonu süresince oositlerin bir kısmı vitellogenesis safhasına başlarken diğer bir kısmı vitellogenesisin son safhalarını geçirir. Bu yüzden vitellus maddesi yılın birkaç ayında yumurtalıklarda devamlı olarak bulunmaktadır. 3-4 aylık yumurtlama periyodu süresince, dişi çipuralar vücut ağırlığı başına toplam 0.5-2 kg. yumurta bırakır ki bu değer vücut ağırlığının 0.5-2 katına eşittir. Bu uzun ve zor yumurta üretimi sadece yüksek kaliteli ve enerji veren besinler tarafından desteklenebilmektedir. Çipura anaçlarına verilen besinin içeriği, yumurta ve larvalarının kalitesini direkt olarak etkiler. Canlı yumurtaların kalitesi fekondite, yağ damlası sayısı, larva çıkış oranları ve normal larvaların yüzdesi ile ortaya çıkar ki bu durum ancak anaçların kaliteli yemler ile beslenmeleriyle mümkündür.
Yumurta Özellikleri ve Embriyolojik Gelişim
Canlı yumurtalar ortalama 0.9-1 mm çapında ve saydamdır. Normalde tek yağ damlası içeren yumurtaları pelajik özellik gösterir. Koryon şeffaf ve ince olup mikropil deliği yaklaşık 14 mikrondur. Cansız ya da döllenmemiş yumurtalar birkaç saat içinde opak renge dönüşür ve tankın dibine çöker. Yumurtlama tankından canlı yumurtaları toplamak için tekli ve çiftli reküparatör sistemleri kullanılabilir. Çiftli sistemde ilk kollektöre atık maddeler toplanır. Buradan geçen su diğer kollektörde bünyesinde bulundurduğu canlı yumurtaların toplanmasını sağlar. Temin edilen yumurtalar alındıkları ortamla aynı sıcaklıktaki inkübatör tanklarına yerleştirilmelidir. Sıcaklık farkı ±0.5 0C dereceyi geçmemelidir. İnkübasyon sıcaklığı 16-18 0C arasında olmalıdır. İnkübatörlerde doğal deniz suyu tuzluluğu kullanılmalıdır. Yumurtalar inkübatörlere ortalama 1500-2500 adet/lt olacak şekilde konulur. İnkübasyon süresince ışık kullanılmaz. İnkübatörlerin bulunduğu tanklarda saatte %40-60 su değişimi uygulanır. Ortam karanlıktır. Çipura yumurtalarının 18 0C embriyolojik gelişimleri Tablo 1'de verilmiştir (Alpbaz, 1990).
Tablo 1. Çipura yumurtalarının embriyolojik gelişim safhaları
Embriyolojik Safhalar            Oluşum Süresi
2’li Blastomer Safhası            0.45
8’li Blastomer 1.45
Morula Safhası           3.15
Gastrulasyon Safhası  10.00
Gastrulasyon ½          11.00
Gastrulasyon ¾          14.00
Embriyo ½      25.00
Somit Oluşumu          26.30
Kupfer Cisimciğinin Görülmesi         28.00
Kalp oluşumu 30.00
Pigmentasyon Başlangıcı       32.00
Embriyo ¾      43.00
Yüzgeç oluşumu         43.20
Yıldızsı Kromotoforlar          45.00
Kalp Atışı       46.00
Açılım 60.00
Çipuralarda Prelarval ve Postlarval Dönem
Çipura prelarvaları, yumurtadan çıktıklarında yaklaşık 2.6-2.8 mm boydadırlar. Vitellüs kesesi çapları ise 0.9-1 mm’dir. Vitellüs kesesinin posteriorunda 0.2-0.22 mm çapında bir yağ damlası bulunur. Ağız ve anüs kapalıdır. Baş vücuda oranla küçük, gözler büyük ve pigmentsizdir. Pigmentasyon sarı ve siyah olup sarı pigmentler başta birkaç tane, post-anal ve medio-ventralde bir sıra olarak bulunur. Vitellüs kesesi baş kısmının altında, su geçirmez bir zar ile sıkışmıştır. Yüzgeçlerden yalnızca pektoral yüzgeç bir taslak halinde önceleri yatay sonra dikey konumlu olarak 3. günde oluşur. Tek yüzgeçlerin yerine başın üstünde başlayan ve tüm vücudun medio-dorsali boyunca uzanıp kuyruk uçundan medio-ventrale dönüp vitellüs kesesine kadar uzanan primordial yüzgeç bulunur. Bu yüzgeç larvanın yüzeyini genişletip su üstünde kalmasını ve O2 ihtiyacını karşılar. Denge organı olan otositler gözlerin arkasında olup, burun delikleri tam gelişmemiştir.
Sindirim sistemi düzensiz olmakla beraber, sindirim sistemi düz bir boru şeklindedir. Pankreas ve karaciğer oluşmuş fakat salgı bezleri ve lipit rezervleri mevcut değildir. Ağız açılmadan önce vitellüs kesesinin çoğu absorbe edilir. Prelarvalarda boydaki toplam artış ile vitellüsün azalması çok yakından ilişkili olup sıcaklığın etkisi altındadır. Çabuk tüketilen vitellüs boyda ani artış yaratmasına rağmen larva için iyi değildir. Düşük sıcaklıkta vitellüs absorbsiyonunda boy geç uzamakla birlikte toplam boy artışı fazla olmaktadır. Bu dönemde larvanın hareketinin az olması enerji tüketimini düşürür ve harcanan enerji larvanın organel gelişiminde kullanılır. Çok düşük sıcaklıklarda ise larva vücudunda deformasyonlar görülür.
