3 Temmuz 2015 Cuma

LEONARDİT NEDİR?

          LEONARDİT NEDİR?
                                                                             
                                                                                 Dr. Selami İstanbulluoğlu
                                                                                     Maden Y. Mühendisi


LEONARDİT; DİĞER BÜTÜN MADENLER GİBİ, KENDİNE HAS FİZİSEL VE KİMYASAL ÖZELLİKLERİ İLE KENDİNE HAS OLUŞUM SÜRECİ VE JEOLOJİSİ OLAN DOĞAL BİR MADENDİR.  

Bu gün Ülkemizde diğer madenlerle en fazla karıştırılan ve en fazla birbirinden çok farklı tanımlara sahip olan maden kuşkusuz leonardittir. Bazı kaynaklara göre leonardit linyit kömürüdür. Başka bazı kaynaklara göre ise; leonardit torfdur (turbadır), gidyadır, olgunlaşmamış kömürdür, yeşil renkli tatlı su çamurudur veya kimyasal işlemler sonucu elde edilmiş bir kimyasal maddedir. Bir başka deyişle, içeriğinde az veya çok hümik asit bulunan tüm maden veya maden benzeri kaynaklar leonardit olarak da adlandırılıyor gibi gözükmektedir. Gerçekte, leonardit yukarda sıralı olanların hiçbirisi değildir. Leonardit; oluşumu, jeolojisi, fiziksel ve kimyasal özellikleri ile diğerlerinin hepsinden farklı olan başka bir madendir.

“Leonardit” adı Maden Kanunumuzun 5’inci Maddesi, IV-B Gurubu içerisinde açıkça yazılıdır. Dolayısıyla, leonarditin yukarıda sıralı diğer madenlerden (veya maddelerden) farklı ve ayrı bir maden olduğu yasal olarak da özellikle belirtilmiş durumdadır.

Leonarditin tüm Dünya’da göreceli olarak yeni tanınmaya başlanan bir maden olması ve uluslararası düzeyde kabul edilmiş bir tanımının henüz olmaması bu kavram karışıklığının temel nedenleridir. Ne yazık ki aynı karışıklık başka birçok ülkede de halen vardır.

Leonardit madenirin sahip olduğu çok sayıda farklı tanımları içersinde Wikipedia Ansiklopedisi’nde yapılan tanımı en akla yakın olanıdır. Wikipedia’nın tanımından da yararlanılarak leonardit madeni şöyle tanımlanabilir:

LEONARDİT; ALKALİ ÇÖZELTİLERDE KOLAYCA ÇÖZÜNEBİLEN, SİYAH VEYA KOYU KAHVERENGİ RENKTE, PARLAK VE CAMSI GÖRÜNÜŞLÜ YUMUŞAK BİR MADENDİR. ORGANİK KÖKENLİ TORTUL KAYAÇLARIN MİLYONLARCA YIL SÜREN ÇOK YAVAŞ OKSİDASYONU VE KİMYASAL DEĞİŞİMİ SONUÇU OLUŞMUŞ BİR KAYACTIR.
LEONARDİT MADENİNİN BAZI AYIRT EDİCİ ÖZELLİKLERİ:
-       Siyah – koyu kahverengi arası renklerdedir.
-       Görünüşü camsı ve parlaktır.
-       Yoğunluğu 0,70 gr/cm3 ile 0.90 gr/cm3 arasındadır.
-       Asit özelliktedir, pH değeri 3 ile 5 arasındadır.
-       Oldukça yumuşak bir madendir ve sertlik derecesi 1 civarındadır (Mohs sertlik skalası).
-       Kristal yapısı amorftur.
-       Organik kökenlidir.
-       Organik kökenli tortul kayacın kimyasal değişimi sonucu oluşmuştur .
-       Yüksek oranlarda hümik asitler içerir.
-       İçerdiği hümik asitler uzun zincir moleküller yapısındadırlar.
-       Alkali çözeltilerde kolayca çözünebilir.


LEONARDİT MADENİ NERELERDE KULLANILIR?
Leonardit madeni hümik asitlerin temel hammaddesidir ve içerdiği yüksek oranlardaki hümik asitlerden dolayı önemli bir ekonomik değere sahiptir.

Dünya’da ve Ülkemizde leonardit madeni en yaygın olarak tarımda, organik toprak düzenleyicisi olarak, kullanılmaktadır. Leonarditin diğer kullanım alanları ise şöyle sıralanabilir:

Ø  Toprağın ıslah edilmesinde. Sanayi artıklarının kirlettiği toprağın temizlenmesinde.
Ø  Derin sondajlarda, sondaj çamuru katkı maddesi olarak.
Ø  Hayvan yemi katkı maddesi olarak.
Ø  Dökümcülükte; döküm kalıp kumuna katkı malzemesi olarak.
Ø  Hava ve su filtre sistemlerinde. Kağıt, boya, mürekkep, çimento ve seramik endüstrilerinde.

Bunların dışında; denizlerdeki petrol kirlenmeleri ile sulardaki radyoaktif kirlenmelerin temizlenmesinde ve tıpta kanser dahil birçok hastalığın önlenmesi veya tedavisi konularında  leonarditin kullanımı ile ilgili çok ciddi araştırmalar yapılmaktadır. Tıpta, bazı hastalıklar için araştırma aşaması geçilmiş durumdadır ve leonarditin (hümik asitin) hammadde olarak kullanıldığı ilaçlar kullanılmaya başlanılmıştır.


LEONARDİTİN KALİTESİ VE İÇERİSİNDEKİ HÜMİK ASİTLERİN ORANI NEDİR?
Bu konuda Uluslararası düzeyde kabul edilmiş bir standart bulunmamaktadır. Ancak, bir madenin leonardit madeni olarak kabul edilebilmesi için; içerisindeki hümik asitlerin kuru bazda en az %50 oranında, pH’ının 3 ile 5 arasında ve yoğunluğunun da 0,90 gr/cm3’den az olması gerektiği genel olarak kabul edilmektedir. Öte yandan, Tarım Bakanlığı’nca yayımlanan “Tarımda Kullanılan Organik, Organomineral, Özel, Mikrobiyal ve Enzim İçerikli Organik Gübreler ile Toprak Düzenleyicilerin Üretimi, İthalatı, İhracatı, Piyasaya Arzı ve Denetimine Dair Yönetmelik” tarımda kullanılacak leonardit madeninin en az %40 oranında hümik asitler içermesini şart koşmaktadır. 

Bazı kaynaklarda ise leonardit ile ilgili düşük, orta ve yüksek kalite sınıflandırılması yapılıp aşağıdaki tablo verilmektedir:


                                                                                                Düşük Kalite          Orta Kalite                 Yüksek Kalite
  Hümik asit içeriği ( % ) :                                  35 - 50                  50 - 65                          65 - 85
  Organik madde miktarı (% ) :                     minimum 35         minimum 50                 minimum 65
  pH değeri :                                                         6,5 ± 1                  5,5 ± 1                           4 ± 1
  C/N :                                                                    21 ± 1                   19 ± 1                          17 ± 1
  Özgül ağırlık (gr/cm3) :                                    1,4 ± 0,1               1,2 ± 0,1                       0,8 ± 0,1
  Bazik solüsyonda çözünürlük :                          düşük                     orta                             yüksek


Bu tabloda, özellikle “Düşük Kalite” sütunundaki tüm değerler leonarditten daha çok bazı linyit kömürlerini çağrıştırmaktadır. Bu tablonun doğru kabul edilmesi durumunda, linyit kömürünün düşük kaliteli leonardit olarak üretilmesi ve satılması tehlikesi vardır ve ne yazık ki bu tehlike tüm Dünya’da şu anda gerçekleşmektedir. Dünya’daki ve Ülkemizdeki Leonardit madenciliği yapan veya leonarditi pazarlayan firmaların katalogları incelendiğinde hümik asit oranlarının %25’den %85’e kadar ve pH’larının 3’den 12’ye kadar değiştiği, yani çok büyük farklılıklar gösterdiği göze çarpmaktadır. Öteki çelişkiler bir yana bırakılsa bile, asitik özelliklere sahip bir madenin (lenarditin) pH’ının 7’den büyük olması anlaşılabilir değildir. Leonardit madeninin uluslar arası kabul edilmiş bir tanımının ve standardının olmaması bu sonucu doğurmaktadır.


LEONARDİT İÇERİSİNDEKİ HÜMİK ASİTLER NELERDİR?
Leonarditin içerisindeki hümik asitler şunlardır:

a-    Hümik Asit: pH’ı 7’den küçük olan asitik özellikteki sularda çözünemez, daha yüksek pH derecelerindeki suda veya alkalik özellikteki çözeltilerde çözünebilir. Moleküler ağırlığı fazla olup uzun zincir molekül yapısındadır. Rengi, koyu kahverengi ile siyah arasındadır.

b-    Fülvik Asit: Bütün pH derecelerindeki (asitik veya bazik) suda veya çözeltilerde çözünebilir. Moleküler ağırlığı düşük olup, kısa zincir molekül yapısındadır. Rengi,  açık sarı ile sarı-kahverengi arasındadır.

Bir kavram karışıklığını gidermek için “leonardit içerisindeki hümik asit (asitler) oranı” ile ne kastedildiğinin açıklanması gerekir. Bütün yayınlarda, leonardit üreticisi veya pazarlayıcısı firmaların kataloglarında, leonarditin en ayırt edici özelliği olarak “hümik asit oranı” veya “hümik asitlerin oranı” verilir. Buralarda kastedilen, leonarditin içerisindeki hümik ve fülvik asit oranlarının toplamıdır.


