11 Ocak 2016 Pazartesi
Beslenme: Pul yemlerle, granül yemlerle, kurutulmuş yemlerle, tablet yemlerle, dondurulmuş veya canlı yemlerle beslenilebilir. Çeşitli besinlerle beslenmesi sağlığı açısından önemlidir.
Akvaryum ortamı: Yengeçler hem suda, hem kara yaşayan hayvanlardır. Akvaryumda yengecin normal hava alabileceği, "ada" kabul edilebilecek yerlere ihtiyaç vardır. Zaman zaman su dışına çıkmaları, solungaçlarının su altındayken daha etkili ve sağlıklı olması için gereklidir. Bunun için akvaryumun içine ucu dışarıya çıkmış mangrov kökleri konulabilir.
Uyumluluk: Yavaş yüzen balıklarla, salyangozlarla ve diğer kabuklularla bir arada bakılmamalıdır, çünkü yengeçler yakaladıkları her şeyi yer. Hasta, ölü ve ölmek üzere olan balıkları çabucak bitirirler. Akvaryumda veya paludaryumun sucul kısmında hem balıklar, hem yengeçler için saklanacak alanlar yaratılmalıdır. Mangrov kökleri, kayalar ve kovuklar (hindistan cevizi kabuğu) uygun olur. Akvaryum üzerinde de kapak veya cam olmalıdır ki yengeçler çok iyi birer tırmanıcıdır. Tutunabildikleri her yüzeyden tırmanabilirler.
Temel gereklilikler:
İsteğe bağlı gereklilikler:
Midyelerde Ağır Metal Birikimi
Midyelerde Ağır Metal Birikimi
MİDYE NEDİR?
Familyası : Midyegiller
Yaşadığı yerler : Çoğu denizlerde azı tatlı sularda koloni halinde yaşarlar.
Özellikleri : Vücudu kireçli maddeden yapılmış 2 eşit kabukla örtülüdür.Çoğu zemin hayvanıdır.Solungaç solunumu yaparlar.4 mm iler 60 cm arasında boyları vardır.
Ömrü : Deniz midyeleri 12-14 yıl,dere midyesi 20-30 yıl kadar yaşar.
Çeşitleri : Yaşayan 11.000 türü bilinmektedir
Birbirine eşit oval ve uzun iki kabuğu sayesinde diğer deniz ürünlerinden kolayca ayrılabilen,çoğu denizlerde kayalara,rıhtım direklerine,gemi diplerine yapışık olarak yaşayan midyeler yumuşakçaların yassı solucanlar takımındandır.Yaşadıkları suyun içindeki partiküllerle beslendikleri için suyu filtre etmiş olurlar ve sudaki nitrat seviyesinin yükselmesini de kısmen önlerler.Yaşadıkları suyun kirliliğine göre zehirli bir gıda ürünü haline de dönüşebilirler.Ayrıca ilgi çekici bir özellikleri de,bünyelerinde bulundurdukları sedef sayesinde zararlı maddelerden kendilerini korumak için onu inciye dönüştürmeleridir.
MİDYENİN İÇ YAPISI VE BESLENMESİ
1. Ayak
2. Sinir sistemi
3. Ağız
4. Kaslar
5. Sinir Sistemi
6. Mide
7. Kalp
8. Böbrekler
9. Kaslar
10. Su (besin) çıkışı
11. Su (besin) girişi
12. Dış kabuk
13. Solungaç
14. Yumuşak doku
15. Yumurtalık
16. Barsak
17. Karaciğer
Midyeler solungaçlarını kullanıp suyu filtre ederek beslenirler.Suyun tamamını bağırsaklarıyla süzerler.Bu süzülen sudaki 2-100µm boyutlarında olan organik ve inorganik maddeleri bünyesine katarlar.Kabuklarının arasında yassı levha biçiminde iki çift solungaçları bulunur.Midyenin bir kısmı kayalara tutunarak dururken diğer kısmı kendilerini çoğunlukla kumlu tabana gömer ve sifonlarını taban yüzeyinin üstüne uzatırlar.
Vücudunun gerisinde biri su girişi diğeri su çıkışına yarayan ve karın ve sırt sifonları adlarını alan iki delik bulunur.İşte su,giriş sifonundan girer ve arkadan öne doğru üzerinde titrek tüyler bulunan solungaçlardan geçerek hareket eder.Su içerisindeki besin maddeleri ağız kısmından geçerken yakalanır.Midyeler biyolojik olarak suyun filtrelenerek temizlenmesinde önemli rol alan organizmalardır ve filtrasyon hızları midyenin büyüklüğü,partikülün büyüklüğü,partikülün yoğunluğu,partikülün türü,suyun sıcaklığı ve suyun akıntısından etkilenmektedir.
MİDYELERİN YAŞAM ALANLARI
Kentleşmenin başlamasıyla birlikte endüstri gelişmiş,nüfus artmış ve buna paralel olarak çevre kirliliği boy göstermiştir.Bu kirlilik en çok midyelerin de yaşam alanı olan sularda görülmektedir.Bunun sebebi ise suyun endüstriyel atıklar ve kullanılmış sular için en ideal uzaklaştırma bölgesi olmasıdır.
Midyeler genellikle beslenmeleri sebebiyle küçük kurtçukların bol olduğu yerleri tercih ederler.Bu yerler ise deniz kirliliğinin yoğun olduğu bölgelerdir.Kirliliğin sebebi de lağım sularıdır.Midyeler bu tip mikroplu sularda yaşayabildiği gibi demir ve bakırın yoğun olarak bulunduğu suları da severler ve bu sular da genellikle endüstriyel atıkların karıştığı sulardır.Böyle bir ortamda yaşamını sürdüren bir midyede de ağır metal birikimi kaçınılmaz bir sonuçtur.
MİDYELERİN BİRİKTİRDİĞİ AĞIR METALLER
Sularda kirliliği yansıtan biyolojik indikatörlerin başında midyeler gelmektedir.Denizlerde bol miktarda bulunan ve metalleri yoğun bir şekilde biriktirip bünyelerinde tutan midyelerin ağır metal birikimleri üzerine birçok araştırma yapılmıştır.Midyelerdeki kurşun,kadmiyum,bakır ve düzeyleri Stahr tarafından bildirilen atomik absorbsiyon spektrofotometresi esasına dayanan bir yönteme göre yapılır.Arsenik miktarının belirlenmesi ise George ve ark. İle Kaya ve Yavuz tarafından bildirilen Gümüşdietilditiyokarbonat esasına dayanan spektrofotometrik yöntem ile yapılır.
Yapılan birçok araştırma sonucunda M.galloprovincialis türü midyelerde solungaç ve sindirim bezlerindeki Fe,Cu,Zn ve Pb metallerinin birikimi aylara ve midye büyüklüklerine göre Fe>Zn>Pb>Cu sırasıyla bir azalma olduğu kaydedilmiştir ve bazı bölgelerde metal birikimi normal seviyede çıkarken bazı bölgelerde normalin üstünde çıkmıştır.
AĞIR METALLERİN ORGANİZMALAR ÜZERİNE ETKİSİ
Ağır metaller denizlerde iz halinde bulunmalarına rağmen içinde bulunduğu organizmanın metal seviyesinin normalin üzerine çıkmasına sebep olmaktadır.Bir metal bir biyolojik sisteme girdiği zaman, o canlının tüm dinamik yaşam proseslerine zarar verme kapasitesine sahiptir.Sucul ortamdaki derişimi artan ağır metaller suda yaşayan organizmalar tarafından alınarak besin zinciri aracılığıyla üst trofik düzeylere taşınmaktadır.Bu metallerin çok düşük seviyesi bile deniz canlıları ve onları tüketenler için ciddi toksik etki yaratmaktadır.İnsanlarda paresteziden çizgili adele paralizilerine kadar varabilen nörolojik semptomlara yol açan bu toksikler,deniz kabuklularını öldürmemekle birlikte,dokularında birikir.Bunları yiyen balıklar, deniz kuşları ise ölürler.En yaygın olarak görülen etki ise;midye gibi ağır metal birikimi olan deniz ürünlerini tüketen insanların karşı karşıya kaldıkları gıda zehirlenmeleridir.
MİDYENİN ZARARLARININ CİDDİYETİ
Ağır metallerin kullanım alanı arttıkça denizlerdeki yoğunlukları ve midyelerdeki zehir etkileri de artmaktadır.Ortalama 7-8 cm boyundaki bir midyenin saatte 10-15 L suyu süzebildiğini düşünürsek tüketildiği anda ortaya çıkabilecek zararların ciddiyetini daha iyi anlayabiliriz.Midyeler yenmesi durumunda tehlike arz edebilecek ve insan vücuduna ciddi zararları olabilecek canlılardır.Özel çiftliklerde yetiştirilen midyeler için Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın belirlediği,kabul edilebilir bir zehir oranı mevcuttur.Fakat dışarıdan satın alıp yediğimiz o midyeler direk olarak denizden toplandığı için herhangi bir kontrol mevcut değildir ve yenmesi daha çok tehlike arz eder.Kısacası bence tüketilmemelidir.Lakin,her halukarda yerim ben,’atın ölümü arpadan olsun’ diyorsanız…Afiyet Olsun!..
Akdeniz'de bulunan kayıp Mısır şehri Ebu Qir Bay
Sualtı arkeoloğu Frank Goddio 'nun Akdeniz'de, Mısır kıyıları açıklarında bulduğu Ebu Qir Bay, Thonis-Heracleion batık Mısır kenti bugüne kadar yapılmış en büyük su altı keşiflerinden biridir.
Akdeniz'de bulunan Mısır antik kenti bugüne kadar su altında bulunmuş en büyük keşiflerdendir. Sualtı arkeoloğu Frank Goddio 'nun Akdeniz'de, Mısır kıyıları açıklarında bulduğu Ebu Qir Bay, Thonis-Heracleion batık Mısır kenti bugüne kadar yapılmış en büyük su altı keşiflerinden biridir.
Binlerce yıl önce sular altında kalan kayıp şehirden çıkarılan Hiyeroglifler bu güne kadar bozulmadan kalmayı başarmış.Yunan dünyasından gelen gemilerin Mısır’a girişlerindeki zorunlu liman olduğu düşünülmektedir.