Larvanın ağız-anüsünün açılması ve gözlerde pigmentasyonun meydana gelmesi ile postlarval evre başlar. Hava kesesi oluşumu dördüncü günden itibaren gözlenebilir. Kesenin normal gelişiminin ilk safhası larva beş günlük ve4 mm boyda iken meydana gelir. Eğer şişme gerçekleşmezse kese ilkel görünümünü korur ama fonksiyonel olmaz. İkinci gelişim safhası 13-15. günlerde yaklaşık 7-8 mm boyda meydana gelir (Chatain,1989b, Chatain ve Guschemann, 1990). Larva 5-6 mm boya ulaştığında preoperküler dikenler görülür. 7-8 mm boy uzunluğuna erişildiğinde önce kaudal, sonra dorsal ve anal olmak üzere tek yüzgeçler oluşur. 13 mm boyda yüzgeçler son şeklini alır. Bu dönemde melanaforlar tüm vücutta yatay siyah bantlar oluşturacak şekilde toplanır.
Çipura Larva Yetiştirme Dönemleri
Yumurtaların embriyolojik gelişimini tamamlayıp larvaların çıkması ile birlikte larva yetiştiriciliğide başlar. Larva yetiştiriciliği biyotik, abiyotik ve yabancı biyotik faktörlerin kontrol altına alındığı akuakültür tesislerinde yapılmaktadır.
Larval Dönem
Çipura prelarvaları yoğun üretim koşullarında 80-100 adet/lt olacak şekilde tanklara yerleştirilir. Tanklar silindir-konik yapıda olup polyester veya fiberglas malzemeden üretilmiştir. Hacimleri 2m3’ten 15 m3’e kadar değişim gösterebilir. Bu tankların seçimi üretim kapasitesi ve uygulanacak larva yetiştirme tekniği ile ilgilidir. Su sıcaklığı 16-18 0C olup ortam karanlıktır. Oksijen değeri 5-6 mg/lt dir. Su girişi alttan, çıkışı ise üsttendir. 16-18 0C su sıcaklığında çipuralarda prelarval dönem 3. günde sona erer ve postlarval dönem başlar.
Çipura larva yetiştiriciliğinde açık devre ve kapalı devre sistemler kullanılmaktadır. Bunun yanı sıra değişik hacimlerde İngiliz tekniği olarak ta adlandırılan alg kullanımına dayalı yeşil su tekniği uygulanmaktadır. Açık devre sistemlerde su kriterleri larvanın gerek duyduğu şartlara göre ayarlanır ve üretim tanklarına gönderilir. Yeşil su tekniği uygulandığında bu tanklara verilen debi oranları azaltılmalıdır. Bu teknikle yazın planlanan üretimlerde debi azlığına bağlı olarak tanklardaki suyun ısınmasının engellenmesi için ortamın soğutulması gereklidir. Aksi halde alg bozulmaları ortam suyunun amonyak dengesini bozarak kitlesel ölümlere neden olur. Çipuralar larval dönemde çok hassas bir üretim çalışması istediğinden su değişimlerindeki dalgalanmaların minimum düzeyde olması istenir. Bunun için hem enerji yönünden tasarrufun sağlanması hem de üretim kalite ve kantitesinin arttırılması için kapalı devre sistemlerin kullanılması gereklidir.
Kapalı devre sistem tankların da larvalar tarafından kullanılan su önce toplama tankına gelir. Burada istenilen özellikte ve gerekli miktarda taze su yenilenmesi yapıldıktan sonra, mekanik temizlik için kum filtresine geçer. Beraberinde getirdiği süspansiyon haldeki partikül maddelerden ayrılan su ultraviyole filtreye gönderilir. Ultraviyole filtreden geçen su bu sırada bünyesindeki tüm canlı organizmalardan (bakteri, mantar, parazit, bazı virüsler vs.) temizlenerek biyolojik filtreye girer. Balık dışkıları, yem atıkları ve ölü balıklardan dolayı yükselen amonyak miktarını normal düzeye indirilmesi bu aşamada aerobik bakteriler tarafından yapılır. Amonyak önce nitrite daha sonrada balıklar için zararlı etkisi olmayan nitrata indirgenir. Bu aşamalardan geçen su havuzlara geri dönmek üzere sistemi terk eder. Biyolojik filtre çıkışında 1.2-1.8 mg/lt’ye düşen sudaki oksijen miktarını 5-6 mg/lt’ye ulaştırmak ve bünyesinde getirdiği azot gazı fazlasını atmak için saturasyon kolonları kullanılmalıdır. Saturasyon kolanlarının içerisine havalandırma sistemleri de kurulabilir. Bazı kapalı devre sistemlerin kurulmasında ultraviyole filtreler biyolojik filtrelerden sonra kullanılsa da havuzlarda gelişen patojen veya patojen olmayan mikroorganizmaların biyolojik filtrelere yerleşerek zaten zayıf yapıda olan aerobik bakterilerin yerini alması sistemin çalışmasını olumsuz etkiler. Kapalı devre sistemler, suyun ısıtılmasında veya soğutulmasında kullanılan enerji açısından avantajlıdır (Timmons ve Losordo, 1994). Bunun yanı sıra kapalı devre sistemlerde, özellikle çipura gibi zor bir larva dönemi geçiren türlerin üretiminde suyun fiziksel ve kimyasal değişimleri ani farklılıklar göstermez. Kapalı devre sistemlerde suyunun her gün analizleri yapılarak amonyak miktarı kontrol edilmelidir, aksi halde ani ve kitlesel ölümler ile karşılaşılır.