DİĞER HÜMİK ASİT KAYNAKLARI NELERDİR?
Hümik asit kaynakları birçok yayında yıllardır aşağıdaki tabloda görüldüğü şekilde verilmektedir:

                         Kaynak                                  
 Hümik Asitler (Hümik+Fülvik) Yüzdesi (%)
 
                    Leonardit :                                                           40-90
                    Turba (Torf) :                                                       10-30
                    Linyit :                                                                  10-30
                    Hayvan Gübresi :                                                  5-15
                    Kompost :                                                              2-5
                    Toprak veya Arıtma Çamuru :                              1-5
                    Taş Kömürü :                                                         0-1

Bu tablo yaklaşık 15 yıl önce hazırlanmıştır ve daha çok farklı maddeler içersindeki hümik asit oranlarının kıyaslanması amacına yöneliktir. Bu tablonun güncellenmesi gerekir. Her şeyden önce, tabloya gidya  eklenilmelidir. Kompost, toprak, arıtma çamuru, taş kömürü gibi hümik asit oranları %5’den bile düşük olan ve hiçbir zaman hümik asit hammaddesi olarak kullanılamayanlar listeden çıkartılmalıdır. Hayvan gübresi ise çok fazla araştırmacı tarafından hümik asit kaynağı veya hümik asit hammaddesi olarak kabul edilmemektedir. Bu değerlendirmelerin 
ışığında tablo yeniden hazırlanıp aşağıda sunulmaktadır.

                                       Doğal Hümik Asit Kaynakları:

                     Kaynak                                  
 Hümik Asitler (Hümik+Fülvik) Yüzdesi (%)
                    Leonardit :                                                           40-90
                    Gidya                                                                   10-30
                    Turba (Torf) :                                                       10-30
                    Linyit :                                                                    1-30

Bunların dışında, bitkilerden de kimyasal yöntemlerle hümik asit elde edilmektedir.

Her iki tabloda da açıkca görülebileceği gibi en yüksek hümik asit oranına sahip olan ve en önemli hümik asit kaynağı, tartışmasız bir şekilde, leonardittir. Oran olarak tartışılmaz üstünlüğünün yanı sıra, leonarditin içerdiği hümik asitlerin (özellikle tarımda) nitelik olarak da daha uygun, daha yararlı ve biyolojik aktifliğinin daha yüksek olduğu çeşitli araştırmalarla kanıtlanmış durumdadır.
LEONARDİTİN TARIMDA KULLANIMI.
Dünya’da ve Türkiye’de leonardit madeninin yıllık üretimi ve yıllık kullanımı ile ilgili güvenilir istatistiki bilgiler bulunmamaktadır. Ancak, üretilen leonarditin çok büyük kısmının tarımda, organik toprak düzenleyicisi olarak, kullanıldığı bilinmektedir.

Lenarditin tarımda kullanımı esas olarak iki şekilde olur; katı (granül) veya sıvı olarak.

Katı (granül) kullanım: Madenden çıkartılan leonardit; kırılması, öğütülmesi, elenmesi, içerisindeki yabancı maddelerin temizlenmesi ve kurutulup suyunun alınması için bir dizi fiziksel işlemlerden geçirilir. Daha sonra torbalanıp tarlaya iletilen leonardit (toprağın, bitkinin ve leonarditin türü ve özelliklerine göre değişen oranlarda) toprakla karıştırılır.

Sıvı olarak kullanım: Leonardit, reaktör adı verilen kazanlarda potasyum hidroksit ile kimyasal işleme sokularak ham sıvı hümik asit elde edilir. Homojenizasyon ve filitrasyon işlemlerinden geçirilen sıvı hümik asit şişelenip satılır. Sıvı hümik asit tarlada, sulama suyuna karıştırılarak kullanılabileceği gibi, yapraktan da uygulanabilir.

Sıvı hümik asitin bütün suyu buharlaştırılırsa potasyum humat adı verilen ve su içerinde kolayca eriyebilen kristalize hümik asit elde edilir. Katı formda pazarlanan bu malzeme istenilen oranda su ile karıştırılarak tekrar sıvı hümik asit elde edilir.

Granül leonardit veya sıvı hümik asit tarımda tek başlarına kullanılabildikleri gibi, doğal veya kimyevi gübrelerle karıştırılarak veya kaplama yapılarak da kullanılırlar. Ayrıca, sıvı hümik aside makro ve mikro besin elementleri ilavesi ile çok değerli Bitki Gelişim Düzenleyicileri (BGD) elde edilmektedir.

Leonarditin ve leonarditten elde edilen hümik asitin Organik Tarımda kullanılmaya uygun olduğu bazı ülkeler tarafından kabul edilmiş durumdadır. Gerçekte, tümüyle doğal bir maden olan ve hiçbir zararlı bileşeni bulunmayan leonarditin organik tarımda tüm ülkelerde güvenle kullanılmaması için bir neden gözükmemektedir. Ancak, birçok ülkede hala başka bazı madenlerin ve maddelerin leonardit adıyla satılabiliyor olması gerçek leonarditin organik tarımda kullanılmasında da kafa karışıklığına neden olmaktadır.

Krill hakkında bilgiler.

Krill hakkında...

Krill, boyları çok ufak (3 - 5 cm) olan ve sürü halinde yaşayan karides benzeri küçük bir kabukludur. 1 m³ krill kütlesi yaklaşık olarak 20 kg. kadardır. Her bir sürünün 2 milyon ton olabileceği düşünülerek, Antarktika krill kütlesinin toplam 500 milyon ton olduğu tahmin edilmektedir. Genelde soğuk sularda yaşarlar ve ana besin maddeleri plankton ve alglerdir. Kriller yakamoz oluşumuna yol açan ışıldama özelliğine sahiptirler ve bu sayede gece karanlığında yüzeye yakın planktonlarla beslenirler. Güneş doğmaya başlayınca, kademeli olarak ışığın ulaşamadığı derinliklere çekilerek avcılarından korunurlar. Çünkü birçok balina türünün ana besin maddesi krilllerdir.


Dünyadaki en büyük omurgasız biyokitle özelliğine sahip krillerin yaklaşık 90 türü vardır ve başlıca türleri;
Buz krili (Euphausia crystallorop),
Japon krili (Euphausia nana),
Kuzey Pasifik krili (Euphausia pacifica),
Avustralya krili (Nyctiphanes australis),
Arktik krili (Thysanoessa raschii),
Antarktika krili (Euphausia superba) gibi...

Antarktika krili (Euphausia superba); civa ve ağır metallerle kirlenebilen balıkların ve deniz canlılarının aksine, yalnızca saf ve temiz sularda yaşarlar. İnsan sağlığına destek olabilmesi açısından tercih edilen en değerli türüdür.

Krill’in ana bileşenleri protein ve yağdır. Krill yağı, bu omurgasız canlının yapısında bulunan bir Omega 3 yağ biçimidir. Bu doğal yapıda insan sağlığı için en önemli bileşenler; Omega 3 yağ asitleri (EPA & DHA), fosfolipitler ve astaksantinlerdir. Balıklardan elde edilen Omega 3 yağ asitlerine göre biyoyararlanımı çok daha yüksek olan krill yağı, ilave olarak güçlü antioksidant özelliği olan astaksantinler ve hücre zarının sağlığında önemli bir yağ asidi olan fosfolipitler içerir.

Krill, doğal yapısında eser miktarlarda bulunan, buna rağmen insan sağlığı için önemli vitaminler, mineraller ve vücudun % 46’sını sentezleyemediği aminoasitler açısından da çok zengin bir besin kaynağıdır.
Vitaminler: C, E, D, A ve B komplkes
Mineraller: Kalsiyum, magnezyum, fosfor, selenyum, çinko, sodyum, iyot, florin, manganez, bakır ve potasyum
Aminoasitler: Lysine, Methionine, Cysteine, Threonine, Arginine, Histidine, Isoleucine, Leucine, Phenyalanine, Valine, Alanine, Asparagines, Glutamine, Glycine, Proline, Serine, Tyrosine

28 Haziran 2015 Pazar

Yabancılara balıkçılıkla ilgili eğitim veriliyor

Yabancılara balıkçılıkla ilgili eğitim veriliyor

Akdeniz Su Ürünleri Araştırma, Üretim ve Eğitim Enstitüsü, yabancılara balıkçılık eğitimi veriyor. Kırgızistan, Tacikistan, Bosna-Hersek ve Sudan'dan araştırmacılar, Antalya'daki su ürünleri istasyonunda balık yetiştiriciliği ile ilgili eğitim alıyor. Enstitü Müdürü Dr. Yılmaz Emre, şimdiye kadar balık yetiştiriciliğine yönelik çok sayıda kişiye eğitim verdiklerini söyledi.


Akdeniz Su Ürünleri Enstitüsü, balık yetiştiriciliği alanındaki tecrübesini yabacı ülkelerle paylaşıyor. Enstitü Müdürü Dr. Emre, Kırgızistan'a balık çiftliği yapımına, Bosna-Hersek'e su ürünleri araştırma enstitüsünün kurulmasına bilgi desteği, Tacikistan ve Sudan'a da eğitim alanında destek olduklarını bildirdi. Emre, "Tacikistan'dan 5-6 kişilik bir gurup geldi onlara burada eğitim verdik. Geçtiğimiz günlerde de 2 Sudanlı su ürünleri araştırmacısı enstitümüzde 2 haftalık bir eğitim aldı." diye konuştu.


Yılda 20 milyon balık yavrusu üretiliyor


Akdeniz Su Ürünleri Araştırma, Üretim ve Eğitim Enstitüsü, 20 milyona yakın yavru balık üretimiyle Türkiye'de balıkçılığın gelişmesinde de büyük katkı sağlıyor. Modern üretim sistemi ve bioteknolojik çalışmalarla yavru balık yetiştiriciliğinde önemli mesafe kaydeden Enstitü, 18 çeşit balık üretimi gerçekleştiriyor. Sazan, alabalık, levrek ve çipuranın yanında akvaryum balıkları da yetiştirdiklerini kaydeden Emre, "Türkiye'deki akvaryum balıklarının büyük bölümünün dışarıdan ithal ediliyor. Enstitümüzde yılda 900 bin civarındaki akvaryum balığı üretimiyle dışa bağımlılığı azaltıyoruz." ifadelerini kullandı.