Bugüne kadar bulunan bulgular şunlardır:
– Deniz yataktağında gömülü 64’ten fazla gemi kalıntısı
– Bronz ve taştan yapılmış eşyalar ve Altın sikkeler
– Küçük Tabrı heykelleriyle birlikte ile birlikte Dev 16-ft heykelleri
– Her iki antik Yunan ve antik Mısır dilinde yazıtlı taş levhalar
– Düzinelerce mumyalanmış hayvanı barındırdığı düşünülen kireç taşı lahitler
– Gemileri için 700’ü aşkın antik çapa
Thonis Heracleion Mısır için bir liman kenti idi. MÖ 8. yüzyılda kurulmuş olduğu tahmin ediliyor.
Doğal afetler nedeniyle MÖ. 8 yüzyılda bir dizi kent sular altında kalmıştı.
Frank Goddio ve Ekibi tonlarca hazine ve eser ile birlikte bir antik şehir keşfetti.
Tüm eserler büyük bir dikkat ve özenle su üstüne çıkarıldı.
Bu antik eserler şehir ile ilgili ipuçlarıyla ve gizemle dolu.
Bugüne kadar dünyadaki denizlerin daha yuzde 5 i araştırılmış durumda ve keşfedilecek bir çok şey sular altında yatmaya devam ediyor.
– Deniz yataktağında gömülü 64’ten fazla gemi kalıntısı
– Bronz ve taştan yapılmış eşyalar ve Altın sikkeler
– Küçük Tabrı heykelleriyle birlikte ile birlikte Dev 16-ft heykelleri
– Her iki antik Yunan ve antik Mısır dilinde yazıtlı taş levhalar
– Düzinelerce mumyalanmış hayvanı barındırdığı düşünülen kireç taşı lahitler
– Gemileri için 700’ü aşkın antik çapa
Thonis Heracleion Mısır için bir liman kenti idi. MÖ 8. yüzyılda kurulmuş olduğu tahmin ediliyor.
Doğal afetler nedeniyle MÖ. 8 yüzyılda bir dizi kent sular altında kalmıştı.
Frank Goddio ve Ekibi tonlarca hazine ve eser ile birlikte bir antik şehir keşfetti.
Tüm eserler büyük bir dikkat ve özenle su üstüne çıkarıldı.
Bu antik eserler şehir ile ilgili ipuçlarıyla ve gizemle dolu.
Bugüne kadar dünyadaki denizlerin daha yuzde 5 i araştırılmış durumda ve keşfedilecek bir çok şey sular altında yatmaya devam ediyor.
Midye YetiştirmeTeknikleri
MİDYE YETİŞTİRME TEKNİKLERİ
Midyelerin üreme döneminin uzun olması nedeni ile doğal ortamdan yavru bireyler uygun sistemler ile kolaylıkla temin edilebilmektedir. Laboratuvar şartları altında başarılı bir şekilde yumurtlatılıp larva yetiştiriciliği yapılabilmesine karşın larva kültürü üreticilere ek bir maliyet getirmektedir. Bu sebeple tam kontrollü yumurtadan pazara yetiştiricilikten ziyade yarı kontrollu olarak yavru aşamadan pazara kadar kültür uygulamaları yapılmaktadır. Yumurta ve larva çalışmaları daha çok biyolojik, fizyolojik ve genetik çalışmalar için yapılmaktadır. Bir diğer yumurta ve larva üretim nedeni ise deniz balıkları ve krustase larvalarına zooplankton olarak ek beslemede kullanılmak amacıyla üretilmektedir.
4.1 Yavru Toplama
Midye üreticileri için yavru toplama işlemi kültür içim önemli bir bölümü oluşturur. Yetiştiriciler ihtiyaç duydukları yavruları kendileri toplayabilecekleri gibi sadece bu iş ile uğraşan kişilerden de satın alarak yavru ihtiyaçlarını karşılamaktadırlar.
Genellikle larva biyolojisinden yararlanarak pelajik-planktonik yaşamdan sesil yaşama geçerken midye stoklarının olduğu bölgelere midye larvalarının yapışmaları için cezbeden kollektörler bırakılır(Dare, 1976). Bu kollektörlere tutunan genç bireyler kültür alanlarına taşınarak uygun kültür sisteminde büyümeye alınırlar.
Doğal ortamdan kollektörler vasıtası ile yavru midyelerin toplanmasında aşağıdaki konulara dikkat edilir:
-Midye yataklarının olduğu bir bölge olmalıdır
-Midyelerin üreme döneminde kollektörler denize bırakılmalıdır.
-Fouling organizmaların az olduğu veya tutunmalarının az olacağı dönemde kollektörler denize bırakılmalıdır. Bu alanlara kollektörler bırakılmadan önce ön çalışmalar yapılmalı ve midyelerin ürediği fakat fouling organizmaların az olduğu zaman seçilmelidir. Eger fazla olursa midye yerine bu organizların toplanması gerçekleştirilmiş olur.
-Yavruların tutunmak için tercih edecekleri kollektörler seçilmelidir.
-Düz olmayan, pürüzlü ve filamentli yapılar kollektör olarak kullanılmalıdır.
4.1.1 Kollektörler ve Özellikleri
Günümüzde midye yavrularının toplanması için kullanılan birçok kollektör materyali vardır. Bunlar doğal materyaller (bitki liflerinden hazırlanan halatlar, Manila halatları) ile sentetik (polypropilen ) halat ve sentetik (polyetilen) ağlardır. Kuzey Amerika’da denize sarkıtılan polipropilen halatlar ile denize bir perde gibi bırakılan farklı göz açıklığındakı polietilen ağlar kullanılmaktadır. Günümüzde en fazla kullanılan ve en iyi sonucu veren materyall hindistan cevizi liflerinden hazırlanan halatlardır. Bu halatlar filamentli yapısı nedeni ile midye yavru toplamada etkili sonuçlar vermektedir.
Yavru toplamak için kazıklar kullanıldığında, bunların üzerinde balanusların ve kırmızı alglerin yapışmasını beklemek gerekmektedir. Midye spatları bu yapıların üzerine ağaç materyale oranla daha fazla tutunmaktadır.
Kollektörlerin denize bırakılma zamanı kadar, denizdeki konumları da önemlidir. Halatlar denize dik durumdan ziyade deniz yüzeyine paralel olacak şekilde bırakılırlar. Kollektörlerin denize bırakılma derinliği de önemlidir.
Midye yavruları su yüzeyine yakın yüzeylere yoğun miktarlarda tutunurlar. 3 m derinliğe bırakılan bir polipropilen halatın 1cm2’lik yüzey alanına tutuna yavru midye(spat) sayısı 100 iken 10 m derinliğe bırakılan halat üzerine tutunan spat sayısı 10’a düşmektedir. Bu sayı farklı bölgelerde değişebilir. Fakat derinliğe bağlı olarak midye spatlarının tutunma oranı azalır. İspanya’da Fuentes ve Molares (1994)‘de yaptıkları bir çalışmada 9 metreden 11.2 spat/4cm2, 5 metreden 29.1 spat/4cm2 ve 1 metreden ise 35.3 spat/4cm2 elde etmişlerdir.
Eğer kollektör olarak ağlar kulanılıyorsa bu ağların göz açıklıkları önemlidir. 22mm göz açıklığındaki bir ağa tutunacak spat sayısıs 13mm göz açıklığındaki bir ağa göre çok daha az olacaktır. Bu şekilde tutunmanın fazla olduğu alanlarda spat toplama kontrol altına alınabilkir. Ayrıca Büyük gözlü ağlarda daha az midye tutuduğundan midyelerin büyümesi için daha geniş bir alan sağlar.
Halatların uzunluğu ve çapları ülkeler ve spat toplayan üreticilere göre bazı farklılıklar gösterebilir. Maine’de13mm çapında ve Manila halatları kullanılırken, 16mm çapında ve 8m uzunluğunda polipropilen halatlar kollektör olarak kullanılmaktadır.
Her üretici kendi şartlarında en iyi sonucu veren kollektörü tercih etmelidir. Bir bölgede ve ya ülkede başarılı bir şekilde kullanılan materyal aynı sonucu başka bir yerde göstermeyebilir.
Diğer bir yavru toplama yöntemi ise dreçler ile midye yavrularının bol olduğu alanlarda avlanmasıdır. Pazara sunulmak üzere yapılan midye hasatları esnasında da var olan küçük bireyler ayrılarak tekrar büyümeleri için yetiştirme alanlarına bırakılmaktadırlar. İspanya’da kıyılardan midye yavruları elle toplanmaktadır.
Yavru midyelerin yoğun olduğu alanlardan toplanan midyelerin zaman kaybetmeden kültür alanlarına taşınması gerekmektedir. Böylece midyeler daha az strese maruz kalırken büyüme ve yaşama oranları da yüksek olur.
4.2 Kültür Yöntemleri
Avrupa’da midye kültürünün 700 yıl önce Fransa’dan ağaç kütükler ile yüklenen geminin 1235 yılında kaza yapması sonucu başladığı bilinmektedir(Mason, 1971). Gemiden kurtulan Patrick Walton adlı bir gemici üzerine ağ koyarak ağaç kütüklerini deniz kuşlarını yakalamak için kullanmıştır. Bu işlem için tam başarılı olamamıştır. Fakat bu esnada bu kütüklere fazla miktarda midyelerin turtunduğunu gözlemiştir. Böylece bu kazıkları midye toplamada ve büyütmede kullanarak besinini temin etmiştir. Küçük nbir değişiklik ile Waltson sistemi günümüzde kazık kültür sistemine dönüşmüştür. Bu sistem halen Fransa’nın batı kıyılarınsda kullanılan en etkili sistemdir.
13.yy’dan sonra Avrupa’da birçok midye kültür yöntemi geliştirilmiştir. Genel olarak 4 temel kültür yöntemi vardır. Bu yöntemlerin etkinliği ülkere göre değişiklik göstermektedir. Son yarım yüzyılda bu kültür yöntemlerine 1 yeni yöntem ilave olmuştur. Bu yüzen halatlarda yapılan midye kültürüdür.