Çipura larva yetiştiriciliği çalışmalarında kullanılan su sıcaklık aralığı 18-22 0C arasında değişim göstermiştir. Su sıcaklığı ilk 15 günlük dönem içerisinde 18-20 0C arasındadır. Sıcaklık 15. günden itibaren arttırılarak 22 0C’ye getirilir ve larval dönem sonuna kadar bu sıcaklık değeri korunur (Tablo 2).
Levrek larva yetiştiriciliğinde uygulan tuzluluk düşürme tekniği çipura larva yetiştiriciliğinde uygulanmamaktadır. Oksijen değeri 5-6 mg/lt dir. Su girişi ilk 10 gün tank dibinden daha sonra tank yüzeyinden yapılır. Larvalar ağız ve anüsün açıldığı postlarval evreye kadar karanlıkta tutulur. 18 0C su sıcaklığında çipuralarda prelarval dönem 3. günde sona erer ve postlarval dönem başlar. 2. günde tankların üzerinde biriken yağ tabakasının temizlenmesi için yüzey temizleyicileri tank yüzey genişliğine göre 1 veya 2 adet olacak şekilde yerleştirilir. Bu hava kesesinin ilk dolumu için çok önemlidir.
Aydınlanma süresi ve yoğunluğu larvaların gelişimini, hava kesesi oluşumunu, ve yaşama oranının etkiler. Larvaların gelişimi artan aydınlatma koşullarında yükselirken, sürekli aydınlatma balıkların yaşama gücünü düşürür. Larva tanklarına ağız açılana kadar ışıklandırma uygulanmaz. Işıklandırma süresi ve şiddeti 3.günde 3 lüks, 4.günde 30-50 lüx, 5-10. günde 600 lüx, 11. günde ve sonrasında 1500 lüx olarak ayarlanır. Aydınlatma süresi ilk gün 12 saat olup daha sonra 24 saat ışıklandırma uygulanır (Equip Merea, 1987). Henüz yoğun üretimde kullanılmamakla birlikte 12-14 saat arası ışıklandırma süresi ve ‰30-32 arası tuzlulukta larva üretimlerin yaşama oranlarına olan etkileri çalışılmaktadır.
Tablo 2. Alg uygulamalı çipura larva üretim protokolü
Gün     Sıcaklık
(°C)     Tuzluluk
(‰ S) Debi
(%/Saat           Işık Süresi
(Saat) Işık Şiddeti
(Lüx)   Alg      Besleme
          1.                   18-20             36-38             1                    0                    0                    0                     BESLEME YOK
          2.                   18-20             36-38             1                    0                    0                    0                     BESLEME YOK
          3.                   18-20             36-38             £ 0.5              0                    0                    £
          25-100 lt
          5-7x105
          Hücre/ml                   R= 14-16 adet/ml
          4.                   18-20             36-38             £ 0.5              12                  3                                         R= 14-16 adet/ml
          5.                   18-20             36-38             £ 0.5              24                  30                                       R= 14-16 adet/ml
          6.                   18-20             36-38             £ 0.5              24                  600                                     R= 12-14 adet/ml
          7.                   18-20             36-38             £ 0.5              24                  600                                     R= 12-14 adet/ml
          8.                   18-20             36-38             £ 0.5              24                  600                                     R= 12-14 adet/ml
          9.                   18-20             36-38             £ 0.5              24                  600                                     R= 10-12 adet/ml
          10.                 18-20             36-38             £ 0.5              24                  1500                                   R= 10-12 adet/ml
          11.                 18-20             36-38             £ 0.5              24                  1500                                   R= 10-12 adet/ml
          12.                 18-20             36-38             £ 0.5              24                  1500                                   R= 8-10 adet/ml
          13.                 18-20             36-38             £ 0.5              24                  1500                                   R= 8-10 adet/ml
          14.                 18-20             36-38             £0.5               24                  1500                                   R= 8-10 adet/ml
          15.                 18-20             36-38             £ 0.5              24                  1500                                   R= 8-10 adet/ml
          16.                 18-20             36-38             5                    24                  1500                                   R= 6-8 adet/ml AF= adet 0.5/ml
          17.                 18-20             36-38             5                    24                  1500                                   R= 6-8 adet/ml AF= adet 0.5/ml
          18.                 18-20             36-38             8                    24                  1500                                   R= 6-8 adet/ml AF= adet 0.5/ml
          19.                 18-20             36-38             8                    24                  1500                                   R= 6-8 adet/ml AF= adet 0.5/ml
          20.                 18-20             36-38             10                  24                  1500                                   R= 6-8 adet/ml AF=1 adet/ml
          21.                 20-21             36-38             10                  24                  1500              0                   R= 4-6 adet/ml AF=1 adet/ml