"Üretim modelini değiştirip pazar yaklaşımını gözden geçirdikten sonra yavru balık üretiminde 20 kat artış sağladık." diyen Emre, şöyle devam etti: "2004 yılında en fazla 1 milyon yavru balık üretiyorduk. 2006 yılında bu sayı 4,5 milyona çıktı. 2007'nin ilk 4 ayı itibariyle 20 milyon civarında balık yavrusu üretmiş durumdayız. Hedefimiz 30 milyondu. Eğer pazar bulabilirsek 10 milyon daha üreteceğiz."

Balık çiftlikleri nin önem kazanmasıyla Ar-Ge çalışmalarına ağırlık verdiklerini de dile getiren Enstitü Müdürü, yürütülen projeler hakkında da şu bilgileri verdi: "TÜBİTAK ve TİGEM ile yürüttüğümüz 5 tane araştırma projelerimiz var. Fethiye'deki balık çiftliklerinin çevreye etkilerinin araştırılacağı projemiz TÜBİTAK'tan onay aldı. Haziran ayında başlayacağız. Öte yandan yine 3 üniversite 2 araştırma enstitüsüyle ortaklaşa yürüttüğümüz bir stok araştırma projesi bulunuyor. Denizlerimizdeki balık stoklarını araştıracağız. TÜBİTAK'a sunacağımız bu projeye AB de talip. Balıkçılıkla ilgili gen kaynağı ile organik su ürünleri yetiştiriciliği projelerinin çalışmaları da sürüyor."

Alabalık Hakkında Genel Bilgiler

Alabalık Hakkında Genel Bilgiler
Alabalıkgillerden, soğuk ve duru sularda yaşayan, eti turuncu ve lezzetli bir tatlı Su balığı (Trutta faris).
Familyası: Alabalıkgiller ( Salmonidae ).
Yaşadığı yerler: Deniz ve tatlı suların temiz, soğuk ve dipleri çakıllı kısımlarında yaşarlar.
Özellikleri: 20-100 cm boyunda, 25 kilograma kadar ağırlıkta olanları vardır. Türkiye’de en büyükleri 10 kilogramdır. Çoğunun boyları da 25-30 santimetredir.
Çeşitleri: Anadolu, Avrupa, deniz, Göl, dağ, gökkuşaklı, çelikbaş, dere alası alabalıkları meşhurdur.
Kemikli balıklar takımının Salmonidae familyasının deniz ve tatlı sularda yaşayan türlerinin genel adı. Vücutları yanlardan hafifçe yassılaşmış, genellikle mekik şeklindedir. Sırt yüzgeçlerinin gerisinde bulunan “adipoz” adını alan yağ yüzgeçleri alabalık için karakteristiktir. Başları çıplak olup pulsuzdur. Vücutları küçük, sert pullarla örtülüdür. Aynı populasyonun bireyleri arasında renk ve desen bakımından farklılıklar görülür. Bu çeşidin bireyleri; cinsiyete, yaşa, alınan besin ve yaşama ortamına göre değişiklikler gösterirler.
Renkleri, lacivertten açık sarıya kadar değişir. Genellikle sırtları yeşil, karın kısımları sarı veya gümüşidir. Pullar kırmızı-siyah beneklidir. Gözleri son derece kuvvetlidir. Yemini görerek alır. Çok sür’atli hareket ettiklerinden göç dönemlerinde engelleri aşabilirler. Anadrom balıklardır. (Üremelerini tatlı sularda yaparlar.)
Deniz ve tatlı su alabalıkları yumurtlamak için göl ve nehirlerden göç ederek doğdukları nehirlerin yukarı kısımlarına dönerler. Deniz alabalığı da som balığı gibi senelerce denizde yaşadıktan sonra yumurtlama mevsiminde tatlı sulara hareket eder. Dik çağlayanları aşar. Dik engelleri aşmak için bükülerek kuyruğunu çenelerinin arasına sıkıştırıp bırakır ve zemberek gibi boşanarak yukarı sıçrar.
Üreme dönemlerinde renkleri değişir. Erkek fertler daha parlaktır. Dişi bireyler daha mat renklidir. Tabii sularda 1 kilogram alabalık, 1900 - 2000 arasında yumurta bırakır. Yumurta bırakma yerleri kaynak ağızları, killi, kumlu ve çakıllı bölgelerdir. Çukura, portakal renginde ve nohut büyüklüğünde olan yumurtalarını bıraktıktan sonra, erkeği gelip spermalarını üzerine boşaltır. Sonra yumurtladığı çukurları erkeği ile beraber kum ve çakıllarla örterek yumurtalarını gizler. Ekim-Şubat ayları arasında yumurtlarlar. 2-3 Ay zarfında yumurtalardan yavrular çıkar.
Alabalıklar obur ve yırtıcı hayvanlardır. Küçük balık, solucan, balık yumurtaları, hatta kendi cinsinin küçüklerini ve su üstünde gezinen, uçuşan böcekleri yakalayarak yer. Çok hareketli olduklarından avlanmaları zordur. Özel avlanma metodları vardır. Kışı, yaşadıkları suların derinliklerinde geçirirler. Diğer su balıkları gibi su içmezler. Su ihtiyaçlarını solungaçlarından su geçmesiyle (osmozla) sağlarlar. Tuzlu suda yaşayanları ise su içer. Göç zamanlarında vücutları bir çok değişikliğe uğrar. Yaşadıkları çevreye çabuk uyum sağlayıp kolayca renk değiştirdiklerinden “Balıkların bukalemunu” olarak da adlandırılırlar.
Alabalık, en lezzetli tatlı su balığıdır. Kılçıklarının azlığı ve karın boşluğunun küçüklüğü sebebiyle eti boldur. Proteince zengin olduğundan Sağlıklı beslenmede üstün vasıflı bir gıdadır. B ve D vitaminleri ile iyod ve fosfor bakımından zengindir. Alabalık, halk arasında, kırık, çıkık, siyatik ve kemik ağrılarında tedavi için kullanılmaktadır.
Ülkemiz deniz ve akarsularında alabalık mevcuttur. Doğu Anadolu, Karadeniz, Akdeniz bölgesinin yüksek yerlerindeki akarsularda ve Aras, Çıldır, Uludağ, Sapanca göllerinde bulunduğu gibi, Abant gölünde de alabalık üretimi yapılmaktadır. Alabalık, sun'i balıkçılıkta, en çok tercih edilen balık çeşididir. Özellikle gökkuşağı alabalığı Türkiye şartlarında 10-12 ayda 250 gram ağırlığa ulaşabilmektedir. Ülkemizde yetiştirme yoluyla elde edilen alabalık iç tüketime sunularak ve ihracatı yapılarak ülkemiz ekonomisine büyük katkıda bulunmaktadır.
Alabalıkların on kadar türü bilinmektedir. Anadolu alabalığı ( Salmo trutta var.macrostigma ), Avrupaalabalığı, ırmak alabalığı ( S. trutta var. fario ), deniz alası ( Salmo trutta ), göl alası ( S. trutta lacustris ) en tanınmışlarıdır

ALABALIK YETİŞTİRİCİLİĞİ

ALABALIK YETİŞTİRİCİLİĞİ


Alabalık ülkemizde ilk ele alınan ve başarılı bir şekilde uygulanan  bir yetiştiricilik yöntemidir. Ülkemize ilk olarak  1970 li yıllarda başlayan çalışmalardan çok olumlu sonuçlar alınmıştır. Öyle ki günümüzde alabalık yetiştiriciliğinin ele alınabileceği kaynak sayısının ülkemizde oldukça azaldığı söylenebilir. Ama bu durum ülkemizde alabalık yetiştiriciliği daha fazla geliştirilemez anlamını da çıkarmaz.  İnancımız odur ki  ileriki yıllarda bu konuda daha pek çok gelişme olacaktır.  Şöyle ki bu gün sofralık alabalık üretiminde kullanılan ve yavru üretimine uygun olan su kaynakları ileride sadece yavru balık üretimine yönelebilir. 

Bu yerlerde üretilen yavruların, barajlarda veya Karadeniz de su sıcaklığının alabalık gelişmesine uygun olduğu kış aylarında besiye alınarak ülkemiz üretiminin iki üç katına çıkarılabileceğini beklemekte olasıdır.  ülkemizdeki alabalık üretimi 2002 yılı için 1000’i aşan işletmede 40.000 ton dolayındadır. 1970 li yıllarda alabalık soğuk sularda yetişen nadir bir balık türüdür diye tanıyan halkımız, bu gün her Pazar yerinde tezgahlarda nerede ise en ucuz pazarlanan balıklar arasında görmesi bu konuda sağlanan gelişmenin bir işareti sayılmalıdır. Bu gelişmelerin sağlanması pek çok atılımcı için başlangıçta pek kolay olmamıştır. 1970 li yıllarda İlk kez üretime açılan işletmeler pek çok zorluklarla karşılaşmışlardır.

Günümüzde rahmetli olmuş olan Denizlide Ömer Yavuz, Bilecik te Hasan Papilla gibi daha adlarını sayamayacağım pek çok azimli üretici başlangıçta çok büyük zorluklarla karşılaşmışlar ve büyük çabalar harcamışlardır.  Bu gün ise Avrupa çapında ün yapmış ve yılda 1000 tondan daha fazla alabalık üreten işletmelerimiz vardır. Örneğin Aydınlı Mustafa Bağcı’ nın Köyceğizdeki, işletmeleri  Avrupa içerisinde dahi önde gelen kuruluşlar arasında sayılabilir. Bu gibi başarılı kuruluşların artması da ülkemiz balık yetiştiriciliğinin gelişmesi açısından büyük önem taşımaktadır.