Kültür yöntemlerini genel olarak zeminde ve zeminden uzakta olmak üzere ikiye ayırabiliriz:
1- Zeminde
-Dip Kültürü
2- Zeminden uzak
-Kazık veya kütüklerde kültür
-Raf kültürü
-Sallarda kültür
-Halatlarda kültür olarak sınıflamak mümkündür.
4.2.1 Kültür Alanının Seçimi
Midye kültürüne başlamada önce yetiştiriciliği yapılacağı alanın dikkatle seçilmesi gerekmektedir. Kültür alanının midyelerin hızlı büyüyüp gelişmesine izin verecek sıcaklık, tuzluluk değerlerine,belli bir su akıntısına, yeterli ve uygun besin miktarına sahip olmalıdır. Toksik planton patlamaları ile evsel ve endüstriyel girdiler olmamalıdır. Uygulanak üretim sistemi arazi şartlarına uygun olmalı ve sistem deniz ulaşımı üzerinde kurulmamalıdır.
Bu yöntemde genel prensip midye yavrularının çok bol olan yerlerden toplanıp daha hızlı büyüyüp, daha fazla et dolgunluğuna sahip olacağı alanlara seyrek olarak bırakılmasına dayanır.4.2.1.1 Dip Kültürü
8-13mm büyüklüğündeki 1 yıllık olan midye yavruları doğal midye yataklarından dreçler yardımı ile toplanırlar. Taze olarak tüketime sunulacak olan güçlü addüktör kasına sahip kalın kabuklu midyeler gel-git etkisindeki deniz alanına bırakılırken ince kabuklu olup işlenecek midye yavruları 3-6m derinliğindeki kültür alanlarına tasınırlar. Bu midyeler bu alanlarda 18-24 ayda 7cm olan pazar boyuna ulaşırlar. Bazı Hollanda’lı üreticiler %30-40et verimi elde edebilmek için midyeleri 2.5-3 yıl sonra hasat etmektedirler.
Bazı zeminler çamurlu yapıya sahip olabilir. Bu durumda midyelerin hasatı yine dreçler yardımı ile olur. Bu midyeler beslenmeleri esnasında bünyelerine bu çamur materyalinden de alırlar. Bu durumdaki midyeler pazara sunulmadan once taşlı veya çakıllı bir zemine yerleştirilerek var olan çamur birikintisinin temizlenmesi sağlanır(Hurlburt ve Hurlburt, 1980).
Bu yöntem yaklaşık 150 yıldır Hollanda’da başarılı bir şekilde uygulanmaktadır. Ortalama midye yataklarından 5.5kg/m2 verimle 22ton/dönüm/yıl midye hasatı yapmaktadırlar.
4.2.1.2 Kazık veya Kütüklerde Kültür
Fransa’nın Atlantik, Britany ve Normandy’nin kuzey kıyılarında yaygın olarak kullanılan bir kültür yöntemidir. Bu kıyılar rüzgarlara karşı korumasızdır. Gel-git çok fazla olduğu için su sıcaklığı 4-21°C arasında tuzluluğu ise ‰29-34 arasında sezona bağlı olarak değişmektedir. Bu aşırı gel-git’in yetiştiriciler açısından dezavantajı olduğu gibi avantajları da vardır. Sular çekildiğinde üreticiler midye kazıklarında çalışmalarını yaparlar. Bu kazıklar deniz tabanına 1.5-2m dışarıda kalacak şekilde çakılırlar. Kazıkların alttan30cm’lik kısmına deniz yıldızlarının, yengeçlerinve diğer predatör organizmaların tırmanmasını engellemek için pürüzsüz plastik sarılır. Kazıklar 1m aralıklar ile dikilir ve her kazık sırası arasında 3m mesafe bırakılır. Bu aralıklar bölgeden bölgeye değişiklik gösterir. Bu kazık sıraları arasında sular çekildiği zaman at arabaları, traktörler, bisikletler ile gidilerek çalışmalar yapılır. Gel-git’in az olduğu bölgelerde ise ulaşım aracı olarak tekneler kullanılır. Kazıkların kültür alanı üstte kalan 1.5m’lik kısımdır. Walton’un gelmiş olduğu Aiguillon körfezi’nde 2.5 milyon kazık (Her sırada 50 kazığın kullanıldığı ve 50 000’den fazla sıranın olduğu) kullanılır. Toplam olarak Fransa kıyıları boyunca 1100km’lik bir alanda kazık kültürü yapılmaktadır.
Gel-git’in az olduğu alanlarda yavru midyeleri toplamak amacıyle doğal midye yataklarının olduğu yerlere halatlar(kollektörler) bırakılır. Birkaç hafta içinde midye yavruları bu halatlara yapışır. Yavru midyelerin tutunduğu bu halatlat kazıkların bulunduğu alanlara taşınır. Gel-git’in fazla olduğu bölgelerde ise yüksek su akıntısı (hareketi)olduğu için midye yavrularının tutunmasını engeller. Bu nedenle bu bölgelere yavru midyelerin tutunduğu halşatların taşınması çok önemlidir. Spatların tutunmuş olduğu kollektörler kazıklar üzerine tek tek sarılır. Bu sarma işlemi esnasında halat kazık üzerine bir çivi yardımı ile sabitlenir. Daha sonra “S” ve “Z” şeklinde sarılırlar. Bu midyeler çok kısa bir süre içinde büyüyerek kazığın tamanını kaplarlar. Başlangıçta kollektör üzerinde tutunmuş midye sayısı çok olduğu için büyüyen midyeler sıkışır. Midyelerin hızlı büyümeye devam edebilmeleri için kazıklardaki midlere kazınarak toplanır. Bu amaçla mekanik alatlerden yayalanıldığı gibi sular yükseldiğinde tekne ile kazıların yanına gidip kepçe benzeri bir kenarı bıçaklı bir aparat ile elle da toplanabilir. Bu işlem zaman alıcı ve işçiliği fazla olduğu için ekonomik durumu iyi olan üreticiler mekanik olarak çalışan aletlerden yararlanır. Bunlar alt kısmı açılabilir sert plastik ile kapatılıp açılabilen iki kapaktan oluşan bir büyük silindir tüptür. Tekneden elektronik olarak kontrol edilir. Alt kapaklar kapatılır. Bir vinç yardımı ile silindir kaldırılıp tekneden kazığı tamamen içine alacak şekilde geçirilir. Alt kapaklar yine tekneden kontrol edilerek sıkıca kapatılır. Vinç yardımı ile yukarı çekilirken midyelerde sıyrılarak bu silindir. İçine dolar. Tekneye alınan silindir içindeki midyeleri tanklara boşaltılır. Bu alet aynı zamanda midyelerin hasatında da kullanılmaktadır.
Kazıklardan toplanan mnidye yavruları 15cm çapındaki ve 2m uzunluğundaki plastik ağdan hazırlanmış Bu esneyebilen silindirler tekrar aynı şekilde kazıkların üzerine sarılırlar. Bu işlemden sonra 6-7cm olan Pazar boyuna midyelerin ulaşması 12-18 ayı alır. Bu midyeler 20 kg’lık torbalar içinde pazarlanırlar. Midye kültür alanları Fransız hükümeti tarafından toksik organizmaların açısından takip edilir. Böyle bir tehlike görüldüğünde ise midye hasatı tehlike geçene kadar durdurulur. Midye kültür alanları hükümetten kiralanır ve çoğu aile işletmesidir. Birkaç büyük çiftlik dışında(75 000 kazık ile çalışan) genellikle 15 000-20 000 kazık ile üretimi gerçekleştiriler. Bir kazıktan 9,1-11,3kg/yıl canlı midye ve ya 4,5kg/yıl et hasatı yapılabilmektedir. Bir dönüm alandan bir yıl içinde 5 ton canlı midye veya 1 800 ton et üretimi yapılabilmektedir.
Fransa’da midyeler taze tüketilir. Üretimin büyük bir kısmı iç tüketimi karşılamak için yapılır. Talebin fazla olduğu yıllarda ise komşu ülkelerden midye ithal ederler.
4.2.2 Sal Kültürü
İspanya’nın Kuzeybatı Atlantik kıyılarında 5 körfez vardır. Bu körfezlerin kıyıları denize dik ve sarptır. Bunların toplam uzunluğu 24km genişliği ise 3-10km olup ortalama 30m(max.60m) derinliğe sahiptirler. Körfezlerin ağız kısımları adalar tarafından okyanus fırtınalarına ve dalgalarına karşı korunmaktadır. Yıllık yüzey su sıcaklığı 9-21°C ve tuzluluğu ise ‰35 ‘dir. Bu alanda Sal kültürü 30 yıldan beri uygulanmaktadır.(Figueras, 1989; Figueras, 1990; Fuentes ve Molares, 1994)
Midye kültüründe kullanılan sallar oldukça basit malzelerden yapılmaktadır. İlk kullanılan malzemeler eski tekne gövdeleriydi. Daha sonraları sallar 4-6 köşeli duba ve ya yüzdürülen metal aksamdan yapılmaya başlamıştır. Günümüzde en yaygın kullanılan malzeme ise strafor ve fiberglas materyaldir. Ahşap salların ana bedeni oluşturan çerçeve 5cm2’lik yüzey alanına sahip okalüptüs ağacından hazırlanan krişlerden hazırlanmaktadır. Herbir kriş 45-50cm aralıklar ile ana bedene sıkıca bağlanmaktadır. Bu salların büyüklükleri değişmekle beraber ortalama 23m x 23m olacak şekilde hazırlanır ve bu sala 700 halat asılabilir. Ana beden yüzdürücüler ile alttan desteklenerek batması engellenir. Sallar her iki ucundan beton ağırlıklar ile deniz dibine yaklaşık 20 tonluk beton ağırlıklar ile sabitlenir. Böylece salın bir alanda sabit kalması sağlanmış olur. Sallara asılan halatları uzunluğu 9m’dir. Bu halların uzunluğu deniz tabanına değmeyecek şekilde ayarlanır. Böylece midyeler deniz yıldızlarının, yengeçlerin ve diğer dipte yaşayan predatör organizmaların zarar vermesi engellenmiş olur. Sonbaharda sahil boyunca taşlara tutunmuş olan yavru midyeler toplanır ve suda birkaç çinde eriyebilen rayon fileleri içerisine bir halat ile yerleşririlirler. Fileler sallardan sarkırılırlar. File eriyene kadar midyeler file içindeki halata bysus iplikleri ile tutunurlar.Bu midyeler bir yıl içinde 8-10cm boya ulaşırlar. İlkbaharda ise sallardan boş halat kollektörler sarkıtılarak yeni midye yavruları toplanmaktadır(Bardach ve ark.,1972). Midyeler halatlara tutunduktan sonra pazar boyuna ulaşması 18 ayı alır. İspanya bu şekilde sallarda yetiştirlen midyeler hızlı büyümeleri ve et oranlarının yüksek olması nedeni ile dünyaca bilinen en kaliteli midyelerdir. Midyelerin et verimi %35-50 arasında değişir.