          22.                 20-21             36-38             10                  24                  1500              0                   R= 4-6 adet/ml AF=1 adet/ml
          23.                 20-21             36-38             10                  24                  1500              0                   R= 4-6 adet/ml AF=1 adet/ml
          24.                 20-21             36-38             10                  24                  1500              0                   R= 4-6 adet/ml AF=1 adet/ml
          25.                 20-21             36-38             10                  24                  1500              0                   R= 4-6 adet/ml AF=2 adet/ml
          26.                 20-21             36-38             15                  24                  1500              0                   R= 4-6 adet/ml AF=2 adet/ml
          27.                 20-21             36-38             15                  24                  1500              0                   R= 4-6 adet/ml AF=2 adet/ml
          28.                 20-21             36-38             15                  24                  1500              0                   R= 4-6 adet/ml AF=2 adet/ml
          29.                 20-21             36-38             15                  24                  1500              0                   R= 2-4 adet/ml AF=2 adet/ml
          30.                 20-21             36-38             15                  24                  1500              0                   R= 2-4 adet/ml EG=2 adet/ml
          31.                 20-21             36-38             20                  24                  1500              0                   R= 2 adet/ml EG=2 adet/ml
          32.                 20-21             36-38             20                  24                  1500              0                   R= 2 adet/ml EG=2 adet/ml
          33.                 20-21             36-38             20                  24                  1500              0                   R= 2 adet/ml EG=2 adet/ml
          34.                 20-21             36-38             20                  24                  1500              0                   R= 2 adet/ml EG=2 adet/ml
          35.                 20-21             36-38             20                  24                  1500              0                   R= 2 adet/ml EG=2 adet/ml
          36.                 20-21             36-38             20                  24                  1500              0                   EG = 2 adet/ml
          37.                 20-21             36-38             20                  24                  1500              0                   EG = 2 adet/ml
          38.                 20-21             36-38             20                  24                  1500              0                   EG = 2 adet/ml
          39.                 20-21             36-38             20                  24                  1500              0                   EG = 2 adet/ml
          40.       20-21   36-38   20        24        1500    0          EG = 2 adet/ml
Çipura larval dönem beslemede rotifera (Brachionus plicatilis) ve artemia (Artemia sp.) kullanılır. Bunun yanı sıra larva tanklarına alg uygulaması yapılmaktadır. Alg uygulaması ortama verilen rotiferlerin canlılığını koruduğu gibi, ortamın pH dengesini sağlaması ve larvaya loş bir ortam yaratması açısından önemlidir. Bunun için Chorella ve Nannochloropsis sp türü algler ml’de 5-7x105 hücre yoğunluğunda kullanılabilir. Çipuraların ağız açıklığı küçük olduğundan (?100 μ) larva beslemede small tip rotiferler kullanılmalıdır. Bu rotiferlerin boyutları 40-80 mikron arasında değişim gösterir. Larvalara 3-5. günler arasında 15 adet/ml, 5-12. günler arasında 10-12 adet/ml, 12-15 günlerde 8-10 adet/ml, 15-20. günlerde 6-8 adet/ml, 20-30. günlerde 4-6 adet/ml ve 30-35. günlerde 2 adet/ml rotifer ile besleme yapılır. Çipuralara ancak 15 günden itibaren artemia nauplii ile beslenecek büyüklüğe ulaşırlar. Dünya üzerindeki rezervleri tükenmekle beraber Venezüella orjinli artemia yumurtalarının kullanımı, nauplilerin boyutlarının küçük olmasından dolayı larva yaşama oranını arttırır. Günümüzde aquakültür tesislerinde yoğun olarak kullanılan ve Artemia Systems’in üretiği AF tip artemiaları ile besleme yapılmaktadır. Kullanılan AF tip artemiaların nauplii boyları yaklaşık 480 μ, enleri ise 165-175 μ arasında olup 10 mg/gr’dan daha fazla miktarda HUFA içerirler. Yumurtadan çıkan naupliilerin protein oranları %48-52, yağ oranları %19.3-21, karbonhidrat oranları %12-13, kül miktarları %8.1-8.7 ve nem oranları %4.8-5.2 arasında değişim gösterir. 30. günden sonra kullanılan EG tip artemialar ise daha düşük oranda protein miktarına (%45-47) ve daha az doymamış yağ asitleri (5-7 mg/g HUFA) oranına sahiptirler. Ayrıca boyutları daha büyük olup boyları 500-520 μ, enleri ise 175-190 μ arasındadır.
Levrek larva yetiştiriciliğinde kullanılan EG1 formları boyca (740-780 μ) ve ence (225-240 μ) büyük olduğundan çipura larval dönemde kullanılmaz. Bu formlar sövraj döneminde kullanılmaktadır. Artemia nauplii 15-20 günler arasında ortama 0.5 adet/ml, 20-25. günlerde 1 adet/ml ve daha sonrada 40. güne kadar 2 adet/ml olacak şekilde verilir. Larval dönem sonunda uygulanan yetiştirme tekniklerine göre başarı oranı % 3-27 arasında değişim gösterir. Tablo 2’de alg tekniği uygulamalı larval dönem çipura yetiştirme protokolü verilmiştir.