YETİŞTİRİCİLİĞİ YAPILAN ALABALIK TÜRLERİ

Dünyada yetiştiriciliği yapılan Alabalık türlerini iki şekilde sınıflandırmak mümkündür. Dış yayınlarda alabalık türleri genellikle Avrupa ve Amerika alabalıkları olmak üzere iki grupta incelenmektedir. Ülkemiz ve yetiştiricilik bakımından ise, alabalık türlerini yerli alabalıklar ve kültür alabalıkları olmak üzere ele alan araştırmacılarımız da vardır. Bu sınıflandırmalara göre en önemli alabalık türleri ni şu şekilde sınıflandırabiliriz.
Kahverengi alabalık (Salmo trutto fario)
Avrupa alabalıklarından Kahverengi alabalıklar (Salmo trutto fario, L.) Avrupanın dağlık bölgelerinin bir türüdür. Kırmızı benekleri belirgindir. Bu grup içerisinde Salmo trutto marmaratus Ülkemizin batı bölgelerinde Kaz dağlarında yaşamaktadır. Atlantik som balıklan (Salmo salar L.) Göçebe bir türdür. Portekizden İskandinav ülkelerine kadar pek çok temiz sulu nehirlerde bulunur. Atlantik Okyanusuna bakan Kuzey Amerika sahillerinde de yaşamaktadır.

Danube som balıkları (Hucho hucho L.) Kuzey Avrupa’nın bir çok göllerinin balıklandırılması için ele alınan bir türdür. Bir metre uzunluğa kadar büyüyebilmektedir. Salvelinus alpinus Asya ve Kuzey Amerika sahillerinde de bulunan bir türdür. Derin göllerde yaşamayı tercih etmektedirler. Renk ve şekil bakımından çok güzel görünümleri vardır.
Diğer bir grup olarak ele alabileceğimiz Amerika alabalıkları içerisinde en ünlü olanı Gökkuşağı Alabalıklarıdır (Oncarhynohus mykiss veya Salmo gairdneri R.,  ). Dünyada ve ülkemizde yetiştiriciliği en yaygın olan alabalık türüdür. Ege koşullarında 10-11 ayda porsiyonluk ortalama 250 gr ağırlığa ulaşabilmektedir. Ülkemizde alabalık yetiştirecek olanların ele alacağı birinci alabalık türü durumundadır. Su sıcaklığının tedrici yükselmesi durumunda yüksek su sıcaklıklarına uyum sağlayabilmektedir. 

Bol su ortamında su sıcaklığının 22-23 dereceye yükselmesi balıklar üzerinde kötü bir etki yaratmamaktadır. Fakat ideal yetiştirme sıcaklığı 14-17 derece dolaylarıdır. İyi kalitedeki bir kg. yapay yem ile bir kg. canlı ağırlık artışı sağlanabilmektedir. Bu verim düzeyine ıslah ve yem kalitesinin yükseltilmesi ile ulaşılmıştır. Evcil bir balık türüdür. Diğer kültür alabalıklarına oranla daha dayanıklıdır Çeşitli alt türleri bulunmaktadır.
Oncarhynohus mykiss, Kuzey Amerikanın bir türü olup 1880 yıllarında Avrupa ya getirilmiştir. Yine bu gruptan Salmo clackii R. Amerikanın kuzey bölgelerinde gökkuşağı alabalıklarına oranla daha iç bölgelerde yaşayan bir türdür. Pasifik som balıkları (Oncorhynchus sp.) denizlerden nehirlere göç eden ve yumurtalarını bıraktıktan sonra ölen som balıklarını içermektedir. Bu grup içerisinde pek çok tür bulunmaktadır. Salvelinus fontinalis Kuzey Amerikanın Atlantik okyanusuna bakan kıyı ve buralara dökülen nehirlerde yaşamaktadır. Amerika göl alabalıkları (Salvelinus namaycuch W.)  Kuzey Amerikanın derin göllerinin bir türüdür.

Alabalık türlerinin ülkemiz ve yetiştiricilik bakımından sınıflandırılması. Durumunda;
Yerli Alabalıklar olarak . Salmo trutto abanticus iç ve Doğu Anadolu'nun dağ göllerinde yaşar. Göl alabalığı olarak tanınırlar. Vücutlarında kahverengi halkalar içinde siyah noktaları ile tanınırlar. Salmo trutto labrax, PAAL. İse  Karadeniz e dökülen akarsularımız da bulunur. Vücut üzerindeki geniş gri mavi benekleri ile tanınırlar. 10-15 kg. ağırlığa kadar ulaşabilen bir türdür.Salmo trutto magrostigma, A. DUM. ise Ülkemizin güney ve güney batı bölgeleri soğuk nehirlerinde bulunur. Üzerinde siyah benekler bulunan çatal kuyrukları vardır. Rengi siyah ile gri arasıdır. Salmo trutto caspius, KESSL.Kuzey doğu Anadolu bölgemizde bulunur. Vücudunun yan kısmında etrafı açık kahverengi ve ortası siyah noktalı benekleri ile tanınırlar. Salmo trutto morpha fario L.Fırat nehrinin üst kısımlarında bulunur. Vücutlarının yan tarafında benekler vardır

Ülkemizde Gökkuşağı alabalığı yanında Kültürü yapılan diğer alabalık türleri ise  (Shasta gökkuşağı alabalığı) Dünyaya Kaliforniya dan yayılmıştır Renkleri açıktır Üzerlerinde az koyu siyah noktalar bulunur. Yan taraflarında geniş kırmızı çizgiler vardır. Gelişme özellikleri çok iyidir
.Salmo gairdneri gairdneri (Çelikbaşlı gökkuşağı alabalığı) Amerika orijinlidir Yan taraftaki kırmızı çizgileri daha parlaktır. Sırt çizgisi boyunca ve sırta yakın kısımlarda birçok kırmızı beneklere sahiptirler Geç yumurta verirler.

ALABALIKLARIN SU İSTEKLERİ

Alabalık yetiştiriciliği için kaynak, akarsu, göl ve yeraltı suları kullanılabilir En uygunu kaynak sularıdır. Suyun berrak olması istenir. İçilebilir temiz sular tercih edilir. Su sıcaklığının yılın her mevsiminde 14-15 derece dolayında olması en uygunudur Yumurtlama ve yavru çıkışı için su sıcaklığı 7-15 derece arasında olabilir. 

Yetiştirme ve yemeklik balık üretimi için su sıcaklığının yavaş yavaş yükselmesi ve gökkuşağı alabalıkları için 20 dereceye ulaşması önemli bir sakınca yaratmaz Hatta gökkuşağı alabalıkları bol su ortamında 23-24 derece su sıcaklıklarında bile yaşayabilmektedirler Fakat sıcaklık artışında dikkatli olunması yine de önemli bir konudur. Her türün farklı dönemlerinde farklı sıcaklık istekleri vardır. Örneğin, gökkuşağı alabalığında yumurtlama ve yumurta kuluçkalanması için 10-12 °C, yavru dönemi için 12-14 °C , besi için 15-17 °C sıcaklık değerleri en iyi verim sağlamak içinen uygun değerler olarak verilmektedir. Son yıllarda ülkemizde Karadeniz de tuzlu su da alabalık yetiştirilmesi yaygınlaşmış bulunmaktadır. 

Alabalıklar su sıcaklığı uygun olduğu taktirde %0 20 tuzlu deniz sularında da kolayca yaşabilmektedirler. Bu nedenle kış aylarında  su sıcaklığının 17-18 °C’den daha az olduğu dönemlerde Karadeniz de ağ kafeslerde alabalık yetiştirilebilmektedir.  Bu konudaki ülkemizdeki ilk denemelerden biri kitabın yazarı tarafından 1978-1979  yıllarında denenmiş ve başarılı olunabileceği vurgulanmıştır. Ayrıca göl ve barajlarda ağ kafeslerde balık yetiştiriciliği bakımından ülkemizde çok büyük potansiyel olduğu belirtilebilir. Bu konu da tüm baraj ve göllerimizin mevsimlere göre su koşulları incelenerek yeni olanaklar  yaratılması ülkemiz yararına olacaktır

Suyun pH'sı 6,5 7,5 arasında olmalıdır Suyun az sert olması ve SBV değerinin 4'u aşmaması tercih edilir. SBV değeri ve pH  hakkında genel balık yetiştirme kitaplanında bilgi verilmiştir. İncelenmesini öneririm.
Alabalıklar bol oksijen bulunan sularda yetiştirilirler. Su sıcaklığının 20 dereceyi aşmamasının istenmesi ılık sularda oksijen miktarının düşük olmasındandır. Diğer bir ifade ile balıkları rahatsız eden suyun sıcaklığı değil ılık sularda az oksijen bulunmasıdır. Örneğin sıcaklığı 1 derece olan suda 14 mg/lt. oksijen bulunur iken 10-20 ve 30 derece sıcaklığındaki sularda 11.3-9.19 ve 7.67 mg/lt. erimiş oksijen bulunur. Alabalıklar için oksijen miktarının 6-7  mg/lt den daha aşağıya düşmesi iyi sayılmaz. Alabalıklar az oksijenli sulardan hoşlanmadıkları için başarılı bir üretim için bol su ve sıcaklığı 20 dereceden aşağı sular aranılır.

Diğer Maddeler

Alabalık sularında potasyum hidroksit (KOH) 15 ppm, bakır 1 ppm, magnezyum klorür (MgCl2) 4000 ppm, kurşun nitrat (Pn(NO3))2 ppm, kurşun klorür (PbCU 0.3 ppm amonyak yavrular için 0,005 ppm, yetişkin balıklar için 1 ppm, klor 0.25 ppm'den fazla olmamalıdır. Su içerisinde çeşitli lifler tortu ve organik artıklar bulunmamalıdır. özellikle yumurtaların bulunduğu tavalara giden suların çok temiz olması gerekli hatta zorunludur. Çünkü yumurtalar üzerine birikebilecek mil ve kum artıkları çıkış gücünü büyük oranda etkileyebilir ve yumurta ölümlerine neden olur.