Kültür esnasında midyelerin birkaç kez seyreltilmesi gerekmektedir. Böylece hem midyelerin büyüme hızları düşmemekte hem de halatların aşırı ağırlıktan dolayı kopması engellenmiş olmaktadır. Bu işlem ile bir halat 2-3 halata bölünebilmektedir. Bu halatlar 13mm naylon veya 25mm esparto bitkisinden hazırlanmaktadır. Halatların her 40-50cm’sine 30cm boyunda ve 20mm kalınlığında tahta çubuklar yerleştirilerek halat üzerinde büyüdükçe ağırlaşan midye kümelerinin aşağıya kaymasını engellemektir. 9m uzunluğundaki bir halat 113kg /yıl midye üretir. 700 halatlı bir ise 80 ton kabuklu midye üretir. Bu da 41 ton midye eti demektir. Yoğun olarak midye üretiminin yapıldığı alanın 1 dönümünde ise 90 800kg midye eti yıllık olarak üretilebilmektedir. İspanyol midye üreticileri diğer canlıların kültürü ile uğraşan üreticilere göre midyelerin doğal ortamdan yararlanarak büyümesi, herhangibir ek masrafı ve yapay besleme sorunun olmaması nedeni ile 200 kat daha karlıdırlar. Bu halatların hasatı vinçli tekneler ile yapılır. Halatlar vinç ile kaldırılır teknede bulunan bir metal sepet içine Sal bağlantıları kesiler yerleştirilir. Hasat edilen midyeler İspanya içi veya dışına satılmadan önce kanunlarına göre mutlaka 24 saat depurasyon işlemine tabii tutulmalıdır. Bu basit depurasyon işleminde midyeler tanlara alınır. Hafif klor solusyonu içeren sürekli deniz suyuna 48 ssat maruz bırakılırlar. Böylece midyeler bünyelerinde bulunabilecek istenmeyen maddeleri bu ytemiz akışkanlı suya bırakarak etleri temizlenmiş olacaktır. Bu işlemden sonra midyeler bu klorlu sudan çıkarılır ve süzülür, 3 saat sularının akması beklenir ve 15 kg’lık fileler içerisinde soğutmanın olmadığı kapalı bir araç içinde 3 gün gibi uzun süre dayanabilirler.
İspanya’da deniz alanı ve sallar hükümetten kiralanmaktadır. Bir aile ortalama büyüklükteki 2-4 midye salını rahatlıkla idare edebilmektedir. Büyük şirketler ise 20-30 Sal ile çalışmaktadır. İspanya üretiminin %95’i Galiçya körfezlerinden yapılmaktadır. Üretimin %25’ Fransa ve Italya’ya satılmaktadır.
4.2.3 Halatlarda Kültür
Bu sistem deniz yüzeyine horizontal serilen ana halat bedeninden ve bunların yüzdürücülerinden oluşur. Bu ana bedene vertikal olarak hem kollektör amaçlı halatlar asılabileceği gibi hem de midyelerin bu halatlarda büyümesi sağlanabilmektedir. Horizontal olan ana bedeb 60m uzunluğunda olup 6m aralıklar ile 200lt’lik plak bidonlar ile yüzdürülmektedir. Bu ana beden tek olarak hazırlanabileceği gibi aralarındaki mesafe 1m olacak şekilde bir çift olarak da hazırlanabilmektedir. Bu anabedenler arası mesafe 3m olur. Vertikal halatlat ise 50cm aralıklar ile bağlanır ve uzunlukları 6,5m’dir. Bu halatların uzunluğu , aralarındaki mesafeler yine üreticilere göre değişiklikler göstermektedir(Figueras, 1989). Bu sistemlerde yavru toplama doğrudan sisteme asılan halat kollektörler ile yapılmaktadır. İlkbaharda halatlara tutunan midyeler 14-16 ay sonra 6-7cm boya ulaşırlar. Fazla tutunmuş midye yoksa bu midyelerde seyreltme işlemi yapılmaz. Bu sistemin en önemli avantajı ağır kış şartlatına karşı dayanıklı olmasıdır. Gelgit’in 1m gibi az olduğu yerlerde uygulannan bu istemde operasyon da vinçli tekneler ile yapılmaktadır. Kış şartlarının çok ağır geçtiği ülkelerde su yüzeyi buz tutmaktadır. Bu durumda ne midyeler ne de sistem hiçbir zarar görmez. Kışı ağır geçen İsveç’de yılda 1 dönümden 13 600-15 900kg midye eti elde edilebilmektedir.ege üniversitesi
Akdeniz'de farklı bir lezzet: Mavi yengeç
Demre'deki Dalyan Gölü'nde balıkçılar tarafından gece avlanan ve Beymelek Mahallesi'ndeki salaş restoranlarda özel olarak sunumu yapılan mavi yengeçler dikkat çekiyor
Akdeniz'e Kuzey Amerika'dan bir geminin sintinesinde gelen ve Demre'deki Dalyan Gölü'nde üreyen mavi yengeç, Beymelek Mahallesi'nde göl kenarında kurulan restoranlarda farklı bir lezzet olarak özel bir sunumla servis ediliyor. Yüksek protein içerdiği ve bazı hastalıkların iyileşmesine yardımcı olduğu söylenen mavi yengeç, yerli ve yabancı turistlerden yoğun ilgi görüyor.
Demre'deki Dalyan Gölü'nde balıkçılar tarafından gece avlanan ve Beymelek Mahallesi'ndeki salaş restoranlarda özel olarak sunumu yapılan mavi yengeçler dikkat çekiyor. Balıkçılardan canlı olarak alınan ve restoranlarda canlı muhafaza edilen yengeçler, müşterilerin seçiminin ardından temizlendikten sonra ızgara yapılarak krom çekiç ve kırma tahtasıyla servis ediliyor. Limon ve tuz eşliğinde kırılarak yenilen mavi yengecin yanında özel sunum bir salata da misafirlere ikram ediliyor.
Bölgede yaklaşık 20 yıldır restoran işletmeciliği yapan Erdal İbik, mavi yengecin ana vatanının Kuzey Amerika olduğunu ancak bir geminin sintinesinde Akdeniz'e kadar ulaşan mavi yengecin Demre'deki Dalyan Gölü'nde üremeye başladığını kaydetti. Bölgedeki balıkçılar tarafından geceleri avlanan mavi yengecin ızgara ve haşlama olarak iki farklı şekilde tüketilebildiğini belirten İbik, genellikle ızgara olarak tüketimin tercih edildiğini dile getirdi.
Yengecin protein değerinin yüksek olması nedeniyle tercih edildiğini ifade eden İbik, bazı müşterilerin ise bir takım hastalıkların iyileşmesinde etkin rol oynadığı inancıyla mavi yengeç yediklerini belirtti. İbik, "İlk kez gelen müşteriler her ne kadar ilk gördüklerinde tiksinip, korksalar da tadına baktıklarında çok beğeniyorlar ve daha sonra tekrar geliyorlar" dedi.
Türkiye Su Ürünleri Yetiştiriciliği ve Yem Sektörüne Genel Bakış-II
Türkiye Su Ürünleri Yetiştiriciliği ve Yem Sektörüne Genel Bakış-II
Yrd. Doç. Dr. Orhan DEMİR
Özet
Türkiye’de su ürünleri yetiştiriciliği ile balık yemi üretimine ilişkin veriler resmi istatistiklere ilk kayıt olarak yakın bir zamanda geçmiştir. Ülkemiz yem sanayinde, “balık yemi” adı altında ilk olarak 1999 yılında 38415 tonluk üretimle istatistiklere girmiş ve 2009 yılında 171514 tona ulaşmıştır. Su ürünleri yetiştiriciliğine ilişkin verilerde ilk olarak 1986 yılında 3075 tonluk üretim miktarıyla kayıtlara girmiştir. 2009 yılın da 158729 tona bir başka ifadeyle toplam su ürünleri üretiminde % 25’lik üretim payına ulaşmıştır. Türkiye’de 1999-2009 yıllarında, su ürünleri yetiştiriciliği ile balık yemi üretimi arasında pozitif bir korelasyon (r = % 89,2) olduğu, aynı süreçte balık yetiştiriciliğinin balık yemi üretimine göre regresyonun ise 0,59 olduğu ayrıca 2007–2009 yıllarında ise bu üretimler yaklaşık olarak baş-başa gitmeye başlamış.
GİRİŞ
Su ürünleri yetiştiriciliği; sucul organizmaların biyolojik gelişim evrelerine göre optimum çevresel koşulların kontrollü olarak sunulması, su kaynaklarının ekolojik yapılarını ve dengelerini bozmadan yok etmenden doğal çevrenin ve stokların korunması, doğal stoklardaki av baskısının azaltılması, yetiştiricilikte ekonomik prensipler dikkate alan çok sayıda bilim dalları ve çeşitli sektörlerle ilişkisi olan önemli bir üretim ve bilim alanıdır.
Bu üretim alanında son 50 yıl içindeki bilimsel-teknolojik gelişmeler ve uygulamalardaki yenilikler sektörünün gelişimine önemli katkılar yapmıştır (Bostock, 2011).