Sövraj (Mikropartikül Yemlere Geçiş) Dönemi
Larval dönemim tamamlanması ile birlikte 40-42 günler arasında larvalar canlı yemden mikropartikül yeme adapte olacakları sövraj bölümüne alınırlar. 40 günün sonunda larval yetiştiriciliği biten larvaların karma yemlere adaptasyonu için kullanılan bu bölümde işletmenin kapasitesine göre belirlenmiş sayıda 10-15 m³ lük tanklar kullanılır. Tankların dip kısımları koniktir olup silindir yapıdadır. Tankların iyi dizayn edilmesi ve yeterli hacime sahip olması balıkların tanktaki pozisyonunu, yem tanktaki dağılımını, yem alımını ve su sirkülasyonunu etkilemesi açısından önemlidir. Tankların iç kısmı gel-coat kaplı olup bu yüzey sayesinde mikroorganizmaların kolonileşmesi engellenebilir. Sövraj bölümleri de istenildiği taktirde kapalı devre sistem kurularak çalıştırılmaktadır. Fakat bu bölümde su debisinin fazla olması, kullanılan yemin su kalitesini çabuk bozması, larvanın ürettiği azotlu bileşiklerin oranının artması ve hastalık riskinin yüksekliğinden dolayı açık devre sistemler bir çok tesiste tercih edilmektedir. Su çıkışları merkezi ve diptendir. Balıkların yaşına bağlı olarak su çıkışlarına yerleştirilen krepinlerin göz açıklıkları 500µ,1000µ ve 2000µ arasında değiştirmektedir. Havuzlarda 1500-2000 lüx aydınlatma uygulanır. Ünitede aydınlatma süresi 16 saat olup otomatik olarak zamanlayıcılar yardımıyla ayarlanmaktadır.
Mikropartükül yeme alıştırma dönemi, balıkların 25-30 mg ağırlığa ulaştıkları 40-42 günlerde başlar. Bu dönemde havuzlardaki balık yoğunluğu litrede 10-12 adettir. Saf oksijen kullanıldığı durumlarda bu oran 18-20 adet/lt kadar çıkabilir. Bu dönem beslemede kullanılan artemia HUFA bakımından zenginleştirilmelidir. Bunun için EG tip artemia naupliileri 24 saat boyunca SELCO türevli zenginleştirici maddeler ile beslenerek büyütülür. SELCO ürünleri yüksek oranda HUFA (200 mg/gr), vitamin, antioksidan ve yağ (%60-65) içerirler. 24 saat sonunda metanauplii formuna gelen artemiaların boyutları 740-780 μ, enleri ise 225-240 μ arasında değişim gösterir (Artemia Systems, 1991).
Sövraj sırasında kullanılan mikropartikül yemler ise % 56-64 ham protein, % 11-12 ham yağ, %11.4-11.7 kül, 5 1.4 ham selüloz, % 10 nem ve yeterli miktarlarda vitamin-mineral madde içermelidir. Mikropartikül yemler 80 mikron büyüklükten başlayarak larva gelişimine göre kullanılır (Tablo 3). Çipuralar levreklere oranla daha hızlı mikropartikül yeme adapte olabilmektedirler. Sövrage uygulaması 10-12 gün devem eder. Larvalara verilen günlük artemia miktarı azaltılırken mikropartikül yem oranı arttırılır. Bu dönemde besleme oranı %8-10 arasındadır Çipuralar aşırı kanibalistik özellik gösterdiklerinden dolayı ortamda mutlaka yeterli miktarda yem bulunmalı ve balıklar sürekli boylanmalıdır. Sövraj bölümünü terk etmeye hazırlanan larvaların ağırlığı 300-350 miligrama ulaşır. Sövraj boyunca su sıcaklığı 20-22 0C olup tanklarda su debisi %50-100 arasında değişim gösterir Çipuralar sövraj dönemine daha çabuk ve hızlı adapte olmaktadırlar. Larva yaşama oranı sövraj başarısına göre % 85-95 arasındır. Sövrajı tamamlayan balıklar ön büyütme ünitesine alınarak burada doğal deniz suyu ortamına adapte edilirler (Divanach ve diğ., 1986, France Aquaculture, 1987, Çörüş, 1993).
Ön Büyütme
Ön büyütme ünitesinde kullanılan tank özellikleri sövraj bölümü ile aynıdır. Bu bölümde açık devre su sistemi kullanılmaktadır. Gelişim özelliklerine göre 60-70 günlerde sövraj ünitesini terk eden yavrular boylarına ayrıldıktan sonra ön büyütme ünitesine alınırlar. Ayrıca boylama sırasında hava keseli ve hava kesesiz bireylerde birbirinde ayrılır (Chatain ve Corrao, 1992). Bu bölümde ağ kafeslere çıkarılmak için gerekli olan 1.5-2 gramağırlığa kadar büyütülürler. Ancak ülkemiz koşullarında yavru bireyler 0.5-1 gram arasında da kafes sistemlerine çıkarılmaktadır. Ön büyütme ünitesinde de balıklar sürekli gözlenmeli ve kanibalizmin engellenmesi için sık sık boylama yapılmalıdır.
Balıklara verilen su sıcaklığı 20-22 0C olup 16 saat ışıklandırma uygulanır. Yemleme otomatik yemlikler ile yapılmaktadır. Tanklarda doğal deniz suyu tuzluluğu kullanılır. Tanklara 3000-5000 adet/m3 arasında yavru stoklanabilir. Su değişimi balık büyüklüğüne ve stok yoğunluğuna göre saate %50-150 arasında değişmektedir. Yemleme oranı %7 başlayıp %3 kadar düşme gösterir (Tablo 3). Yaşama oranı hastalık çıkmadığı süre içinde %90-95 arasındadır.
Tablo 3. Çipura balıklarına sövraj ve ön büyütme döneminde balık ağırlığına ve sıcaklığa göre uygulanan besleme oranları ve yem büyüklükleri.