Su Miktarı

En az 100 Lt/sn su miktarına sahip olmak ideal bir alabalık üretim işletmesi kurmak için gereklidir. Daha az su miktarına sahip olan kaynaklarda da alabalık üretimi ele alınabilir ise de ısınma olabilir ve bu durum balık üretimi için tehlikeli bir ortam yaratabilir. Yabancı yayınlara göre 100 Lt/sn su bulunan bir kaynakta 6-9 ton balık yetiştirilebileceği bildirilir. Fakat iyi bir planlama yapılır ise 100 lt/sn su ortamında 15-20 ton alabalık üretmek mümkündür. Diğer yaşlarda ise,
1000 yumurta için 0.5 -1 Lt/dakika,
0-2 aylık 1000 adet yavru için 1 - 3 lt/dakika,
4-8 aylık 1000 adet yavru için 6-10 lt/dakika
su gerektiği belirtilebilir. Bazı yazarlar her bir aylık yaşta 1000 balık için 1 lt/dakika su hesaplanması gerektiğini önermektedirler. Örneğin, balık yavruları 7 aylık ise 1000 balık için 7 lt/dakika su gerektiği hesaplanabilir. Yalnız bu arada şu konuyu da hatırlamak gerekir ki; balıkların ihtiyacı olan suyun hesaplanmasında balıkların ay olarak yaşları yanında gelişme durumlarının da dikkate alınması gerekir. İyi yemlenmiş ve gelişmesi hızlı olan gruplarda su ihtiyacının bir miktar daha yüksek tutulması düşünülür.
Balık yetiştirmede su idaresi çok önemlidir. Örneğin 100 Lt/sn su içeren bir kaynakta 15.000 kg balık yetiştirilebileceği belirtilmiş olmakla beraber iyi bir menajman ile bu üretimi yılda 25-30 tona çıkarmakta mümkündür.

ALABALIK TESİSLERİ

Arazinin özel mülk veya tapulu olması kuruluş işlemlerini azaltır. Fakat hazine malı araziler de kiralanabilir. Bu kiralama işlemlerinden önce bazı çalışmaların yapılmış olması gerekir. Ülkemizde en çok 10-15 yıl süre ile kiraya verilme işlemi uygulanmakta ve süre tekrar uzatılabilmektedir.
Yetiştiricilik yapılacak alanın su kaynağına yakın olması yararlı olacaktır. Çünkü kaynaktan uzaklaştıkça suyun yol boyunca ısınma, bulanma ve yabancı atıklarla kirlenme riski vardır. Kaynak uzak ise suyu boru ile ısınmadan getirmek te planlanabilir. Arazi meyilli ve havuz yapımına uygun olmalıdır. Su normal cazibe ile havuzlara alınabilmeli ve havuzlar istenildiğinde kolayca boşaltılabilmelidir.
İşletme alanının biraz önce belirtildiği gibi kaynağa yakın ve havuz kurulmaya elverişli olması yanında diğer bazı özellikler de aranır. Bunların başında yol durumu gelir. Gerek inşaat sırasında gerekli malzemelerin taşınması ve üretim zamanında ürünün kolayca nakli bakımından ulaşım sorununun bulunmaması lâzımdır. Pazara da yakın olması istenir. İnşaat malzemeleri temininin kolay olması tesis maliyetini düşürecektir İş gücü ve yem temini gibi konuların kolaylıkla sağlanması dikkate alınmalıdır İçme suyu ve elektrik gibi konular da düşünülmelidir.
Alabalık işletmelerinde Damızlık ve stok havuzları,  üretim havuzları Kuluçka havuzları ve yavru üretim havuzlan olmak üzere 4 tür havuz bulunması gerektiği söylenebilir
Kuluçka havuzları ve yavru üretim havuzlan bina içerisinde plânlanır. Çünkü yumurta ve yavrular 3-5 cm ye ulaşıncaya kadar mutlaka az ışıklı yerde tutulmaları zorunluluğu vardır Yumurta ve çok küçük yavruların direkt olarak güneş ışığında yaşayamayıp öldükleri kesinlikle bilinmelidir.

Kuluçkahane ve kuluçka havuzları

Üretilecek balık miktarına göre plânlanır. Üstü örtülü pencereleri kapatılabilir karanlık olabilecek şekilde inşa edilirler. Kuluçkahane de kuluçka tavalarının konulacağı kuluçka kanalları bulunur Kuluçka tavaları çeşitli ebatlarda olabilir ise de 50X50 boyutlu olarak önerilebilir.
 Kuluçka tavalarının konulacağı uzun kanal şeklindeki havuzcuklar da tava boyutlarına göre planlanır, örneğin 49 x 50x15 boyutlu tavalar kullanılacak ise 50 cm. enindeki kanallar planlanabilir, örneğin işletme de 20 ton balık üretimi plânlayalım Her biri 250 gr. geleceği hesabı ile 80.000 adet balık üretilecek demektir. Balıklar bu yaşa gelinceye kadar %20 zaiyat olabileceği var sayılır ise bu durumda, 100.000 dolayında yumurtanın  kuluçkaya konulması gerektiği hesap edilir. 

Bir tavaya ortalama 10.000 adet yumurta konulabilir. Bu durumda 10 adet kuluçka tavasına ve bunların konulacağı kanala gereksinim duyulacaktır. 80.000 yavru balık 3-4 cm; boya ulaşıncaya kadar bina içinde tutulacağına göre 1 m2 ye 2000-3000 yavru konulacağı hesabı ile 30-40 m2 iç havuz yapılması planlanabilir. Bu iç havuzlar 0.5 veya 1 m. genişlikte 0.75 derinlik ve bina enine göre 5-10 m. uzunlukta yapılabilir. 1 m. enindeki havuzlar gerektiğinde kuluçka tavalarının ikisini yan yana koyarak kullanma amacıyla da yararlanılabilir. Su derinliği yumurta konulduğunda yumurtaların üst kısmında 5-8 cm. su bulunacak şekilde plânlanır. İlk bir iki ay su derinliği larvalar için, 30-40 cm. tutulur. Yavrular büyüdükçe su derinliği 60-75 cm. ye çıkarılabilir.

Üretim havuzları ve diğerleri

Alabalık havuzlarının betondan yapılması tercih edilir. 1 m2 su alanında 15-20 kg. alabalık yetiştirilebilir. Uygun yetiştirme ve bilinçli bir planlama ile de yıl ortalaması olarak 1 m2 de 30 kg balık pazarlamak ta mümkündür. havuzların çok çeşitli şekillerde planlanması mümkün ise de son yıllarda 2-4 m. enindeki kanal tipinde uzun havuzlar inşa edilmektedir. Görüşümüze göre en ideali 3 m. olmaktadır. Su derinliği 1,2 m. ile 1,40 m. arasında olabilir. Su giriş çıkışları kontrollu ve ızgaralı olarak yapılır. Planlamada süzgeçler ve boşaltma düzenleri dikkatle planlanır. İdare binası. yem deposu, işletme çok büyük ise küçük bir laboratuvar, soğuk hava ünitesi ve personelin kalacağı yerler de plânlamalarda dikkate alınır. Binaların havuzların kontrolü mümkün kılacak bir yerde inşa edilmeleri yararlı olacaktır.