Dünya’da Su Ürünleri Yetiştiriciliği
Birleşmiş Milletlere göre yılda ortalama 78 milyon hızla büyüyen dünya nüfusunun 2030 yılına kadar 8 milyar ulaşacağı ve gelecek 20 yılda ise hayvansal ürün talebinin iki kat artacağını (Anonim, 2008), insanların hayvansal protein gereksinimlerinin yaklaşık %20’sini balıklardan karşıladıkları belirtilmiştir (Lisa ve ark. 2007). Dünyada toplam su ürünleri üretiminin %81’i insanlar tarafından besin olarak tüketildiği (Fao, 2010), ayrıca 100kg karma yem ile salmon balıkları 65kg, tavuklar 20kg, domuzlar ise 13kg yenilebilir et verdiği yani birim yemle daha fazla ürün verdikleri belirtilmiştir(Sabaut, 2007). Bu gibi durumlar sektörün önemini daha da arttırmıştır. Dünyadaki su ürünleri yetiştiriciliği 1970-2008 döneminde yıllık ortalama büyüme hızının %8.3 olmasına karşın, bu süreçte dünya nüfusun yıllık artış hızının ise % 1.6 olduğu belirtilmiştir. Sektördeki bu gelişmenin sonucu olarak, dünyada yetiştiricilik yoluyla kişi başı balık tüketim miktarı 1970 yılında 0.7kg’dan, 2008 yılında on kat artarak 7.8kg’a ulaşmış, genel olarak ise yıllık kişi başı balık tüketiminin 2009 yılına göre 17.2kg olduğu belirtilmiştir (Fao, 2010).
Dünyada su ürünleri üretimi (balık, kabuklu ve yumuşakçaların) 2009 yılında toplam 145.1 milyon ton olduğu ve bu üretimin 55.1 milyon tonunun ( %37.9 ) yetiştiricilik yolu ile elde edilmesine karşın, 1980 yılında su ürünleri yetiştiriciliğinin ise 4.7 milyon ton civarında olduğu bildirilmiştir (Fao, 2010). Dünya su ürünleri yetiştiriciliği 2008 yılında ise 52.5 milyon ton olduğu ve bunun 32,7 milyon tonunu (% 62’sini) Çin, 3.5 milyon tonunu Hindistan, 2.5 milyon tonunu Vietnam, 1.7 milyon tonunu Endonezya, 1.4 milyon tonunu Taylan ve 1.0 milyon tonu da Bangladeş tarafından üretilmektedir (Çizelge 1).
Çizelge 1. Dünya ve bazı ülkelerin toplam 2008-2009 yılı su ürünleri üretimi ve yetiştiricilik miktarı(ton), (Anonim, 2009, Fao. 2008).
Ülkeler
|
Avcılık
|
Yetiştiricilik
|
%
|
Toplam Üretim
|
Çin
Hindistan
İspanya
Japonya
Norveç
Fransa
Dünya
|
14 791 163
4 104 877
917 188
4 248 697
2 430 842
457 127
89 740 919
|
32 735 944
3 478 690
249 062
732 374
843 730
237 833
52 446 205
|
64
84
21
14.6
34.6
51.8
36
|
47 507 761
7 583 567
1 166 250
4 981 071
3 274 572
694 960
142 219 544
|
TÜRKİYE 2008
2009
|
494 124
464 462
|
152 260
158 729
|
23.4
25.4
|
648 384
623 191
|
Dünyada su ürünleri yetiştiriciliğinde tür bazında % 39’nu sazan oluşturmakta ve bunu kabuklular, eklem bacaklılar ile somon balığı izlemektedir (Fao, 2008).
Türkiye Su Ürünleri Yetiştiriciliği ve Balık Yem Üretimindeki Gelişmeler
Türkiye su ürünleri yetiştiriciliğinin son 25 yıllık yakın geçmişine bakıldığında; 1985 yılından önce su ürünleri yetiştiriciliğine dair istatistiklere girmiş bir veri bulunmamakla birlikte su ürünleri yetiştiriciliği çalışmaları 1960’lı yılların sonlarına doğru sazan ve gökkuşağı alabalığı, 1980 yılların ilk yarısından itibaren çipura, levrek yetiştiriciliği çalışmalarının başladığı (Demir, 2008) ve ülkemiz içsularında alabalık, sazan, yılan balığı; denizde ise çipura, levrek başta olmak üzere orkinoz, kalkan balığı, lahoz, karagöz, sinagrit, karagöz, fangiri, sivriburun gibi alternatif türlerin yetiştiricilik çalışmalarının yapıldığı da bildirilmiştir(Özden ve ark. 2005).
Türkiye milli ekonomisinde(GSYİH) tarımsal üretim payı 2000 yılında %10.1 iken 2009’da %8.3’e gerilemiş ve ülkedeki toplam çalışan kesiminin % 24’üne istihdamını sağlamaktadır. Toplam tarım üretimindeki balıkçılık ve ormancılığın payı %7’dir (Anonim, 2010a).
Dünyada ve ülkemizde su ürünleri yetiştiriciliği diğer tarımsal faaliyetlere göre olumlu yönde gelişmeler kaydetmiştir. Dünyada su ürünleri yetiştiriciliğinin gelişimine paralel olarak, Türkiye’ de sektörün büyüme hızı 2005-2009 yıllarında ortalama %21.4 civarında gerçekleşmiştir. Türkiye su ürünleri yetiştiriciliği 2009 yılında toplam su ürünleri üretimin %25’ne ulaşmıştır. 2003 yılına kadarki süreçte toplam üretimde içsu balıkları (başta alabalık olmak üzere) yetiştiriciliğinin önemli payı olmasına karşın, 2004-2009 yılları içerisinde ise ağırlığı deniz balıkları (başta çipura ve levrek türleri) yetiştiriciliği oluşturmaktadır. Türkiye’de kişi başı balık tüketimi yıllara göre 6.6 ile 8.5 kg arasında değişmektedir (Çizelge 2)(Anonim, 2009). Ülkemizin 2009 yılı verilerine göre su ürünleri üretim miktarı 623 191 ton olup, 158 729 tonunu yetiştiricilik oluşturmaktadır (Çizelge 1-3).
Su ürünleri yetiştiriciliğinin sürdürülebilir bir büyümeyi gerçekleştirebilmesi; kaliteli yem üretiminin sürekliliğine (yem hammaddesinin orijinine, besin maddesi içeriğine, besinlerin sindirilebilirliğine, hammaddenin işlenebilirliğine, kaynağın teminine-sürekliliğine, fiyatına, yem formülasyonuna ve yapım tekniklerine vb.) bağlıdır. Ayrıca balığın biyolojik-fizyolojik özellikleri ile istemlerinin dikkate alınması yanı sıra çevre dostu yetiştiricilik için insan sağlığını riske sokmayan, kaliteli ve uygun fiyata tüketilebilir sağlıklı ürünlerin üretilmesi ilkesinede de özen gösterilmelidir(Delbert ve ark. 2007).
Çizelge 2. Türkiye'de 1986 ile 2009 döneminde bazı yıllara ait su ürünleri yetiştiricilik üretimi, kişi başı su ürünleri tüketim
Yıllar
|
İçsu
|
Deniz
|
Toplam Yetiştiricilik Üretimi (ton)
|
Kişi Başı Tüketim (kg/yıl)
| ||
Üretim (ton)
|
Oran (%)
|
Üretim (ton)
|
Oran (%)
| |||
1986
|
3040
|
98,9
|
35
|
1,1
|
3 075
| |
1990
|
4237
|
73,3
|
1545
|
26,7
|
5 782
| |
1995
|
13113
|
60,7
|
8494
|
39,3
|
21 607
| |
1999
|
37770
|
60
|
25230
|
40
|
63000
|
7.59
|
2000
|
43385
|
54,9
|
35646
|
45,1
|
79 031
|
7.98
|
2001
|
37514
|
55.8
|
29730
|
44.2
|
67244
|
7.54
|
2002
|
34297
|
56.0
|
26868
|
44.0
|
61165
|
6.69
|
2003
|
40217
|
50.3
|
39726
|
49.7
|
79943
|
6.64
|
2004
|
44115
|
46,9
|
49895
|
53,1
|
94 010
|
7.81
|
2005
|
48604
|
41
|
69673
|
59
|
118277
|
7.22
|
2006
|
56714
|
43.97
|
72229
|
56.03
|
128 943
|
8.19
|
2007
|
59033
|
42.20
|
80840
|
57.2
|
139 873
|
8.56
|
2008
|
66557
|
43.73
|
85629
|
56.27
|
152 186
|
7.81
|
2009
|
76248
|
48.04
|
82481
|
51.96
|
158 729
|
7.58
|
Türkiye’nin 1999-2009 yıllarında, su ürünleri yetiştiriciliği ile balık yemi üretimi arasında %892 düzeyinde pozitif bir korelasyon olduğu, ayrıca aynı süreçte balık yetiştiriciliğinin balık yem üretimine göre regresyonun ise 0,5966 olduğu hesaplanmıştır. Türkiye’de 2006 yılına kadar su ürünleri yetiştiricilik miktarı, balık yemi üretim miktarının yaklaşık 1.4-2.1 katı olarak hesaplanmıştır. Bu sürece kadarki durum oldukça ilgi çekici ve detaylı olarak araştırılması gereklidir. Daha sonraki zaman diliminde 2007-2009 yılında ise üretilen yem miktarı ile yetiştiricilik üretimi yaklaşık olarak baş başa gitmeye başlamış, hatta yem miktarının biraz daha yüksek olduğu da görülmektedir (Çizelge 3).