Dönem            Yem Boyutu
(mikron)          Balık Ağırlığı
(gr)      Su Sıcaklığı
(0C    Besleme Oranı
(%)
Sövraj 80-200 0.03-0.125      19-20   8-10
            150-300          0.125-0.165                8-10
            300-500          0.165-0.420                7-8
Ön Büyütme   300-900          0.420-0.640    20-22   6-7
            500-900          0.640-0.950                4-5
            500-1250        0-950-1.200                3-4
Büyütme
Kuluçkahanelerden ve özellikle ülkemizde doğal ortamdan temin edilen çipura yavruları porsiyonluk boyuta getirilmek üzere karasal ve denizel ortama kurulan yetiştirme sistemlerde farklı teknikler kullanılarak büyütülür. Bunlar içinde en çok kullanılanı yarı entansif ve entansif yetiştirme yöntemidir. Şu anda ülkemizde ekstansif yöntem Avrupa ülkelerindeki düzeyde değildir. Özellikle Bodrum ve Savran bölgelerinde yarı entansif üretim yapan çipura işletmeleri mevcuttur.
Ekstansif Yetiştirme Yöntemi
Bunun için açık denizden, kıyısal bölgelerdeki lagünlerden ve denize bağlantısı olan acı su birikintilerinden faydalanılır. Açık denizlerde yapılan yetiştiricilikte genel olarak deniz yosunları ve yumuşakçaların üretimi yapılmaktadır. Kıyı bölgedeki lagüner alanlarda ise başta çipura, levrek, kefal ve yılan balığı gibi türlerin yetiştiriciliği yapılır. Yavrular ilkbahar dönemlerinde barınmak ve beslenmek üzere lagüner alanlara girerler. Bu dönem içinde bir çok zoo ve fitoplanktonun yanı sıra küçük balık, karides yavruları mamun, sülines, midye ve akivades ile beslenirler. İzmir Körfez bölgesi dalyanlarına 2-10 gram ağırlıkta giren çipuralar, sonbaharda 80-120 gram ağırlığa ulaşırlar. 100 gram ağırlıkta girenler ise 200-300 gram ağırlığa kadar ulaşabilirler. Bu ağırlık artışları dalyan sahasının verimliliği ile ilgilidir. Çipuralar kış aylarına doğru dalyan sahasının soğuması ile daha sıcak olan derin sulara kaçma eğilim gösterirler. Deniz ile bağlantılı noktalara kurulan kuzuluk sistemlerinden yakalanan bu bireyler pazara sunulacağı gibi, canlı olarak yakalanıp toprak havuz ve ağ kafes sistemlerinde de büyütülebilir. Ekstansif yetiştiricilikte beslemeye ve çevre şartlarının kontrolüne ihtiyaç duyulmaz. Ancak bu alanlar kendi içinde parsellenerek derinleştirilebilir ve su değişimi sağlanabilir. Özellikle İtalya sahillerinde yoğun olarak valikültür adı verilerek yapılan bu teknikte dışarıdan besin takviyesinde de bulunulmaktadır. Böylece küçük boylarda dışarıya kaçarken yakalanan yavrular kışlatılarak ağırlık kazanmaları sağlanmaktadır. Bu sistemlere dışarıdan da yavru takviyesinde bulunulur. Ekstansif lagün yetiştiriciliğinde 80-100.000 hektarlık alanlarda bir senede türlere göre 100-500 kg/hektar ürün elde edilebilir.
Yarı Entansif Yetiştirme Yöntemi
Bu sistem havuz yetiştiriciliği olarak ta adlandırılır. Genellikle balık ve eklembacaklıların yetiştiriciliğinde kullanılır. Bu sistemde toprak ve beton havuzların yanı sıra portatif yapıdaki polyester veya polymerden yapılmış branda havuzlardan yararlanılır. Ayrıca kıyısal alanlar ağ ile çevrilerek üretimde yapılmaktadır. Bu sistemlerde günlük su değişimleri kontrol altında olup ürün miktarının arttırılmasında oksijeneratörlerden yararlanılır. Toprak havuzlarda ise son yıllarda jeo-membran sistemi uygulanmaktadır. Su debisinin artırılmasına bağlı olarak bu sistemlerden stok yoğunluğu arttırılarak entansif amaçlı olarak ta yaralanılabilir. Ancak sistemde meydana gelecek aksaklıklar üretimi olumsuz etkiler. Bu yüzden stoklama yoğunluğunun düşük tutulmasında fayda vardır. Stok yoğunluğu beton havuzlar, brandalı havuzlar ve iç kısmı jeo-membran kaplı küçük hacimli toprak havuzlarda 2-5 kg/m3 arasındadır. Büyük yapıdaki toprak havuzlardan 1-4 ton/hektar ürün edilebilir.
Entansif Yetiştirme Yöntemi
Dünyada ve ülkemizde yoğun olarak kullanılan bu yöntemde yüzer ağ kafes sistemlerinde yetiştiricilik yapılmaktadır. Akuakültür çalışmalarının gelişmesine paralel olarak birim alandan daha çok verim almayı sağlaması acısından su içerisinde yetiştirme sistemleri geliştirilmiştir.