ALABALIKLAR HAKKINDA GENEL BİLGİLER

Ülkemizde alabalıklar porsiyonluk tabir edilen 3-4 tanesi 1 kg çeken ortalama 200-300 gr. ağırlıkta iken pazarlanmaktadır.. Gökkuşağı alabalıkları bu ağırlığa 10-12 ayda ulaştırılabilmektedir. Son yıllarda Karadeniz de besiye alınmış ve 1 kg dolayındaki balıklarında pazarlar da yer aldığı gözlenmektedir. Bir kg ağırlığındaki bir dişi alabalık 1600-2000 adet yumurta verebilir. Alabalık yumurtaları 4-5 mm. çapındadır. Ülkemizde yetiştiriciliği yapılan gökkuşağı alabalıklarının yumurtalarından yavru çıkışı 14-15 derece su sıcaklığında 21 gün sürer. Su daha soğuk ise bu süre bir miktar uzar. örneğin su 12 derece ise 26 gün, 10 derece ise 30 günde yavru çıkışı tamamlanır. Bazı yayınlarda yumurtalardan yavru çıkışı derece/gün olarak belirtilir. Bu yöntem ile işletmemizde kaç günde yumurtadan yavru çıkacağını basitçe hesaplayabiliriz, örneğin, Gökkuşağı alabalıklarında 300 derece gün, kahverengi alabalıklarda ise 400-450 derece gündür. Diyelim ki Gökkuşağı alabalığı yetiştirilen işletmemizde kuluçkalarda kullanılacak suyun sıcaklığı 14°C dir. Bu zaman 300/14=21-22 günde yavruların yumurtadan çıkacakları hesaplanır.
Erkek alabalıklardan sağımla alınan üreme hücreleri topluluğuna süt tabir edilir. Bu sütün 1 cm3 ünde milyonlarca erkek üreme hücresi olan spermatozoid bulunur. Bir erkek balıktan bir mevsimde 1 kaç kez süt alınabilir. Bu nedenle bir işletmede dişi balık sayısının 1/3 ü oranında erkek balık bulundurmak yeterli olabilir. Normal besi koşullarında bir erkekten iki haftada bir süt alımı mümkündür.
Yumurtlama zamanında dişi alabalıkta karın şişkin, anüs kızarık, yuvarlakça ve dışa doğru çıkıktır. Erkek balıkta ise karın düz yapıdadır. Erkek balığın karnına yandan hafifçe basılınca beyaz renkli süt çıktığı görülür. Erkeğin rengi üreme zamanında parlaklaşır ve kızıllaşır. Yaşlı erkeklerde ağız ucu üste doğru kıvrıklaşır. Bir işletmede 1.000.000 adet yumurta üretimi için 750 kg. damızlık balık bulundurmak yeterlidir.
Yumurta ve yavru üretimi.
Yumurta sağımından 1-2 ay önce yemleme azaltılır. Yumurtlama dönemi yaklaştıkça balıkların suyun geldiği yerde toplanma eğilimleri artar. Bu dönemde yemlemenin kesilmesi gerekir veya verilen yem miktarı azaltılır. Ayrıca erkek dişi ayırımı yapılarak özel olarak hazırlanmış ve temizlenmiş havuzlara konulur. Verimli bir yumurta alımı için, bir yıl önceden başlayan yemlemenin kalite ve miktar bakımından en yüksek düzeyde tutulması çok yararlı olacaktır.
Doğal yem yiyen balıklarda yumurta rengi pembe kırmızı, yapay yemle büyütülen balıklardan elde edilen yumurtaların rengi ise soluk beyaz veya az sarımsı olur. Fakat her iki renk yumurtadan da başarılı şekilde yavru üretilebilir.
Damızlık balıkların beslenmesi devamlı olmalıdır. Kesik kesik beslenen ve düzenli gelişme kazandırılmayan balıklardan iyi bir damızlık özelliği beklenemez.
Damızlıkta kullanılacak dişi balıkların 3-4 yaşında olması en uygunudur. Fakat, iyi beslenmiş iki yaşlı balıklardan da başarı ile yumurta elde edilebilir. Erkek balıkların ise 2-4 yaş arasında olması istenir. Fakat, gerek erkek, gerekse dişilerde 350 gr.'ı geçen balıklardan da damızlık olarak yararlanılabilir. 6-7 yaşını geçen balıklar ise damızlıktan çıkarılmalıdır. Çünkü bu balıklarda kısırlık artar ve yumurtalarda döl tutma oranı yarı yarıya azalabilir. Balığın ağırlığı arttıkça yumurta büyüklüğü ve elde edilecek yumurta sayısı da artar.

Üreme Zamanı

Alabalık türlerine göre değişebilir. Gökkuşağı alabalıklarında genel olarak Ocak, Mart aylan arasıdır. Fakat fertlere ve hatlara görede fark edebilir, örneğin Japonya da seçim ve seleksiyon yolu ile Ekim-Kasım aylarında yumurta veren gökkuşağı alabalık hatları geliştirilmiştir. Seleksiyon bilindiği gibi yeni generasyonu meydana getirecek bireylerin seçimi işlemidir ve bunun sonucu gelecek generasyonda ortaya çıkacaktır.
Üreme zamanı bölgelere ve iklime göre de fark eder. Suyun kuvvetli akışı da etkili olur. Güçlü ve akıntılı sularda bulunan balıklarda üreme zamanı daha erkendir Balıkların sağlığı ve iyi bir yemleme de üreme zamanının erken oluşmasında etkendir Yapılan çalışmalar balık yaşının üreme zamanını etkilemediğini ortaya koymuştur

Üretim

Üretim zamanı gelince ilk yapılacak iş erkek ve dişi balıkların ayrılmasıdır. Havuzlardaki tüm balıkları kısa sürede yakalamak için balık yakalama arabasına sahip olunması çok yararlı olacaktır Ayrılan dişi ve erkek balıklar ayrı küçük havuzlara alınırlar. Bu havuzlar dölleme işleminin yapılacağı binaya yakın olmalıdır. Havuzların derinliği 0.75-1 m., uzunlukları 2-3 m., genişlikleri de 1 m. dolayında olmalıdır. Böylece işlem sırasında balıkların yakalanması kolay olacaktır. 

Bu havuzların dip kısmında çakıl veya bitki bulunmamalıdır. Çünkü, balıkların yumurta bırakmalarına etken olacak bir ortam yaratılmış olur. Beton ve düz olarak yapılmış olması en uygunudur. Bu havuzların üst kısmı ağ ile kapatılmalı veya kenarları balıkların sıçradıkları zaman kaçamayacakları kadar 30-40 cm yüksek olmalıdır. Yumurtlama zamanı gelen balıklarda suyun geldiği yöne doğru gidebilme amacı ile zıplama eğilimlerinin arttığı görülür. 

Damızlık balıkların tutulduğu bu havuzlara mümkün olduğu kadar bol su verilmelidir. Böylece cinsel olgunluğun, hızla gelişmesi sağlanabilir. Fakat akıntının çok fazla olması da doğru değildir. Yumuşak ve balıkları sürüklemeyen bir akıntı sağlanmalıdır. Havuzlara konulan damızlık balıklar her hafta kontrol edilerek yumurta alım zamanının gelip gelmediği izlenmelidir. Böylece en uygun yumurta alım zamanı kolaylıkla saptanır ve sağım işlemine geçilebilir. 

Eğer dişi balığın karnı şiş ve az bir basınç ile anüsten yuvarlak olgun yumurtalar çıkıyor ise yumurta alım zamanı gelmiş veya çok yakınlaşmış demektir. Erkeklerde ise üreme zamanı süt kremsi beyaz renktedir. Kötü süt sulu görünümdedir. Üreme zamanı değil ise erkeğin karnına basılır ise süt gelmeyebilir veya az gelir. Aynca kanama da görülebilir.
Dişi balıklarda olgun yumurtalar yuvarlaktır. Yumurta olgun olarak 8-10 gün kalabilir. Fazla olgunlaşan yumurtalardan çoğunlukla erkek balık çıkar ve bunların bir kısmında da kötü özellikler görülebilir. Döllenme oranı da düşebilir. Gerek döllenme, gerek döllenmeden sonra kuluçkalama da, gerekse yumurtadan yavru çıktıktan sonra ölüm oranı yüksek olabilir. Bu nedenle sağım işleminin devamlı kontrol edilerek zamanında yapılması çok önemlidir. Elde edilecek sıhhatli yavrulardan ileride sıhhatli balıklar yetiştirilebileceği unutulmamalıdır. Ayrıca yumurtalar daha olgunlaşmadan sağım yapılır ise aynı aksaklıklar izlenebilir
Eğer dişi balıktan bir yıl yumurta sağılmaz ise balık bu yumurtaları kendi vücudunda eritir ve absorbe eder. Bu durum kısırlığa neden olur. Bu nedenle dişi balıkların yumurtasından yararlanılsın yararlanılmasın her yıl mutlaka sağılmalı ve yumurtalar alınmalıdır.

Yapay Tohumlama

İki şekilde yapılır. Birincisi kuru yöntem, ikincisi ise yaş yöntemdir. Kuru yöntem su ile karıştırmadan yapılan dölleme işlemidir, yaş yöntem ise su içerisinde yapılan dölleme işlemidir. Yaş yöntemin çok süratli uygulanması gerekir. Kuru yöntem yaş yöntemden daha uygun ve yaygın bir uygulamadır. Çünkü alabalık erkek tohumları su içerisinde 30 saniye gibi kısa bir süre içerisinde ölmeye başlarlar ve en uzun olarak ancak 1-2 dakika su içerisinde yaşayabilirler. Bunun yanında kuru yöntemle çalışıldığında spermatpzoitler daha uzun süre yaşar ve hayatiyetlerini koruyabilirler. Ülkemizdeki çalışmalarda tamamıyla kuru yöntem ele alınlığından bu yöntemin pratik yetiştiricilik açısından önemi dikkate alınarak aşağıda etraflıca açıklanmıştır.

Kuru yöntem ile yapay tohumlama

Kuru yöntem ile yapay tohumlama yapmak için öncelikle bir kısım malzemenin hazırlanması gerekir. Bu malzemeler, 2-3 adet yuvarlak kap (20-30 cm. çaplı), temiz bir el havlusu, yumurtaları yıkamak için delikli tencere, yumurtaları karıştırmak için horoz veya kaz tüyü, bir masa, su geçirmez muşamba önlük veya pantolon, balıkları yakalamak için gerekli kepçeler ve taşımak için kovalar ile yumurtaların konulacağı kuluçka tablalarıdır