Türkiye balık yetiştiriciliği ve yem üretim miktarlarına ait 1986-2008 yıllarına ait rakamsal verilerde anlamlı ve mantıksal ilişkileri ifade etmede sıkıntılar olduğu söylenebilir. Bunun nedenlerinden biri balık yem üretim miktarlarına ait veri eksiliğidir, yani balık yemi olarak istatistiksel kayıtlara girmemiş olma olasılığı ve ithal yem cinslerinin net olarak belli olmamasına bağlı olabilir. Ülkemiz yem sanayinde, “balık yemi” adı altında ilk olarak 1999 yılında 38 415 tonluk üretim miktarı ile istatistiklere girmiş ve balık yemi üretimi 2010 yılında 184 810 tona ulaşmıştır. Ayrıca 1999-2006 yılları arasında balık yetiştiriciliği ve balık yemleri üretim miktarları arası korelasyon %87, yetiştiriciliğin yem üretimine göre regresyonu ise 1.70 olarak hesaplanmıştır. 2007-2009 yıllarına ait üretim miktarlarına bakıldığı zaman korelasyon katsayısı 0.41, balık yetiştiriciliğinin yem üretimine göre regresyonu da 0.633’dir. Ülkemizin 2010 yılı hayvansal yem üretimi toplam 11 501 123 ton olmuş ve bu üretimin %1,6’sını balık yemi oluşturmaktadır.
Türkiye balık yetiştiriciliği ve yem üretim miktarlarına ait 1986-2008 yıllarına ait rakamsal verilerde anlamlı ve mantıksal ilişkileri ifade etmede sıkıntılar olduğu söylenebilir. Bunun nedenlerinden biri balık yem üretim miktarlarına ait veri eksiliğidir, yani balık yemi olarak istatistiksel kayıtlara girmemiş olma olasılığı ve ithal yem cinslerinin net olarak belli olmamasına bağlı olabilir.
Çizelge 3. Türkiye’nin balık unu, balık yemi, toplam su ürünleri üretimi ve yetiştiricilik üretim miktarı(ton) (Anonim, 2009; Anonim, 2010b)
Yıllar
|
Toplam Üretim
|
Avcılık üretimi
|
Yetiştiricilik üretimi
|
Balık yemi üretimi
|
Balık unu üretimi
|
1999
|
636 824
|
573 824
|
63 000
|
38 415
|
150 000
|
2000
|
582 376
|
503 345
|
79 031
|
40 646
|
71 000
|
2001
|
594 977
|
527 733
|
67 244
|
39 396
|
62 755
|
2002
|
627 847
|
566 682
|
61 165
|
35 368
|
156 000
|
2003
|
587 715
|
507 772
|
79 943
|
52 260
|
120 000
|
2004
|
644 492
|
550 482
|
94 450
|
64 414
|
105 000
|
2005
|
546 063
|
426 496
|
119 567
|
55 058
|
30 000
|
2006
|
662 073
|
533 048
|
129 025
|
70 153
|
60 000
|
2007
|
772 471
|
632 450
|
140 021
|
164 611
|
170 000
|
2008
|
646 384
|
494 124
|
152 260
|
159 152
|
95 742
|
2009
|
623 191
|
464 462
|
158 729
|
171 514
|
90 211
|
2010
|
-
|
-
|
-
|
184 810
|
-
|
Ülkemiz yem sanayinde, “balık yemi” adı altında ilk olarak 1999 yılında 38 415 tonluk üretim miktarı ile istatistiklere girmiş ve balık yemi üretimi 2010 yılında 184 810 tona ulaşmıştır. Ayrıca 1999-2006 yılları arasında balık yetiştiriciliği ve balık yemleri üretim miktarları arası korelasyon %87, yetiştiriciliğin yem üretimine göre regresyonu ise 1.70 olarak hesaplanmıştır. 2007-2009 yıllarına ait üretim miktarlarına bakıldığı zaman korelasyon katsayısı 0.41, balık yetiştiriciliğinin yem üretimine göre regresyonu da 0.633’dir. Ülkemizin 2010 yılı hayvansal yem üretimi toplam 11 501 123 ton olmuş ve bu üretimin %1,6’sını balık yemi oluşturmaktadır.
Balık yemi üretimi ile su ürünleri yetiştiriciliği üretim miktarları arasında ters bir durum olduğu gözlenmiş. Bu durum, tüketilen yem ve elde edilen ürünün miktarı “yem dönüşüm oranına” göre irdelendiğinde, bir kilo canlı ağırlık için yaklaşık bir kilo karma yem tüketiminin olduğu kabul edildiğinde 2004 yılı için 30000 ton, 2005 yılı verilerine göre yaklaşık 60000 ton yem açığı olduğu belirlenmiş, bu yem açığının 15 924.6 tonu (2006 yılı yem sanayi istatistiğine göre ise 29 541 tonu) ithalatla karşılanmış. Bu durumda kayıtlara girmemiş bir kısım verilerinde olabileceği belirtilmiştir (Demir, 2008).
Son yıllarda su ürünleri ihracat değerleri ithalat rakamlarının üzerine çıkmıştır. 2006, 2007 ve 2008 yılları ithalat değerleri sırası ile 148 217 000, 175 014 000 ve 198 576 000 ABD doları; ihracattı ise sırası ile 205 368 000, 221 325 000 ve ABD doları olarak gerçekleşmiştir (Fao, 2008).
Dünyada 2006 yılında tüm hayvanlar için üretilen toplam karma yem miktarının 635 milyon ton olduğu ve bu dönemde ise balıklar için üretilen yem miktarının 25.4 milyon ton (%4) olduğu belirtilmiştir. Sucul organizmalar için 2005 yılında üretilen 23.13 milyon ton karma yemin; %41.8’i sazan, %7.7’si somon, %3.2’si alabalık, %18’i karides, %9.5 tilapia ve %6’sı deniz balıkları için üretilen yemlerdir (Fao, 2007).
Ülkemiz içsu kaynaklarında 1112, denizlerinde 307 adet çeşitli tipte işletme ile 16 adet deniz balıkları kuluçkahanesi olmak üzere toplam 1435 adet işletme faaliyet göstermektedir. Tesis kapasiteleri 3–5 ton/yıl ile 1000–3000 ton/yıl gibi çok farklı büyüklükteki işletmelerden oluşmaktadır. İçsu balıkları üretim tesislerinin yaklaşık %91’i 100 ton/yılın altında (toplam işletme sayısının %93,3’ü) üretim yapmaktadır. Deniz balıkları üretimini yapan işletmelerden yılda 100 tondan daha az kapasiteli olanların oranı %48 (toplam işletme sayısının %10’u) ve yılda 1000 ton ve üzerinde üretim yapan işletmelerin büyük çoğunluğu deniz balıkları işletmeleridir (Anonim, 2007).
2006 yılı itibarıyla kurulu yem fabrika sayısı 646 adet, toplam kapasite 15.598.000 ton/yıl, faaliyette olmayan fabrika sayısı ise 178 adettir. Kurulu kapasite oranı %60 düzeyinde olduğu belirtilmiş. Türkiye’de su ürünleri sektörünün yem gereksinimi, çoğunluğu diğer hayvancılık sektörüne hizmet veren yem fabrikaları aracılığıyla sağlanmaktaydı. Ancak bu fabrikalarda kullanılan pelet teknolojisi balık yemi için uygun bir yem yapım teknoloji değildir (Demir, 2008).
Balık yemi yapımı için en uygun teknoloji şu an ekstruder ve ekspander teknolojisidir. Ekstruder yem yapım tekniğiyle balık, kedi, köpek ve laboratuvar hayvanlarının yemlerinin üretiminde hammaddelerin pişirilmesi, salmonelladan arındırılması, zararlı besin (antinutrient) bileşenlerin zararsız hale getirilmesi, yağ enerjisinden yararlanmanın artırılması, yemden yararlanmanın yükseltilmesi, nişastanın % 80’in jelatinleşmesi ve buna bağlı olarak su tutma kapasitesinin de artması üzerine olumlu etkileri olmaktadır (Ergün ve ark. 2004).
Ülkemizde gerek içsularda gerekse deniz ortamında yetiştiriciliği yapılan türlerin çoğunu karnivor balık türleri oluşturmaktadır. Beslenmelerinde hayvansal kökenli besinleri tercih eden karnivor balıkların karma yem bileşimlerinin %60-80’ni hayvansal protein kaynaklı yem hammaddeleri oluşturmaktadır. Besin piramidinin en üstünde olan bu canlıların yemlerinde ağırlık olarak hayvansal kaynaklarının özelliklede balık unu ile yağının yaygın olarak kullanılmasından dolayı birim üretim maliyetleri herbivor ve omnivor türlere göre daha yüksektir.
Araştırıcılar karnivor balıkların yoğun yetiştiriciliğinde birim maliyetin %30-70’ni yem girdisinin oluşturduğunu belirtmişlerdir (Bostock, 2011; Atay, 1995; Bilgüven, 2002; Sabaut, 2007). Doğal ekosistemlerde karnivor balıkların 1 kg canlı ağırlık kazancı için 5-20 kg canlı yem tükettiği bildirilmiştir(Sabaut, 2007; Fao 2007). Yetiştiricilik koşullarında alabalıklar besin kesesi çekilip dışarıdan yem almaya başladıktan yaklaşık 8–12 ay içerisinde satış ağırlığına (180-220g) ulaşmaktadır. Bir kilo balık üretimi için daha önceleri 1.5–2.0 kg karma yem gerekli iken bu değer son yıllarda ise canlı biyolojisi ve su kalitesi hakkındaki bilgi birikiminin artması, koşulların izlenebilirliği ve kontrol altına alınması, daha uygun yem için hammadde seçimi, yem formülasyonu, yem yapım tekniği, çevre ve bakım besleme koşullarının optiminizasyonu, teknolojik olanakları ve ekipmanları kullanmak suretiyle yem dönüşüm oranı (FCR) 0.9–1.4kg düzeyine çekilmiştir. Çipura, levrek balıkları 14–18 aylık süreçte satış ağırlığına (350-450g) ulaşmakta ve birim balık üretimi için yaklaşık 1.4–2.29kg yem kullanılmaktadır (Yıldırım ve Alpbaz, 2005). Birim somon üretimi için gerekli yem balığı miktarı 1995 yılında 7.5 birim iken 2006 yılında 4.9 birime; alabalıkta 6’dan 3.4’e; yılan balığında 5.2’den 3.52’ye; deniz balıklarında 3’den 2.2’ye; karideste 1.9’dan 1.4’e, Çin sazanında 0.2’ye; tilapiada 0.4’e ve bazı tatlısu kabuklularında 0.6 birim olmuştur (Tacon ve Metian, 2008).