Günümüzde kıyısal alanlarda, açık denizlerde ve okyanuslarda bile güvenlik içinde kurulabilecek sistemler planlanmaktadır Günümüzde kıyı ötesi kafeslerde 2500-6000 m3' arası değişen hacimlerde tek bir sistemde yıllık 150 ton üretim yapılabilmektedir. Bu sistemlerde su kalitesinin kıyısal bölgelere göre çok daha iyi olması, işletmenin kendini ve başkalarını kirletme etkisinin az olması, birim alana daha yoğun stoklama imkanının olması, daha hızlı balık gelişiminin sağlanması, uzun vadede ekonomik olması ve yüksek kapasite balık stoklanabilmesi gibi özellikler bu sistemleri çekici hale getirmektedir (Özden ve diğ., 1998). Kafes sistemlerinde sabit kafesler, yüzer kafesler, dalgıç kafesler ve döner kafesler kullanılmaktadır.
Ağ kafeslere kurulduğu yerin özelliklerine ve su kalitesinin durumuna göre 15-30 kg/m3 arasında stoklama yapılabilir. Balıkların hızlı şekilde gelişimi için besleme teknikleri ve su sıcaklığı önemli rol oynar. Besleme rejimlerinde yem kalitesinin yanı sıra balıkların ağırlıkları ile su sıcaklığı arasındaki ilişki dikkatli takip edilmelidir. Bu dönemde kullanılan yemlerdeki protein %46-52, selüloz %2-4, ham kül %12-13, ham yağ % 10-11, kalsiyum % 1.4-2.2, ve fosfor %1.15-1.5 arasında değişim göstermelidir. Bunun yanı sıra vitaminler ve iz elementler yeterli miktarda kullanılmalıdır. Tablo 4'te çipura balıklarının ağırlıklarına göre 16-25 C'de besleme oranları ve balıkların konulması gereken ağ göz açıklıkları verilmiştir. Kafeslerde düğümsüz ağ kullanılması solungaç takılmalarının engellenmesi, pul dökülmesi ve vücutta meydana gelen çizilmelerin önlenmesi için faydalıdır.
Tablo 4. Çipura balıklarının büyütülmesinde balık ağırlığına göre kullanılan yem boyutları, besleme oranları ve ağ göz açıklıkları.
Yem Boyut (mm)       Balık Ağırlığı
(gr)      Su Sıcaklığı
(0C    Besleme Oranı
(%)      Ağ Göz Açıklığı
(mm)
0.9-1.2 1-3       16-25   2.8-3.2 4
1.25-1.5          3-8                  2.4-2.9 6
1.5       8-15                2.2-2.7 8
2          15-35              1.8-2.2 12
3.2       35-80              1.4-1.8 15
4.5       80-250            1.2-1.6 20
6          250?                1.2-1.6 24
Ege Bölgesi koşullarında 4 aylık süreyi akuakültür tesislerinde geçiren çipura yavrularının ağ kafeslere çıktıktan itibaren 12-14 aylık sürede 3-4 gram ağırlıktan 350-400 gram ağırlığa ulaşmaktadırlar. Bu süre ve ağırlık artışı yetiştirme ortamının ekolojik şartlarına, kullanılan yemin içeriğine, balık stok yoğunluğuna, hastalık etkenleri ve larva kalitesi göre değişim gösterebilir.
SONUÇ
Çipura larva yetiştiriciliğinde günümüzde halen istenilen yaşama oranları sağlanamamıştır. Oldukça zor ve hassas bir üretim tekniği isteyen çipuraların başarı oranın arttırılmasında; ortam suyunun fiziko-kimyasal yapısının sürekli kontrol edilmesi, ani değişimlerden kaçınılması, yumurtaların temininde pestisitlerden, metalik iyonlardan, hipoklorid ve diğer kirliliklerden arındırılmış ortamlar yaratılması, hormon uygulamalarına dikkat edilmesi ve canlı yumurtaların inkübasyona alınmadan önce dezenfekte edilmesi, yumurta ve larva stok yoğunluğunun optimum oranlarda tutulması, ani abiyotik değişimlerden ve mekanik şoklardan kaçınılması, larval aşamada ışık yoğunluğunun çok iyi ayarlanması, postlarval döneme geçmeden önce tank yüzeyinde biriken yağ tabakasının yüzey alanı hesaplanarak hava süpürgeleri ile ortamdan uzaklaştırılması, 12-14 günler arasında ortam şartlarında değişim olmadan bazı larva tanklarının yaşama oranları diğer tanklardan önemli oranda düşük ise bu tankların klorlanarak iptal edilmesi, hava kesesi gelişimi süresince su şartları ve ortam düzeninde ani değişimler olmaması, larvalara verilen canlı yem kaynakları olan rotifera (Brachionus plicatilis) ve artemiaların (Artemia sp.) gerekli yağ asitleri ve vitaminler ile zenginleştirilmesi, larva tanklarına uygulanan debinin larva yaşı ile doğru orantılı olarak arttırılması, debi hesaplarının yapılmasında larva hızı ve direncinin göz önüne alınması, özellikle hava kesesinin fonksiyonel olmamasına bağlı olarak deformasyona uğrayan larvaların 70-80. günlerde birbirinden ayrılması, bu ayırma tekniklerinin yavrular ağ kafeslere gönderilmeden önce mutlaka yapılması, hastalık etmenlerine karşı gerekli önlemlerin alınması, içerik yönünden yüksek besin değerine sahip yemlerin sövraj, ön büyütme ve büyütme dönemlerinde kullanılması başarının arttırılmasında yararlı olacaktır.