Kuru yöntemin uygulanması

Daha önce de belirttiğimiz gibi dişi ve erkek balıkların önceden ayrı havuzlara ayrılmış olması yararlı olacaktır. İşlem günü erkek ve dişi balıklardan o gün sağım yapılacak olanlar tekrar bir ayıklamaya tabi tutulur. Böylece işleme başlanıldığı anda sağılacak olan bütün balıkların ayrılmış olması yararlı olur. Balığın tutulması havlu veya yün eldiven ile olur ise balık elden kaymaz. Tecrübeli kişiler çıplak elle de balığı zedelemeden tutabilirler. Balıklar küçük ise sağım bir tek kişi tarafından yapılır, iri ise bir kişi iki eli ile balığı tutar diğer kişi ise sağımı yapar. Balık küçük ise bir el ile balık tutulur iken diğer elin baş ve işaret parmağı ile sağım yapılır. Sağım sırasında balığın sırtı az gövdeye dönük ve yere doğrudur. Sağım anüsten baş kısma doğru olur. Anüse en yakın olan yumurtalar en olgun yumurtalardır önce anüse yakın olan yumurtalar sağılır, örneğin anüse 3-4 cm. kısımda bulunan yumurtalar balığın karnı bu kısımda sıvazlanarak sağılır. Anüsten baş kısma doğru çıkılarak sağım birkaç kez tekrarlanarak tüm yumurta alınır. Yumurtalar olgun ise sağım çok kolay olacaktır. Tüm yumurta boşaltılmadan sağıma son verilmez. Karnın bastırılarak sağım yapılmasında parmağın basıncı balığın iç organlarını zedelememelidir. Kanama yapabilir. Fakat zaman zaman görülecek az bir kanamanın bir zararı yoktur. Telaşa kapılmamalıdır. Balık bu zedelenmeyi kolayca kapatabilir. Elbetteki sağım sırasında balık mümkün olduğunca zedelenmemeye çalışılır.
Sağılan yumurtaların içerisinde kırık yumurtaların proteinlerini uzaklaştırmak için yumurtaların izotonik eriyik içerisinde yakanması gerekir. Eğer bu eriyik içerisinde yıkama yapılmaz ise ileride mantarlaşmalara veya bakteri üremesine neden olabilirler. İzotonik eriyiği;
Tuz(Na cl)                     90.4 gr
Kalsiyum klörür (CaCl2) 2.6 gr.
Potasyum klörür ( KCl)   2,4 gr.
Su                                    10 Ll.
olarak hazırlanır. Biraz bikarbonat ilavesi ile su Ph’sının 7’ye ayarlanması gerekir. Sağılan yumurtaların bu izotonik su ile yıkanmasından sınra dölleme işlemine geçilir.
İki veya dört dişinin yumurtası aynı kaba sağıldıktan sonra yumurta üzerine iki erkeğin sütü sağılır. Erkek balık da sağılmadan önce kurulanmalıdır, özellikle kuyruk kısmında ve anüse yakın kısımlarda damlayacak su kalmaması gerekir. Çünkü bu kısımlardan sağılan süt üzerine su damlayacak olur ise erkek üreme hücreleri kısa sürede ölürler. Dişi balıkta karın kısmına basınç yapılarak yumurtanın çıkarılmasına karşılık erkek balıkta biraz yan kısımlara basınç yaparak süt çıkartılır. Bir kaç damla süt bir kap yumurtayı döllemek için yeterlidir. Kesin sonuç için iki erkekten alınan süt müşterek kullanılır. Çünkü, balıklardan birinin kısır olması durumunda diğer balığın spermleri tüm yumurtaları döllemeye yeterli olacaktır.
Yumurta üzerine süt sağıldıktan sonra tüy ile yumurtalar sakin ve telaşsız bir şekilde karıştırılır. Karıştırılan yumurta yarısına kadar su ile dolu bir kaba konulur ve hemen süratle tekrar tüy ile karıştırılır. Bu karıştırma 3-4 kez suyu döndürme şeklinde yeterlidir. Döllenme işlemi böylece tamamlanmış olur
Yumurtalar bu kap içerisinde 20 dakika bekletildikten sonra yumurtalar tekrar 5-6 kez yıkanır. Bu yıkamada kötü yumurtalar, kan artıkları ve süt artıkları temizlenmiş olur. Temizlenen yumurtalar yumurta tavalarına konulur ve işlem bu şekilde tamamlanmış olur

Sağım işlemlerinin yapıldığı yer yumurtaların konulacağı kuluçka tavalarına uzak ise yumurtaların taşınması kapalı bir kap içerisinde yapılmalı ve yumurtaların güneş ışığı görmesi önlenmelidir. Fakat bir çok yetiştirici sağım yerinin tavaların konulacağı kuluçka havuzlarına yakın olmasını planlarlar. Böylece sağım ve hemen sonra yumurtalar tavalara yerleştirilerek kuluçka yerlerine konulmaları sağlıklı bir şekilde sağlanmış olur.

Döllenme işleminden sonra ilk 36 saatlik dönemde yumurtalar bir yerden diğer yere biraz dikkatli davranmak şartı ile nakledilebilirler. Bu dönemden sonra, gözlerin iki siyah nokta şeklinde gelişmesine kadar 14-16. güne kadar yumurtaların nakledilmeleri çok tehlikelidir. Bu dönemde yumurtalar mümkün olduğunca kımıldatılmamalıdır. Çünkü çok hassastırlar. Bu sırada her hangi bir ani harekete ve şoka tabi tutulmamalıdırlar. Su akıntısı çok dikkatli düzenlenmelidir. Yumurtaları su hareket ettirmemelidir. 15. günden itibaren ise yumurtaların bir işletmeden diğerine nakledilmesi mümkündür. Dünya üzerinde döllenmiş yumurta ticareti bu dönemde yapılır. Dünyanın her tarafına uçak ile bu yumurtalar bu dönemde yollanabilirler; Hatta ölü yumurta sayısı az ise bu dönemde ayıklanması bile ihtimal edilebilir, ölü yumurta ayıklaması 1-7. gün arasında yapılırsa daha iyi olur. Ölü yumurtaların ayıklanması da önemli bir konu olup, normal yumurtalar arasında beyaz ve donuk renkli olarak hemen tanınırlar. Ayıklama cımbız veya kamıştan özel olarak yapılan küçük maşacıklar ile yapılır. Küçük bir boru ile emmek suretiyle de ölü yumurtalar ayrılabilir. Bazı işletmelerde emme işlemi gören top gibi lastik ve ucunda küçük bir hortumu bulunan pratik aletler kullanılır. Bu konu için yapılmış ve üst kısımlarda resimleri verilen malzemelerden de yararlanılabilir. Özellikle binlerce yumurta sağan işletmelerde ölü yumurtaları canlı olanlardan ayıklayan makinaların kullanılması çok yararlı olur.Yavrular yumurtadan, çıkmaya başlayınca kalan yumurta kabuklarının ayıklanıp atılması gerekmektedir. Mantarlaşma ve ölü yumurta çok ise yumurtalar 5-6 günde bir kez 1/300.000 sulandırılmış malahit yeşili banyosuna tabi tutulurlar ise mantarlaşma azaltılabilir veya önlenebilir..

ALABALIKLARIN BESLENMESİ

Yavruların bakım ve beslenmesi.
Yumurtadan yeni çıkan yavrular çok nazik yapılıdırlar. Genel olarak kuluçka tablalarının delikleri bunların geçmesini engellemeyecek genişlikte ise, yavrular bu tablanın alt kısmına geçer ve dip kısımda istirahat eder şekilde hareketsiz dururlar. Bu dönemde havuz dip kısmının daha önceden çok iyi bir şekilde temizlenmiş olması gerekir. Bu dönemde ölecek keseli yavrularında hemen temizlenerek ayıklanması gerekir. Verilen su temiz ve az hareketli olmalıdır. Besin kesesinin kaybolmasından az önce balıklarda hareket başlar ve yem bulmak için su yüzeyine doğru yüzme hareketleri yaparlar. Bu dönemde yem verilmeye başlanılır.
        
Alabalık yumurtalarından yavru elde edildikten bir süre sonraya kadar yavruları yemlemeye gerek yoktur. Çünkü yavru balık karın altında bulunan besin kesesinden beslenir. Bu süre suyun sıcaklığına ve balık türüne göre fark edebilir, örneğin gökkuşağı alabalık yavruları 14-16 derecede su sıcaklıklarında 18-20 günden itibaren yem almaya başlayabilirler. Bu konuda genel bir kural olarak yavru balığın karın altında bulunan besin keseciğinin azalmaya başladığı dönemden itibaren balıklara azar azar yem verilmeye başlanır. Yemleme çok dikkatli yapılmalı ve yavruların yemi alıp almadıkları dikkatle incelenerek yemlemeye devam edilmelidir.
Yavru alabalıkların beslenmesinde eskiden dalak ve ciğer ezilerek verilmesi yaygın bir uygulama idi. Fakat günümüzde dalak verilmesi işlemi azalmıştır. Daha çok toz yemler ile besleme yolu izlenmektedir. Bunun çeşitli kolaylıkları vardır, öncelikle toz yemlerin stoklanarak saklanması kolaydır. Dalak gibi yemler ise her gün temin edilme zorunluğundadır. Bu nedenle bizde toz yem ile yavru balıkların beslenilmesini önereceğiz .
Yavru balıkların beslenmesinde kullanılan toz yemlerin proteince daha zengin olması gerekir. Bu amaçla ortalama %40 dolayında balık unu içermesi yararlı olur. Yavru balıklar için özel olarak hazırlanmış toz yem temini zor olduğunda bazı yetiştiriciler ergin balıklar için hazırlattıkları pelet yemleri eleyerek elde ettikleri toz yem ile yavru balıklarını besleme yolunu izlemektedirler. Kısmen de olsa başarılı olmaktadırlar. Bu yolu zorda kalan her yetiştirici için önerebiliriz. Eleme ile elde edilen bu toz yem içerisine bir miktar balık unu, kan, ezilmiş dalak veya sığır ciğeri ilave edilebilir ise pratik olarak yavru balık besleme problemi çözümlenmiş olur.
Yavru balıkların beslenmesinde ilk günler yem çok az verilir. Her gün yem miktarı arttırılarak balıklar yeme alıştırılır. Yemlemenin bir günde azar azar ve 4-5 kere de yapılması gerekir. Yemlemede yemin tüketimi dikkatlice takip edilir. Yemlerin yenilmeden dip kısma çökme durumuna imkân verilmemelidir. Çünkü yenilmeden dip kısma çökecek yemler yavru balıklar tarafından alınamaz ve zamanla çürüyerek havuz ortamının bozulmasına neden olur.
                       