Somon yetiştiriciliğinde yem kalitesindeki gelişmeler ile yem dönüşüm oranı (FCR) 1’e ulaşmıştır. Ancak bir kg balık yemi için 3.2 kg canlı balığa (yem balığına) gereksinim olduğu, bununla birlikte ekolojik ortamda 1kg karnivor balık üretimi için ise 10-15 kg. canlı balığın tüketilmesinin gerekli olduğu bildirilmiştir(Gillund ve Myhr, 2010). Yetiştiricilikle canlı yem kaynaklarının doğal ekosistemdeki duruma göre ne kadar çok etkin kullanıldığını bu rakamsal veriler açıkça gösterdiği söylenebilir.
Tropik omnivor balıklar enerji kaynağı olarak karbonhidratları soğuksu ve karnivor balıklara göre daha iyi kullanmaktadır. Bu durum karnivor ve soğuksu balıklarının bitkisel protein kaynaklarından yararlanmada da önemli sınırlayıcısı olacağı ifade edilmiştir. Bu nedenle tropik omnivor balıkların üretim maliyetleri gerek soğuksu gerekse karnivor balıklardan daha ucuz olacağından gelecekte insanların protein gereksinimlerinin karşılanması için herbivor ve omnivor balıkların yetiştiriciliğinin daha yaygınlaştırılmasının uygun olacağı bildirilmiştir (Fao, 2007). Sazan balıklarında alfa-amilaz aktivitesi sarıkuyruktan yaklaşık 80, gökkuşağı alabalığından 30 kat yüksektir (Stone, 2003). Bu türlerin üretimi ile yemin fiziksel, kimyasal ve biyolojik değeri artırılarak canlının yemden optimum düzeyde yararlanmasına, yem kayıplarının azaltılmasıyla da birim maliyetin daha aşağıya çekilmesine, ayrıca çevre kirliğine yol açacak azot ve fosfor yükünün azaltılması yönünde de önemli katkılar sağlamaktadır (Demir, 2008).
Bir çalışmaya göre Türkiye’de 2006 yılında balık yemi üretim miktarı yaklaşık 190,000–200,000 ton olarak tahmin edilmesine karşın (Çizelge 4) (Tacon ve Metian, 2008), ülkemiz istatistiklerine göre ise aynı yıl 70 153 ton olarak kayıtlara geçmiştir (Çizelge 3). Ayrıca başka bir kaynağa göre 2005 yılı verilerine göre su ürünleri yetiştiriciliği yapan işletmeler yem gereksinimlerini yurt içindeki 18 adet yem fabrikası ve balık yemi ithalatı yapan firmalardan sağladığı, bununla birlikte yetiştiricilikteki üretim miktarı göz önüne alındığında ise yaklaşık 200 000 ton/yıl balık yeminin kullanılmış olacağı belirtilmiştir (Anonim, 2007). Ülkemizde aynı yıl gökkuşağı alabalığı, çipura ve levrek yetiştiriciliği için üretilen yem miktarı, yem dönüşüm oranı, bu balıkların karma yemlerinde balık ununun ve balık yağı kullanım oranları verilmiştir (Çizelge 5). Aynı çalışmada deniz balıkları yemlerinde % 32-38 balık unu, somon balığı yemlerinde % 10-20 balık yağı, gökkuşağı alabalığı yemlerinde % 18-30 balık unu ve % 10-15 balık yağı, yılan balığı yemlerinde % 40-55 balık unu ve % 3-5 balık yağı, Çin sazanı yemlerinde % 0-1 balık yağı, tilapia yemlerinde % 3-6 balık unu ve kanal yayın balığı yemlerinde ise % 10 balık unu kullanıldığı bildirilmiştir (Tacon ve Metian, 2008).
Çizelge 4. Türkiye’de bazı balık türleri için üretilen yem miktarı, yemlerde kullanılan balık unu ve yağı oranlar ile yem dönüşüm oranları
Tür
|
Üretilen yem miktarı
(ton)
|
Yem dönüşüm oranı
(FCR)
|
Yemde balık unu kulanım oranı
(%)
|
Yemde balık yağı kulanım oranı
(%)
|
Alabalık
|
40 500
|
0.7–1.2
|
30–55 (35)
|
8–15 (13)
|
Çipura
|
63 000
|
1.6–2.2 (1.9)
|
30–65 (40)
|
8–13 (12)
|
Levrek
|
88 000
|
1.8–2.4 (2.1)
|
30–65 (40)
|
8–14 (13)
|
Bazı balık türlerinin yemlerinin yem hammadde dağılımı verilmiştir(Çizelge 5) (Sabaut, 2007). Avrupa’da 2004 yılında yetiştiriciliği yapılan bazı balık türlerinin gelim evrelerine göre yemlerinin protein, yağ değerleri ve FCR oranları verilmiştir (Çizelge 6) (Fao, 2007).
Çizelge 5 . Karma yem yapısına giren balık unu, yağı ve diğer hammaddelerin yüzde dağılımı
Türler
|
Karma yem yapısının hammadde dağılımı
| ||
Balık unu (%)
|
Balık yağı (%)
|
Diğerleri (%)
| |
Salmon
|
40
|
25
|
35
|
Alabalık
|
30
|
15
|
55
|
Karides
|
25
|
2
|
73
|
Deniz balıkları
|
50
|
15
|
35
|
Çizelge 6. Avrupa’da 2004 yılında yetiştiriciliği yapılan bazı balık türlerinin yemlerinin protein ve yağ değerleri ile FCR oranları
Yem tipi
|
Protein (%)
|
Yağ (%)
|
Yem Dönüşüm oranı (FCR)
|
Somon başlatma yemi
|
50-55
|
14-23
|
0.9-1.0
|
Somon büyütme yemi
|
34-50
|
22-38
|
1.2-1.3
|
Alabalık başlatma yemi
|
50-57
|
14-22
|
0.8-0.95
|
Alabalık büyütme yemi
|
38-50
|
8-33
|
0.9-1.3
|
Diğer deniz balıklar
|
50-60
|
12-24
|
1.1-1.4
|
Diğer tatlısu balıkları
|
31-55
|
7-18
|
1.1-1.4
|
Su ürünleri yetiştiriciliğinin (balık ve kabuklu canlılar) denizel kaynaklı organizmaların avcılığından elde edilen balık unu ile balık yağının üretimine bağlı oldu belirtilmektedir. 2006 yılı verilerine göre su ürünleri yetiştiriciliği tarafından dünya balık unu üretiminin % 68,2’ni (3.724.000 ton) ve balık yağının ise % 88,5’ni (835 bin ton) kullanıldığı bildirilmiştir (Tacon ve Metian, 2008). Balıkçılık sektörü balık unu ve yağının üretiminin yaklaşık % 33’nü tükettiği bildirilmiştir (Silver, 2011). Ayrıca dünyada toplam su ürünleri üretimin %19’luk (27.3 milyon ton) kısmının önemli miktarı da balık unu ve balık yağı üretiminde kullanılmaktadır (Fao, 2010).
Dünyadaki balık unu üretimi 1989 yılında 7.1 milyon ton olduğu ve bunun %10 su ürünleri yemlerinde kullandığı, 2000 yılında bu oran % 34’e, 2010’da ise % 49 çıkacağı, balık yağı ve unu fiyatlarının 2000 yılında 694 dolardan Mart 2008’de 1700 dolara kadar yükseldiği bildirilmiştir (Tacon ve Metian, 2008).
Somon yetiştiriciliği geleceğinin yemlerinde gereksinim duyulan %40-60’lık balık unu ve yaklaşık %20–30’luk balık yağı kullanım miktarlarının azaltılmasına ilişkin alternatif besin kaynaklarına ve besleme stratejilerinin geliştirilmesine bağlı olduğu belirtilmiştir (Gillund ve Myhr, 2010). Balık yağı ve unu üretim miktarının balık avcılığı ile kuvvetli ilişkisine bağlı olduğu, ayrıca balık yağı talebi ile arz arasında uyumsuzluk olacağı ve balık yağı talebinin de 2030 yılında 40 milyon tona ulaşacağının beklendiği bildirilmektedir (Miller ve ark., 2008).
Halihazır olarak balık unu ve balık yağı şu anki su ürünleri yetiştiriciliğini teşvik edecek ve destekleyecek düzde olsa bile, çok yakın bir zamanda önemli bir sorun olarak karşımıza çıkacaktır. Bu nedenle alternatif yem hammadde kaynakları arayışına da hız verilmesi gerekmektedir. Bu alternatifler ise: Su ürünleri(balıkçılık) ile diğer hayvansal yan ürünler, bitkiler, genetiği değiştirilmiş bitkiler, besinsel içerikleri zenginleştirilmiş bitkisel organizmalar, genetiği değiştirilmiş mikroorganizmalar ve bunlardan elde edilen ürünler ifade edilmektedir (Gillund ve Myhr, 2010).