Tüm bu koşullar yerine getirilmeye çalışılsa da üretimin çeşitli safhalarında değişik sorunlarla karşılaşılacaktır. Geliştirilen üretim tekniklerinin takibi ve ülkemiz koşullarına uygulanması sayesinde kalite ve kantite her geçen gün artacaktır.
LİTERATÜR
- Artemia Systems, 1991. User’s guide Artemia Systems N.V. Belgium
- Alpbaz, A.G., 1990. Deniz Balıkları Yetiştiriciliği. Ege Üniversitesi Su Ürünleri Yüksekokulu Yayınları No. : 20.
- Camus, P., Koutsikopoulos, A., 1984. Incubation experimentale et developpement embryonaire de la daurade royale Sparus aurata (L.), a differentes temperatures. Aquaculture, 42, 117-128.
- Chatain, B., 1989b. Problems Related to the Lack of Functional Swimbladder in Intensiv Rearing of Dicentrarchus labrax and Sparus auratus. Advances in Tropical Aquaculture. 699-709.
- Chatain, B., Guschemann, N., 1990. Improved Rate of Swimbladder on Mortality of Dicentrarchus labrax During Weaning. Aquaculture 78: 55–61.
- Chatain, B., Corrao, D., 1992. A Sorting Method for Eliminating Fish Larvae without Functional Swimbladders. Aquaculture, 107. 81-88.
- Chervinski, J., Chanin, Y. 1985. Gilthead sea bream (Sparus aurata L.) a candidate for culture in ponds- Laboratory experiments. Bamidgeh 37 (2), 42.
- Conides, A., 1992. Effects of salinity on growth, food conversion and maintenance of young gilthead sea bream, S. auratus. PhD thesis, University of Athens, Greece, 185 pp.
- Çörüş, İ., 1993. Fransa’ da Levrek (Dicentrarchus labrax) Balığı Larvası Haçeri Sistemleri. E. Ü. Fen Bil. Ens.
- Divanach, P., Kentouri, M., Dewarrin, G. 1986. Sur le sevrage et l’ evolution des perfomaves biologiques d’ alevins de daurades, Sparus auratus provevant d’ elevage extensif, apres replacement des nourrisseurs en continue par des distributeurs libre service.
- Equipe Merea, 1987. Maitrise de la Qualite des Alevins de loup (Dicentrarchus labrax) Produits en Elevage Intensif. La Pis. Française, 85: 17–23.
- FAO,1987. Identification sheets for the Mediterranean and Black Sea.Fishing Area 37.1343-1375.
- France Aquaculture, 1987. Elevage Larvaire du Loup en Conditions Intensives. Rapport Interne. Centre National D’ Aquaculture Monastır, 87.07, 1-23.
- Freddi, A., Berg, L.,Bilio, M., 1981. Optimal salinity-temperature combinations for the early life stages of gilthead sea brea, Sparus aurata. J. World maric. Society 12, 130-136
- Gordin, H.; Zohar, Y., 1978. Induced spawning of Sparus aurata (L.) by mean of hormonal treatments. Annales Biologie Animale Biochimie Biophysique, 18, 985-90.
- Özden, O., Güner, Y., Alpbaz, A. G., Altunok, M., 1998. Kıyı Ötesi Ağ Kafes Teknolojisi. E.Ü. Su Ürünleri Fakültesi Dergisi. Cilt:15 Sayı:1-2
- Tandler, A., Helps, S., 1985. The effect of photoperiod and water exchange rate on growth and survival of gilthead sea bream (Sparus aurata) from hatching to metamorphosis in mass rearing system. Aquaculture 48, 71-82.
- Timmons, M.,B., Losordo, T.M., 1994. Aquaculture Water Resume Systems: Engineering Design and management. Elsevier Science B.V., New York
- Zohar, Y., Gordin, H., 1979. Spawning kinetics in the gilthead sea bream, S. aurata L. after low doses of human chorionic gonadotropin. Journal of Fish Biology, 15, 665-70.
- Zohar, Y., Harel, M., Hassin, S., Tandler, A., 1995. Broodstock Management and egg and larval quality.94-118. Editors: Bromage, R., Roberts, R. Blackwell Science Ltd. Cambridge UK.
- Zohar, Y.; Billard, R.;Weil, C., 1984. La reproduction de la daurade et du bar: Le cycle sexuel et l’induction de la ponte. In aquaculture de bar et des Sparides, (eds R. Billard; G. Barnabe), pp. 3-24. INRA Press, Paris.
- Zohar, Y.;Tosky, M.; Pagelson, G.; Finkelman, Y., 1989a. Induction of Spawning in the Gilthead Sea bream, Sparus aurata, using [D-Ala6-Pro9NET] –LHRH: Comparison with the Use of hCG. Israel Journal of Aquaculture, 4, 105-13.
- Zohar, Y., Goren, A., Tosky, M., Pagelson, G., Liebovitz, D., Koch, Y. 1989b. The bioactivity of gonadotroin-releasing hormones and its regulation in the gilthead sea bream, Sparus aurata, in vivo and in vitro studies. Fish Physiology and Biochemistry, 7, 59-67.
- Zohar, Y., Breton, B., Sambroni, E., Fostier, E., Tosky, M., Pagelson, G., Liebovitz, D. 1990a. Development of homologous radioimmunoassay for a gonadotropin of the gilthead sea bream, Sparus aurata. Aquaculture, 88, 189-204.
Son Güncelleme: 17.12.2008