Ergin balıkların beslenmesi

Alabalıkların beslenmesinde üç yol izlenebilir. Bunlar taze yaş yemler karışık yemler ve pelet yemler ile beslemedir. Taze yaş yem olarak her türlü balık ve diğer hayvansal su ürünleri bu amaçla kullanılabilir, özellikle ucuz olarak temin edilecek balıklar ile yapılabilecek yemleme ile başarılı bir yetiştiricilik mümkündür. Fakat bu tür yemlerin devamlı ve ekonomik olarak temin edilmeleri zor olabilir. Ayrıca bu tür yemlemede kirlenme konularına çok dikkat edilmesi gerekir. Son yıllarda, ancak çok miktarda ıskarta balık avlanan kuzey ülkeleri kıyı limanlarında bu uygulama devam etmektedir. Ülkemiz için bazı durumlarda arada sırada pelet yem yanında bu tür yemler ile balıkların beslenmesi mümkündür. Bu durumda karışık yemleme diyeceğimiz ikinci yemleme yöntemi uygulanmış olur.
Günümüz alabalık yetiştiriciliğinde en ekonomik ve pratik yemleme şekli pelet yemler ile yapılan yetiştirme olmaktadır. Pelet yemler kullanılmasının yararlan çoktur. Öncelikle her zaman temin edilebilirler. Depolanmaları kolaydır. Balık miktarı ve ağırlığına göre bir planlama yapılarak gerekli miktarda yem verilmesi mümkün olur. Bu nedenle ülkemizde alabalık yetiştiriciliğinde pelet yemler ile yemleme yöntemi önerilir ve en uygun besleme şeklide bu olmaktadır.
Alabalıklar genel olarak etobur hayvanlardır. Bu nedenle alabalık besisinde kullanılan yemlerin proteince zengin olmaları gerekir. Alabalık yemlerinde en az % 30-35 protein bulunmalıdır. Ayrıca protein kaynağının balıklardan gelmesi daha yararlı olacaktır.  Balıklara verilecek yem miktarı genel olarak toplam canlı ağırlığın %2 si dolayındadır


HASTALIKLAR

Balık hastalıklarının teşhisi özel bir bilgi ister. Hastalık çıktığında konu üzerinde tecrübeli bir veteriner çağırılması en doğru davranış olur. Üreticiler bakımından hastalıkların çıkmasını önleyici koruyucu tedbirlerin önceden ele alınması ve düşünülmesi temel sağlık prensibi olmalıdır. Hastalıklardan korunmak için iyi, düzenli ve dengeli bir besleme, balıkları normalden fazla sık bulundurmama, su olanaklarının devamlı şekilde yeterli olmasının sağlanması, diğer işletmelerden balık satın alındığında karantina da tutularak hastalık getirmelerinin engellenmesi gibi bir çok konuda tedbirli olmak gerekir.
Hastalıkların teşhisi :
Balıklarda iştahın azalması, normal olmayan hareketler izlenmesi, ölümler görülmesi, üzeri yaralı veya kanayan balıkların saptanması, kör balıkların artmaya başlaması, gözlerde patlak durumların izlenmesi, balıkların aşırı şekilde su çıkış ve geliş yerlerinde toplanmaları gibi çeşitli şekillerde ortaya çıkar. Genel olarak balıkların aşırı şekilde havuzdan kaçmaya çalışmaları havuz suyunda bir aksaklığın belirtisi olabilir. Havuz suyu kontrol edilir ve dip kısımlarda yem vs. artık birikimi olup olmadığı varsa temizlenmesine çalışılır. Balıkların vücutlarında kızartı veya kan lekeleri var ise her hangi bir parazit olasılığı vardır. Balıklarda ani ölümler başlayınca ilk akla gelecek konu yemlerin kalitesi olmalıdır. Bu durumda hemen yem azaltılmalı veya mümkünse değiştirilmelidir. Bu ilk koruyucu ve önleyici tedbirlerde ihmalci olmamak gerekir.
Alabalıklarda görülen bazı önemli hastalıklar aşağıda özetlenmiştir:
Frunkulosis:  Balıkların dış kısımlarında yaralar vardır Bazı yaralar çukurlar şeklindedir. Solungaçlarda da iltihaplanmalar mevcuttur. Yavru balıklarda dalak büyümüştür ve kırmızı görünüştedir. Böbrekler yumuşak yapıdadır. Yavru balıklar gölge yerlerde toplanma eğilimi göstermektedirler. Tedavi için 100 kg alabalık için günlük olarak verilen yeme 15 kg. sulfamerazin katılır ve hastalık geçinceye kadar bu tedaviye devam edilmesi önerilmektedir
Solungaç Hastalığı: Solungaçlar şişmiş ve üzerleri mukoza ile kaplanmıştır ileri dönemde hastalıklı yerler kanar ve ağız etrafı yaralar ile kaplanır Balıkların hareketi azalmıştır, yem almak istemezler Solungaçlar soluklaşmıştır. Daha çok küçük yavru balıklarda görülen ve tahripkâr olabilen bir hastalıktır. Tedavi için, 1/200'lük bakır sülfat eriyiğinde 2 dakikalık daldırma banyosu, 1/15000 oranındaki malahit yeşilinde 2 saniyelik daldırma banyosu ve 100 kg. balık için günlük yeme 2 gr. sülfamerazin katılarak balıkların bir hafta süreyle yemlenmesi önerilmektedir
Vibriosis: Vücut üzerinde iç kısmı irin ile dolu şişkinlikler belirir Yüzgeç bağlantılarında kan birikimleri görülür. Anüs çıkıntılı bir durum alır ve gözlerde patlak durumundaki şişkinlikler görülebilir. Vücudun genel renginde bir kararma izlenir. İç organlarda ise dalağın şiştiği, böbreğin erimeye başladığı ve sindirim organlarının sarımsı bir mukoza ile kaplandığı görülür. Balık yemlerine binde 3 terramisin veya %02 furazolidone katılarak bir haftalık yemleme önerilmektedir.
Kostiasis:Bir parazit hastalığıdır. Vücut ve yüzgeçlerde pas renginde lekeler görülmesi ile anlaşılır. Malahit yeşili banyosu veya formaldehit banyosu (l/500'lük) önerilir.
İchthyaphthiriasis hastalığı:Balıklarda parlaklık artmıştır. Vücut üzerinde beyaz küçük  kesecikler görülür. Solungaçlarda da yığıntı şeklinde beyazlıklar belirir. 1/4000 oranındaki formaldehit eriyiğinde 1-2 saatlik banyo önerilmektedir. Devamlı temizlik, ölü balıkların hemen atılması, havuz değiştirilerek balıkların bol su akıntılı diğer bir havuza alınması tedaviyi hızlaştıncı etkilerde bulunabilir.
Oktomitus:Sindirim organlarında görülen bir hastalıktır. Balıklar aşırı zayıflar ve çoğunlukla ishal görülür. Bazı vücut bölgelerinde deri üzerinin siyahlaştığı izlenir. Kesin teşhis mikroskop kontrolü ile yapılır. Yemlere %02 oranında fumagill'in veya %02 Carborsane karıştırılması bildirilmektedir.
Dönme hastalığı (Whirling):özellikle küçük yavrularda görülür. Hasta balıklar kendi kendilerine oldukları yerde dönerler. Bu balıklar veya hastalık görülen havuzda yavru sayısı az ise balıkların tümünün imha edilmesi bile düşünülmelidir.
Viral septisemi:Bir yaşını aşmış balıklarda görülen bu hastalığın kesin tedavisi bilinmemektedir. Hasta balıklarda vücudun siyahlaştığı ve gözlerin dışarı fırladığı görülür. Daha sonra balık su da daireler çizerek yüzer ve zayıfladığı izlenir.
Troid tümörleri:Balıklarda troid bezlerinin şişmesinin izlenmesi ile.teşhis edilir. Yemlere iyotlu tuz katılması yolu ile iyot eksikliğinden ileri gelen bu hastalık önlenebilir.
Diğerleri:Balık hastalıkları çok geniş konuları kapsamaktadır, özellikle yemlerin kalitesinin düşük olması bir çok hastalıklara neden olabilmektedir. Bu nedenle kaliteli yem kullanmak ve temiz bir yetiştirme ortamı sağlıklı bir üretim için temel şartlardır. Rasyonlarda protein oranının düşük olması çeşitli solungaç hastalıkları ve sindirim bozukluklarına neden olabilir. Bozuk yemler ile hazırlanmış rasyonlar karaciğerlerde beklenmeyen arazlara neden olabilmektedir. Beslenme yetersizlikleri anemi ve zayıflama hastalıklarının başlıca amili olabilir. Mineral ve vitamin eksikliklerinin yapacağı bir çok arazlar çoğu kez bilinmeyen hastalıklar görünümünü yaratabilir. Çünkü her türlü vitamin noksanlığının kendine göre vücutta meydana getirdiği zararlar mevcuttur. Aşırı yağlı yemler ile beslenme karaciğerlerde yağlanmaya neden olabilir ve kısırlık meydana getirebilir. Küflü yemler visceral granuloma adı verilen ve böbreğin şişmesi ve açık gri renkli modüllerin böbrekte oluşmasına neden olan hastalık amili olabilmektedir. Uzun süren açlık zayıflama ve neticede ölüme varan sonuçlara götürebilir. Suya karışacak deterjanlar ve diğer artık maddelerinde sağlık ve hastalıklar üzerinde çok önemli etkileri vardır. Hastalıkların önlenmesinde kullanılan formol, metilen mavisi, malahit yeşili gibi maddelerinde normal dozlardan fazla kullanılması ve suya karışması da çok tehlikeli ve toplu ölümlere neden olabileceği unutulmamalıdır. Kireç, çimento ve boya artıkları, oksijen yetersizliği, suyun sertliğinde ani artış veya eksilişler, pH durumundaki kritik değişmeler gibi bir çok konularda hastalık ve ölüm nedeni olabilir. Sonuç olarak çevre koşullarının en iyi düzeyde tutulması, yemlemenin çok iyi planlanması ve balık sıklığının iyi düzenlenerek gerekli oksijeni devamlı sağlayacak temiz suyun kesintisiz havuzlara verilebilmesi, hastalıkları tedavi etme yerine gerekli korunmaların düzenlenmesi ile başarılı bir yetiştiriciliğin mümkün kılınabileceği hiç bir zaman unutulmamalıdır.