Balık yağı dışında n-3 içeren uzun zincirli çoklu aşırı doymamış yağ asitleri (n-3 LC-PUFA) kaynakları; a) Diğer deniz orjinli yağlar (kopepod ve krill’den elde edilenler), b) Bitkisel yağlar (örneğin balıkların stearidonik asidi biyosentetik işlemlerle n-3 LC-PUFA’ ya dönüştürebilecekleri), c) Denizel orijinli besinlerin zincirinde yer alan bazı mikroorganizma türleri, n-3 LC-PUFA zengin tek hücreli organizmalar, d) Karasal orijinli yağlı tohumlu bitkiler ve tek hücreli organizmaların genetik modifikasyon işlemlerle n-3 LC-PUFA zenginleştirilmiş kaynaklar olarak kullanılabileceği belirtilmektedir. Balık beslemede karışık yağ kaynaklarının kullanılması ise canlıların mevsimsel gereksinimlerinin karşılanması ve ayarlanması konusunda kolaylık sağlamasına, ayrıca yem üreticilerine ise hammadde ve yem maliyetleri bazında esneklik sağlayacağı da belirtilmiştir. Atlantik somonun beslenmesinde bitkisel yağ kaynaklarından kolza, soya, zeytinyağı, keten tohumu, ayçiçeği ve hurma yağları yoğun şekilde araştırılmıştır. Genetiği değiştirilmiş ticari ürünlerin başında soya, mısır, pamuk ve kolza yer aldığı, ayrıca ABD’de ve Amerika’da yaygın şekilde dağıtımı yapıldığı belirtilmektedir. Kuzey Amerika ve Avrupa'da hiçbir kurum veya kişinin 2008 yılının başına kadar genetiği değiştirilmiş balık ürünlerinin insanların tüketimine sunulması konusunda ticari olarak hiçbir kimsenin izin ve yetkisinin olmadığı ancak genetiği değiştirilmiş birçok balık ve kabuklu deniz ürünlerinin geliştirilerek birkaç yıl içinde pazarlanmasının da çok yakın bir zamanda olacağı açıklanmıştır. Ayrıca bu tür ürünlerin liste başında da somon balığının olacağı bildirilmiştir. Bu uygulamalar ile yem dönüşüm oranının ve bitkisel besinlerin sindirilme oranın iyileşeceği, üreme kontrol altına alınarak tek cinsiyetli bireylerin yetiştiriciliği ile daha hızlı bir büyüme ve rekabetle oluşacak büyüme kayıplarının azaltılması, patojen ve parazitlere karşı daha dirençli bireyler olacağı, çevresel koşul değişimlerine daha toleranslı bireylerin olacağı, ayrıca bu yeni organizmalarla yetiştiriciliği çevre üzerindeki zararlı etkilerinin azalacağı yönünde bazı avantajları olacağı ileri sürülmektedir. Bununla birlikte bu tür ürünlerin oluşturabileceği olası riskler ise; Genetik, sağlık (alerjik ve toksik etki, yatay gen transferi), çevresel etki (ekolojik bilgi, biyo-çeşitlilik konusu, elimination, invasion, trojan gen etkileri, fiziksel ve biyolojik baskı) ve Sosyo-ekonomik riskler olarak sayılmaktadır (Le Curieux-Belfond ve ark., 2009). Ayrıca balık yemlerinde kullanılan yağlarda izlenmesi gereken önemli bir konuda zenobiyotik (xenobiotic)’lerdir, örneğin bunlar dioksin ve dioksin benzeri Poliklorbifenil (PCB) bileşikler olarak bildirilmiştir (Miller ve ark., 2008).
Sonuç
Sonuç olarak: Yetiştiricilikte kısa, orta ve uzun vadeli hedeflerine ulaşmada canlının sağlığını, verimliliğini, ürünün kalitesi ve miktarını, organik atıkların çevre üzerine yaptığı etkinin payını, ayrıca üretim maliyetlerini de belirleyen ve etkileyen unsurların en başında besin ve besleme gelmektedir. Bu nedenle çevre-canlı-yem-bilgi-teknik-ekonomik faktörlerin optimize edilmesi gereklidir. En kısa sürede ülkemizin toplam su ürünleri üretiminde, yetiştiriciliğin payını 2009 yılı dünya ortalaması (%37.9) düzeyine çıkarılması hedef alınmalıdır.
Ülkemiz su ürünleri sektörü açısından en kısa sürede yapılması önemli olan bir konuda kişi başı tüketim miktarını en az iki kat artıracak çalışmaların yapılması ve desteklenmesi gerekmektedir. Tüketimdeki bu artışın karşılanması için en önemli ve etkin yollar denizel alan ve kaynaklarımızın kullanımı olanaklarının artırılması, ayrıca herbivor ve omnivor türlerin yetiştiriciliğine öncelik verilerek ve gerekli desteklemeler yapılarak üretim artırmalıdır. Ayrıca bu türlerin yetiştiriciliğiyle çevreye bırakılan organik atık (azot ve fosfor) miktarı da azalacaktır. Bununla birlikte yem maliyetlerinin daha düşük olması nedeniyle üretim maliyetleri de düşecek ve daha ucuza tüketilebilir hayvansal besin kaynağı üretilecektir. Balık unu ve yağı üretimi için doğadaki balık stokları üzerindeki av baskısı azalacak ve stokların korunmasına katkı sağlayacaktır. Benzer birçok avantajlı nedenlerden ötürü ilgili bakanlık tarafından bu türlerin üretimine daha fazla teşvik ve destekte verilmelidir.
Yetiştiricilik sektöründe genetik ve ıslah çalışmalar ilgili bakanlığın denetimde, başta üniversiteler ve araştırma enstitülerince yürütülmelidir. Balıkların beslenmeleri için balık unu ve yağı kaynaklarının alternatifi olacak yem kaynaklarına öncelik verilmelidir. Ayrıca balıkların genetik yapılarına müdahale etmeden önce yetiştiricilik çalışmaları ile her tür için başarı %100 ulaşılmalı ve bu başarıya ulaşmada da genetiği değiştirilmiş ürünler kullanmadan gerçekleştirilmelidir.
Kaynaklar
Anonim, 2007. http://www.tugem.gov.tr/tugemweb/suurunyet-bolge.html 2/04/2007.
Anonim, 2008. World Feed Panorama: Growth Areas in Global Feed Production, http://www.wattagnet.com/3361.html, 2008-01-15.
Anonim, 2009. Su Ürünleri İstatistikleri, TÜİK, 1-73. www.tuik.gov.tr, 5 Haziran 2011
Anonim, 2010a. Türkiye Tarım Sektörü Raporu. TC Başbakanlık Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı. http://www.invest.gov.tr/tr-TR/infocenter/publications /Documents/TARIM.SEKTORU.PDF
Anonim, 2010b. 1996-2010 Yılları Yem Cinslerine Göre Karma Yem Üretimleri Değişimleri www.turkiyeyembir.org.tr 5 Haziran 2011
Atay, D. 1995. Balık Üretim Tesisleri ve Planlaması. A.Ü. Ziraat Fak. Yayınları 1415, II. Baskı, Ankara. 247s.
Bilgüven, M. 2002. Yemler Bilgisi, Yem Teknolojisi ve Balık Besleme. Akademisyen Yayınevi-Rize 446s.
Bostock, J. 2011. Foresight Project on Global Food and Farming Futurs, The Application of Science and Technology Development in Shaping Current and Future Aquaculture Production Systems, Journal of Agricultural Science, 149, 133–141.
Delbert M Gatlin, Barrows, F.T, Brown,P. Dabrowski, K.T. Gaylord, G. Hardy,R.W. Herman, E. Åshild Krogdahl, G.Hu, Nelson, R. Overturf, K. Rust, M. Sealey, W. Skonberg, D. Souza, E. J. Stone, D. Wilson R. Wurtele.E. 2007. Expanding the Utilization of Sustainable Slant Products in Aquafeeds: a review. Aquaculture Research, 38, 551-579.
Demir, O. 2008. Türkiye Su Ürünleri Yetiştiriciliği ve Yem Sektörüne Genel Bakış. Journal of Fisheries Sciences 2(5): 704-710, www.fisheriessciences.com
Ergun, A. Çolpan, İ., Yıldız, G., Tuncer, Ş.D., Küçükersan, M.K., Şehu, A. 2004. Yemler Yem Hijyeni ve Teknolojisi. Ankara, 440s.
Fao. 2007. Study and Analysis of Feeds and Fertilizers for Sustainable Aquaculture development. FAO FISHERIES TECHNICAL PAPER 497. (Edited by Mohammad R. Hasan, Thomas Hecht, Sena S. De Silva, Albert G.J. Tacon)
Fao. 2008. Fishery and Aquaculture Statistics, www.fao.org/fishery
Fao. 2010. Food and Agriculture Organization of the United Nations Rome, FAO Fisheries and Aquaculture Department
Gillund, F. and Myhr, A. I. 2010. Perspectives on Salmon Feed: A Deliberative Assessment of Several Alternative Feed Resources: J. Agric. Environ. Ethics. (2010) 23:527–550
Le Curieux-Belfond, O., Vandelac, L., Caron, J., Se´ralini, G.-E. 2009. Factors to Consider Before Production and Commercialization of Aquatic Genetically Modified Organisms: the Case of Transgenic Salmon. Environmental science & policy 12, 170–18
Lisa Deutscha,b, Sara Gra¨ slunda, Carl Folkea,b,c, Max Troellc, Miriam Huitricb, Nils Kautskya, Louis Lebeld. 2007. Feeding Aquaculture Growth Through Globalization: Exploitation of Marine Ecosystems for Fishmeal. Global Environmental Change 17 (2007) 238–249
Miller, M.R., Nichols, P. D. and Carter, C. G. 2008. n-3 Oil Sources for Use in Aquaculture – Alternatives to the Unsustainable Harvest of Wild Fish. Nutr. Research Reviews, 21, 85–96
Özden, O., Fırat, K., Büke, E., Saka, Ş. 2005. Fangri Balığı (Pagrus pagrus) Yetiştiriciliği. T.C. Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı Tarımsal Üretim ve Geliştirme Genel Müd., 239s. Öziş matba-Ankara
Sabaut,J.J.2007. Feeding Farmed Fish. 1-9. http://www.feap.info/production/feeds/ sabatcipaen.asp 13/3/2007,
Silver, R. W. 2011. The Current State of Aquafeeds: The Use of Fish Meal and Fish Oil, Vegetable and Plant Food Replacements, and Nutritional Supplements in Aquaculture Feeds. http://rsilver22.typepad.com/blog/2011/05/the-current-state-of-aquafeeds-the-use-of-fish-meal-and-fish-oil-vegetable-and-plant-food-replacemen.html
Stone, D.J.D. 2003. Dietary Carbohydrate Utilization by Fish. Reviews in Fisheries Science, 11(4):337-369
Tacon, A.G.J. Metian. M. 2008. Global Overview on the Use of Fish Meal and Fish Oil in Industrially Compounded Aquafeeds: Trends and Future Prospects. Aquaculture 285 (2008) 146–158.
Yıldırım, Ş., Alpbaz, A. 2005. Türkiye Denizlerinde 100ton/yıl ve Üstü Üretim Kapasitesi Olan Balık Çiftliklerinin Üretim Faaliyeti Özellikleri Üzerine Bir Araştırma, Ege Üniversitesi Su Ürünleri Dergisi, 22 (3-4): 251-255.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)